Arap Baharı Libya’ya müdahale olanağı tanıdığı Suudilere, şimdi de Suriye’de ve İran etkisi altında olduğuna inandıkları her yerde (Bahreyn, Yemen ve Lübnan) rejim değişikliği olanağı veriyor. Amaçları İran’ın varlığını silmek

Suudi Arabistan’ın bir büyük güç olmasının reddine tanıklık ediyoruz

VIJAY PRASHAD / @vijayprashad

Beş yıl önce, Arap Baharı en umut verici noktasında görünürken, bir Suudi diplomat bana, küçümser bir tavırla, bu işin sonunda bir şey çıkmaz, demişti. Kendisiyle Birleşmiş Milletler (BM) koridorlarında tanışmıştım. Suudiler, Muammer Kaddafi’yi göndermek için BM onaylı silahlı eylem istiyorlardı. Suudi haber kuruluşu al-Arabia, Libya ordusunun, yurttaşlarını ölüme terk ettiğini yazıyordu. ABD Dışişleri’nin güvenilir istihbaratı yoktu. Hillary Clinton, Fransızlar’ın ve Suudiler’in değerlendirmelerine güvendi. Oysa bu ülkelerin anlatımlarına güvenilmezdi. Suudiler Arap Baharı’nın bitmesini istiyordu. Çünkü kendi antidemokratik rejimleri tehdit altındaydı. Diplomatın aşağılayan tavrının kaynağı işte bu endişeydi.

Suudiler, bölgeyi vuruyor, para ve silah saçıyor, kaosu destekliyordu. 2009’da bir Arap Ligi toplantısında, Kaddafi, Suudi Arabistan Kralı’nı İngilizler’in yaratığı, ABD’nin sömürgesi diyerek dışlamıştı. Krallığın onun varlığını çok uzun süre tolere etmeyeceği belliydi. Kaddafi’nin varlığı Suudi Kralına hakaretti. İslami Cumhuriyet’tini bir tehdit olarak görüyorlardı. Suudileri’in politikalarını belirleyen, İslami cumhuriyetçilik korkusudur.

Arap Baharı Libya’ya müdahale olanağı tanıdığı Suudilere, şimdi de Suriye’de ve İran etkisi altında olduğuna inandıkları her yerde (Bahreyn, Yemen ve Lübnan) rejim değişikliği olanağı veriyor. Amaçları İran’ın varlığını silmek.

Fakat, ABD tarafından desteklenen pek çok Suudi hayali şimdi terse döndü. Suriye ve Yemen mahvolmuş olsa da hâlâ ayakta. Gerek, yaptırımların yavaşça kaldırılması gerekse de Rusya ve Çin ağına dahil edilmesiyle, İran ulusların kardeşliğine kabul edildi. Her şeye rağmen, Kral Selman’ın çevresinin bu büyük yanlış hesaplamanın farkında olduğuna dair ipuçları var.

Suriye

Rusya’nın doğrudan müdahalesi, Batı’nın bütün rejim değişikliği operasyonu beklentisini bitirdi. Şam’a yönelik hiçbir Batı bombardımanı artık mümkün değil.

Beşar Esad hükümeti düşmeyecek. Suudiler’in ana vekil kuvveti Ceyş el Islam, lideri Zahran Alluş’u bir bombardımanda kaybetti. Yeri doldurulmadı. Suudiler apar topar muhalefeti Riyad’a çağırdı ve bunları Müzakere Yüksek Komitesi’ne doldurdu. Komite Rusya ve ABD’yi ateşkes konusunda anlaşırken izledi.

Suudiler öfkeliydi. Kendi askerlerini göndereceklerini söylediler. Fakat Suudiler’in yeterli bir ordusu yok. ABD’den milyar dolarlık silahlar alıyorlar. Suudiler kendi hava savunma gücü olmayan ülkeleri bombalayabildikleri sürece, bir savaş jetinin kokpitinde mutlular ve pek azı bir savaş meydanında ölmekten memnun olur. Bu iş için, Pakistan ve Fas’tan, Somali ve Kolombiya’dan paralı asker alıyor. Geçen yıl Pakistan Parlamentosu’nun Yemen’deki savaşa asker göndermeyi reddetmesi, Suudiler’in kara gücü olmadığı anlamına geliyordu. Suudi generalleri Kralın çevresine Suriye’ye müdahalenin kötü bir fikir olduğunu fısıldadı. Suriye’de Suudi amaçlarına giden hiçbir yol açık değil.

Yemen

Arap dünyasının en zengin ülkesi, en yoksul ülkesini, geçen yıl 26 Mayıs’tan beri bombalıyor. Hiçbir stratejik kazanım yok. Husi güçleri ve eski Başkan Ali Abdullah Salih hedefte. Direniş, güçlü olsa da eşitsizlik üzerinden şekilleniyor. Suudiler en iyi teçhizata sahip, Batı tarafından destekleniyorlar. Riyad ve onun Batılı tedarikçileri, Yemen’deki savaş suçlarının sorumluluğunu paylaşıyor. Güney Yemen’deki El Kaide kazanımları ciddi.

Yemen bataklığından çıkış görünür değil. Kral Selman geçen hafta Riyad’a bir Husi delegasyonu çağırdı. Husiler Suudiler’e ilk kez temsilci gönderdi, ancak bu barış süreciyle ilgili ilk girişim değil. Fakat şimdi umut daha büyük. Altyapısı yerle bir edilen Yemen’de açlık sinsice ilerliyor. Ülkede çaresizlik hakim. Suudiler, Pakistan kara askeriyle başarıya ulaşamayacağını biliyor. Ateşkes olası.

Petrol

Petrol savaşlarındaki ateşkesi son iki sayıda yazmıştım. Petrol fiyatları, durgunlaşan taleplerin sonucu olarak değer kaybeden tüm emtianın yönelimini takip etti. Fakat petrol diğer emtiadan çok daha fazla dibi gördü, bunun nedeni de politik. Doha’da üretim seviyesinin dondurulmasını amaçlayan toplantı sonrasında zaten brent petrolün fiyatı 30 dolardan 40 dolara yükselmişti. Suudiler, borçlarını ödeyebilmek için Rusya (ve dolayısıyla İran) ile anlaşmak zorundaydı aksi takdirde bütçeleri açık verecekti. Petrol pazarındaki ateşkes zayıflayan Suudileri’in bir başka göstergesi.

Küçümser tavırlı diplomata tekrar ulaştım, Suudiler’in yenilgileri için ne düşündüğünü sordum. “Zorluklar açık” diye yazdı, “Krallık bir yol bulmalı. Batı bize ihanet etti”… Son cümle ilgi çekici. Suudiler, kendi tehlikeli kumarlarının sorumluluğunu almak yerine, Suriye’yi bombalamadığı ve İran’a yaptırımları kaldırdığı için, Batı’yı, özellikle de Obama’yı suçlamaya başlayacak. Bu bir klişe. Amerika’nın Krallığı, birkaç Arap devletini yerle bir etti. Şimdi “küçümseme” zamanı değil, halklarını ayağa kaldırmak için, dirençlerini derinlerde araması gerekecek kudretli Arap toplumlarının başına gelenlere üzülme zamanı.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif