Araplar için “Arap olmayan Müslümanlar” hep ötekiydi. Onların adı “mevali”ydi. Bu isim cahiliye döneminde kabileye dışarıdan katılan kişileri belirtmek için kullanılsa da, Emevi hanedanı Arap milliyetçiliğinin dibine vurduğunda, özellikle Farsi ve diğer unsurlar için de bu kelime çokça kullanıldı. “Arap olmayan Müslümanlık” İslam’ın çıkış yeri olan Arap coğrafyası için her dönem bir sorun oldu. Ümmet kavramı milliyetçi aşırılıkları aşmak için bir çabaydı. Müslümanların ırk, din ve dil ayrılıkları önemli değildi. Ancak teoride oldukça barışçıl bir eşitleme aracı olarak duran “ümmet” pratikte pek de tutmadı. Türkiye’de de çoğu İslamcı Kürt grubun, özellikle 1990’ların başında, çıkardıkları yayınlarda ısrarla vurguladıkları şey bu sorundu. Onlara göre, Kürt kimliği, diğer Müslümanlarca (Türklerden bahsediyorlardı) tanınmıyordu ve “Kürtler ümmetin yetim evlatlarıydı”.

Milliyetçi dışlama nedeniyle Arap olmayan Müslümanların önemli bir kısmının 12 İmamcı anlayışın şemsiyesi altına girdiği görüldü. Kuşkusuz başka ve daha derin nedenler vardı ancak etnisite farklılığı Şia’nın yayılması ve güçlenmesinde önemli bir faktördü. İslam’ın yayıldığı her coğrafya, kendi sosyo-kültürel mirasına uygun bir İslami anlayışı yerleştirdi. Kimi yerlerde “pratik” öne çıkarken, kimi yerlerde “fikirler” öne çıktı (İslami ortodoksi ve ortopraksi). Ancak Şia, mevali coğrafyada daha fazla taraftar buldu ve Arap milliyetçiliğinden bir kaçışı sağladı: “Dinleyin nefesim Mevali canlar/ Ali için okuram lanet Yezid’e/ Muhammed Ali’yi sevmedi onlar/ Onun için okuram lanet Yezid’e”…

Şiilikle Sünnilik arasındaki mesafe, bu nedenle, sanıldığı gibi yalnızca itikadi değil. O aynı zamanda sosyal, kültürel ve tarihsel bir uçurumu da işaret etmekte. Hz. Ali’nin halifeliği sorunundan, Kerbela meselesine kadar birçok sorun hala ortadadır. Dinler için bir başka çağ başlamazsa, durumun böyle süreceği de aşikar. Bunun nedeni ise her iki kesmin imanlarını biraz da diğerlerinin haksızlığı üzerinden tazeliyor oluşu (İtikadi tartışmalara girmiyorum bile. Ama kısaca, İhlas suresindeki “Kul hüvallâhü ehad (De ki: O Allah tektir)” ayetindeki ehad/tek kelimesi üzerine yapılan okumalardaki farklılıklar bile İslam’daki monist anlayışlarla dualist anlayışların nasıl derin bir tartışma içerisinde olduğunu gösterir nitelikte).

“Yargılama gününe inanan her Müslümanın” (Teist müslümanlar) kendi yollarının sırat-ı müstakim (her türlü aşırılıktan azade yol) olduğuna ve dahası sahih tek yolun kendi yolları olduğuna iman ettikleri bir vakıa. Peki neden Şiiler ve Sünniler ve hatta diğer İslami tecrübeler arasında bu denli yoğun bir çatışma var. Çünkü sorun basitçe ve yalnızca itikadi değil. Kültürel ve tarihsel farklılıklar, tarihteki kimi felaketlerle sabitlenmekte (Kerbela vb) ve bugünkü uluslararası sistemin yarattığı çatışma ortamı için devletler tarafından meşruiyet yaratılmaktadır.

İslamcıların en büyük yanılgısı taktıkları gözlüklerde. Kapitalizme yabancı olmayan ve hatta onu besleyen yapıları savaşların neden bu denli “canlı” ve İslam coğrafyasında devam ettiğini anlamalarını güçleştiriyor (Ya da bu savaşlar işlerine geliyor). Ortada devlet denilen savaş makinaları ve devletler arası kapitalizm denilen devasa bir sistem var ki onun ekonomi politiği, itikadi alandan, kültürel alana kadar her şeyi belirleyen bir ağırlık merkezi oluşturmuş durumda.

Biz Suud kralının bizim mahalle muhtarından daha Müslüman olup olmadığını bilmiyoruz. Kimse de bilmiyor ve bilemeyecek. Ancak din/İslam adına karar verip savaş çıkaran, binlerce insanın kanına giren de bizim mahalle bakkalı değil, Suud kralı (Ya da diğerleri). Ve Suud kralının ölümünde hepimizin çok üzüldüğünü anlatmak için milli yas ilan edilecekken, bizim mahalle bakkalı yarın bir savaşta ölürse yakınlarına bağlanacak şehitlik maaşından öte bir miras bırakamayacak.

İşte bu nedenle Ortadoğu’da barış denilen şey bugünden yarına gelmeyecek. Çünkü milliyetçilik ve ulus devletler bölgedeki çatışmaların genel reflekslerini oluşturmaya devam edecek. Ve bütün bunlar uluslararası imparatorluğun genel çıkarları ve iç hesaplaşmaları üzerinden şekillenecek. Şiilerle Sünniler, Amerikalılarla Ruslar, daha on yıllar boyunca dibimizde savaşacak. Arap olmayan Müslümanlık, Şiilik, itikadi farklar, Yahudilik, Hıristiyanlık ve diğer bütün her şey savaşların genel itkisi ve nedenini oluştururken, aynı zamanda meşru zeminini de hazırlayacak. Ve kapitalizmle hesaplaşmaksızın hiçbir barış, hiçbir demokrasi, hiçbir huzur bu mahalleye uğramayacak.