Türkiye sutopunda aldığı ağır mağlubiyetlerle hezimete uğradı. Denize kıyısı olmaması nedeniyle bu sporda başarısız olması gerektiğine inanılan Macaristan ise sutopu tarihinin en başarılı takımı

Sutopundaki asıl felaket

Gazetelerde bir haber; “sutopunda milli felaket!” Türkiye, Belgrad’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda aldığı ağır yenilgilerle dikkat çekti. Hem kadınlar, hem de erkeklerde bilanço hezimetti. Sosyal medyada da bu konuda birçok espri yapıldıysa da, ben müsaadenizle bizimkileri değil de, “denize kıyısı olmayan” Macaristan’ı biraz anlatmak istiyorum...

Şaşırmış olabilirsiniz belki de yukarıdaki vurguya. Hürriyet’in internet sitesinde haber başta böyle veriliyordu. Üç tarafı denizlerle kaplı ülkemizden de uzun uzun bahsediliyordu. Tabii nüfusumuz da hatırlatılıyordu. Başka internet siteleri de aynı haberi alıp kullanıyordu. Sonradan bu ibare haklı olarak Hürriyet’in internet sitesinden kaldırılıyor, başka mecralarda kalıyordu.

“Sutopu havuzda oynanıyor” dediğinizi duyar gibiyim. O yüzden deniz vurgusu anlamsız. 75 milyon olmamıza bir şey diyemiyorum. Zira keramet nüfusta olsa, 2015 verilerine göre dünyanın en kalabalık 18. ülkesi olan Türkiye’nin madalyaları toplaması gerekirdi. Rusya ve Almanya’dan sonra Avrupa’nın en kalabalık üçüncü ülkesi olduğumuzu biliyor muydunuz... Evdeki hesap çarşıya uysa, bir milyardan fazla insan yaşayan “en iyi ikinci” Hindistan’ın kriket dışında da döktürmesi gerekirdi. Gerek en kalabalık Çin, gerek üçüncü sıradaki ABD, bizim kahvehanelerde yazılacak formülü haklı çıkarsa da listede Endonezya dördüncü, Pakistan altıncı, Nijerya yedinci, Bangladeş sekizinci sırada yer alıyor.


İstanbul’dan daha az insan yaşayan Macaristan’a gelince... Yaklaşık 10 milyonlar, en başarılı oldukları spor sutopu! İlk 1900’de Olimpiyat takvimine giren takım oyununda, bugüne kadar verilen 25 altın madalyanın dokuzunu bizim salamla andığımız ülke kazanmış. Onun dışında üç gümüş, üç de bronzları var. Dünya şampiyonalarına bakacak olursanız, bir zamanların Yugoslavyası, sonranın Sırbistan ve Karadağ’ı, bugünün de Sırbistan’ının ardından ikinci sıradalar: Üç kez dünya şampiyonu olmuşlar, altı defa da finalde ağlayıp bir kere bronz almışlar. Meraklısına anımsatalım, ezeli rakiplerinin beş dünya şampiyonluğu, iki de ikinciliği bulunuyor. Gerçi Sırbistan tam bir spor ülkesi ya neyse.

Kadınlarda ise Macaristan, erkekler kadar başarılı değil. 2000’den bu yana kadınlar sutopunda Olimpiyat’ta madalya veriliyor; hiç kürsüye çıkamışlar, son iki Oyunlar’da dördüncülükte kalmışlar. Dünya Şampiyonası tarihinde ise iki kez altına ulaşmışlar, iki kere daha kürsüye çıkmışlar. ABD ve İtalya’dan sonra en başarılı üçüncü ülke durumundalar. Dikkat ederseniz, bu “başarısız” olan kadın takımları!



Tabii onlar sporun asla sadece spor olmadığı, Olimpiyat tarihine geçen bir günde de başroldeydiler. Üzerine belgeseller, filmler çekilen maçta Macaristan, Sovyetler Birliği’ni 4-0’la devirmişti. Quentin Tarantino’nın “anlatılmayan en güzel hikâye” diye tanımladığı maçın son anlarında muzaffer takımın oyuncularından Ervin Zador’un suratından boşalan oluk oluk kan aslında her şeyi özetliyordu.

Tarihler 1956’yı gösteriyordu. Komünist öğrenci birliğine dahil olmaya reddeden gençlerin oluşturduğu örgütün yasaklanmasıyla birlikte ülkenin değişik şehirlerine sıçrayan kıvılcım, 23 Ekim’de yangına dönmüştü. Kısa sürede hükümet düşmüş, Sovyet tankları Budapeşte’de cirit atmaya başlamıştı. 4 Kasım’da Macaristan’a adeta çıkarma yapan Sovyetler Birliği, bir haftada kontrolü ellerine almıştı. Binler ölmüş, onbinler ülkeden kaçmıştı…
Olimpiyat için kampta bulunan kadro, Sovyetlerin Budapeşte’yi işgal ettiği sıralarda Çekoslovakya’ya kaçırılmıştı. Ailelerinden ve arkadaşlarından çok güç haber alan sporcular bu koşullar altında Melbourne’e varmıştı. Avustralya’ya göç etmiş Macarların doldurduğu tribünler adeta mahşer yeri gibiydi. Valentin Prokopov, Zador’un kaşını açıyor, olaylar gelişiyordu. Akan kanlar Macar taraftarların havuzun kenarında yerlerini almalarına neden olmuştu. Araya giren polis çok büyük olayların çıkmasına mani olmuştu. Yoluna devam eden Macaristan finalde Yugoslavya’yı yenerek üst üste dördüncü altınını kazanmıştı. Kimi sporcular ülkelerine dönmemiş, Batı’ya iltica etmişti. İşte onlardan biri olan Zador, sonradan Mark Spitz’i çalıştırmaya başlayacak ve öğrencisi 1972 Münih Olimpiyat Oyunları’nda yedi altın kazanacaktı...

Çuvaldızı biraz bize batırmak gerekirse...

Tabii daha başarılı sporcular yetiştirilemez mi; yetiştirilir. Spor politikalarının, hattâ abecesinin baştan yazılması gerektiği de aşikâr. Yoksa sutopundaki hezimeti anlatırken, tarihin en başarılı ülkesi öyle anılır mı veya üç tarafı denizlerle çevrili vatanımızdan bahsedilir mi...