Sevgili Esra, Kıvanç ve Muzaffer,

Siz kapatılmış, üniversitelerinizde bilgi üretme ve paylaşmanız engellenmiş durumdayken, yanıt verme hakkınız da gasp edilmişken, bir üniversite(miz) Cumhurbaşkanı’na doktora tevcih etti. Fahri de olsa onu bir nevi terfi ettirmiş oldular. Çok iyi biliyorsunuz ki bilim doktorası, artık öğrenmekle kalmayıp öğretebilme yetkinliğine de sahip olunduğunu gösteriyor.

Cumhurbaşkanı da bu yetkiyi almasıyla birlikte, Türkiye (şimdilik) akademisyenlerine bilimin nasıl yapılması gerektiğini öğretmeyi amaçlayan bir ders verdi. Akademisyenin sahip olması gereken özellikleri sıralarken, bilimsel ahlakın üzerinde hassasiyetle durduğu bir konuşma yaptı. Dersin sonlarına doğru, zikrederek sizi insan yerine koymuş olmamak(!) için de isimlerinizi anmadan siz ve sizler gibi üç-beş bin akademisyeni tanımladı.

‘Biliyoruz ki üniversitelerimizin sayıları yüz elli bine yaklaşan akademisyenleri içinde bu tür düşünceler içerisinde olanların sayısı üç beş bini geçmez... fakat sütün içindeki kıl misali sayıları az da olsa bu tür kişilerin üniversiteler içindeki sergiledikleri görüntü maalesef en çok bu kurumlara zarar veriyor...’

Cumhurbaşkanı, böylece belki bir gün üniversite bahçelerine dikilmesini umduğu anıtlarına yazılabilecek bir aforizma üretmiş oldu. Bir düşünsenize bir zaman sonra rektörlük binaları önüne, kütüphane girişlerine, amfilerin açıldığı ana salonlara yerleştirilecek anıt, büst, tabelalar üzerinde okuyanlara yol gösteren, ‘sütteki kıl olma’ ifadelerinin olduğu bir cennet vatan!


Eminim, sizler de benim gibi, Yozgat Bozok Üniversitesi yetkililerinin durumdan vazife çıkarmaları, vecize ilk kendilerinde dile getirildiği için öncülük yapıp, bir an evvel bu tür bir anıtı hayata geçirme çalışmalarına başlamak zorunda olduklarını düşüneceksiniz.

Cumhurbaşkanı, derste ensar sözcüğünü tam yerinde (!) kullanarak, son günlerde süren bir tartışma hakkında da tarafını açık yüreklilikle belli etti. ‘Çünkü biz ensarız’ bile dedi. Duymuşsunuzdur, çocuklara cinsel istismarın kurumu bağlamayacağı ve bir kereden de bir şey olmayacağına dair bir tartışma sürüyor. Böylece adlarından koruyucu oldukları anlaşılsa da, yasa dışı olarak kurdukları yurtlara aldıkları çocukları cinsel istismardan koruyamamalarından zerre kadar sorumluluk ya da suçluluk duymayan bir vakıf var. Cumhurbaşkanı onlara da bir görev yüklemiş oldu. Organik ilişki içinde olduklarını Bakanının övünerek açıkladığı Milli Eğitim Bakanlığı’na, ilk ve orta öğretim düzeyindeki öğrencilere, ‘neden sütteki kıl olmamalıyız, açıklayınız’ ödevlerinin verilmesini içeren müfredat düzenlemeleri önermelerinin tam zamanıdır.

Sevgili Esra, Kıvanç ve Muzaffer, biliyorum siz şimdi eğer bu mektubumu okuyabilirseniz, hafif şaşıracak ve ‘iyi ama akademisyen zaten sütteki kıl olmalı’ diyeceksiniz. Tahmin edeceğiniz üzere ben de öyle düşünüyorum. Eminim Cumhurbaşkanı’nın hedef gösterdiği üç-beş bin kişi de aynı fikirdeler. Ama ‘akademisyen neden sütteki kıl olmalı’yı açıklamayı düşünmüyorum. Sizlerin de öyle yapacağınızı umuyorum. Evet, haklısınız tamamen ‘kıllığına’ böyle yapacağım. Gözlerinizden öperim, dostlukla...