Dünya Bankası verilerine göre, kabaca 9 milyon Bangladeşli göçmen var. Ve bunlar evlerine yılda 15 milyar dolar para gönderiyorlar. Beş yıllık ortalaması alındığında bu para Bangladeş’in Gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 10’una denk geliyor

Suudi Arabistan ve Malezya'daki Etiyopyalı ve Bangladeşlilerin öyküleri: Çıplak ayaklı göçmenler

Vijay Prashad

Addis Ababa, Etiyopya, 2013

Gece yarısını geçiyordu. Suudi Arabistan’dan apar topar çıkarılan işçileri taşıyan uçak geldi. Bu işçiler Etiyopya’dan çalışmak için petrol geliriyle cebini dolduran Krallık’a gitmişlerdi. 2013’ün Aralık ayıydı. Etiyopyalı göçmen işçiler uçaktan indi. Sahip oldukları eşya, birer plastik poşete sığmıştı. Suudi Arabistan’daki ağır çalışma koşullarından fayda gördüklerine dair çok az işaret vardı. Uçaktan inen birkaç göçmenin ayağında ayakkabı yoktu. Hava soğuktu.

Üzerlerinde birer pantolon, gömlek; taşa basan ayakları çıplak, üşüyor olmalılardı. Suudi Arabistan’dan ihraçlarının
nedeni neydi? Suudi otoriteleri bu kişilerin ülkeye kağıtsız şekilde gelen göçmenler olduğunu söylemişti.

En başta, tehlikeli Aden Körfezi’ni çürük çarık botlarla geçmişlerdi… Suudi Arabistan bu göçmenleri kabul ediyor.

Evraksız olanları bile. Bunun en önemli nedenlerinden biri baskı altındaki işçilerin çok düşük ücrete çalışmayı kabul etmeleri. Suudi hükümeti belirgin aralıklarla, bu evraksız işçilerin peşine düşerek, sınır dışı edilmek üzere Riyad’daki kamplara atıyor. Anlattığımız olan 2013’te yaşanmıştı. 2017’nin ikinci yarısında ise Suudi otoriteleri 250 bin yabancıyı tutukladı ve 96 bin Etiyopyalı’yı evine geri gönderdi. Suudi hükümeti, şiddeti artırdığı dönemlerde Suudi-Yemen sınırına götürdüğü Etiyopyalılar’ı, Yemen tarafında bırakıyor. Neredeyse her gün Suudiler tarafından bombalanan Yemen, çaresiz Etiyopyalıları barındırabilecek bir yer değil.

Ülkeye evraksız işçileri alıp onları toplumun gözü önünde ülkeden atmak işçilerin korku içinde yaşamasına sebep oluyor. Bu da insan kaçakçılarının ve işverenlerin ücretleri mümkün olabildiğince düşük tutmalarını sağlıyor. Şikâyet edecek kimse yok.

Peki Etiyopyalılar Suudi Arabistan’a neden dönüp duruyorlar? Şiddetli kuraklık ve yoksulluğun yarattığı neredeyse kıtlığa varan bir durumda olan 6 ila 9 milyon kadar Etiyopyalı geçen yıl bir çeşit gıda yardımına muhtaçtı. Çoğu göçmen işçinin geldiği Güneydoğu Etiyopya’da kuraklık hayvan sürülerini yok etti ve tarımsal üretimin azalmasına neden oldu. Burası aynı zamanda Etiyopya’nın; Eritre, Somali, Güney Sudan ve Sudan’dan gelen 894 bin mülteciye ev sahipliği yaptığı nokta. Bu mülteciler buraya açlık ve çatışma koşulları nedeniyle geliyorlar. Sadece geçen yıl, 106 bin mülteci Etiyopya’ya giriş yaptı. Bunların çoğu Güney Sudan’dandı. Etiyopya’daki Güney Sudanlı nüfusu 420 bine ulaştı. Bir milyon mülteciye ev sahipliği yapan ve kendisi de zorluklarla harap olmuş bu ülke, Arap yarımadasına 1 milyon kişi gönderiyor. Sadece Suudi Arabistan’da Etiyopya’dan gelen yarım milyon kişi bulunuyor.

Geri gönderilen göçmen işçilerin çıplak ayaklı görüntülerini aklımdan çıkaramıyorum. Etiyopyalı işçiler Suudi Arabistan’da düzenli olarak kötü muameleye maruz kaldıklarını söylüyorlar.

Dakka, Bangladeş, 2018

Başkent Dakka’dayken Drik Fotoğraf Kütüphanesi’ne bağlı galerilerden biri Drik 3’ü ziyaret ettim. Burada, Malezya’ya göç eden Bangladeşliler’in Drik’in kurucusu Shahidul Alam tarafından çekilen fotoğraflarını gördüm. Fotoğraf karelerinde göçmenlerin gözlerindeki güçlü umudun çizimleriyle büyük bir hayal kırıklığı duygusu birleşiyordu. Alam, içinde galerideki fotoğraflarında da bulunduğu The ‘Best Years of My Life’ (Hayatımın en güzel yılları) isimli kitabında, bir hayalin peşindeki Bangladeşli göçmenlerin yolculuğunu anlatıyor. Malezya’nın fabrika ve tarlalarına uzanan bir hayal bu.

İşçiler o fabrikalarda ve tarlalarda ucuz iş gücü olarak çalışıyorlar, insan kaçakçıları ve yetkililer tarafından aldatılıyorlar. Bangladeş’te kalan ailelerine yardım etmek amacıyla yaptıkları birikim, onları kendi hayatlarını feda etmeye yönlendiriyor. Örneğin işçilerden biri Sahanaz Parben’in 11 yaşındaki oğlu ona teyze diyor; onu çok az tanıyor. Başka bir işçi Babu Biswas’ın çocukları onu son 30 yılda sadece üç kez görmüş. “Durumları iyi” diyor Biswas.

Bu göçmenlerin yasal durumu genellikle net değil. Onları aldıkları ücretleri düşürmeye zorlayan da tam olarak bu belirsiz yasal durum. Fakat “yasa dışı” göçmenlerin parası yasa dışı değil. Dünya Bankası verilerine göre, kabaca 9 milyon Bangladeşli göçmen var. Ve bunlar evlerine yılda 15 milyar dolar para gönderiyorlar. Beş yıllık ortalaması alındığında bu para Bangladeş’in Gayri safi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 10’una denk geliyor. Bu oran yine de GSYH’nin yüzde 25’ini göçmenler üzerinden kazanan Liberya kadar yüksek değil. Bu ülkelerde, milyonlarca işçiden tek tek küçük meblağlar olarak gelen fakat içerideki döviz rezervine büyük katkı sağlayan paralar olmasaydı bu ekonomiler paramparça olurdu. Bangladeş’te doğrudan yabancı yatırım GSYH’nın binde 9’una denk geliyor. Ve bu hiçbir şey.

Göçmen işçilerin yolladığı dövizlerse yabancı banka ve şirketlerden gelen doğrudan yabancı yatırımlardan daha fazla.

Yüksek Komiser Muhammed Hafız iyi biri gibi görünüyor. Fakat görevini yapmaktan vazgeçmiş. ‘Ne yapabilirim’ diye soruyor. Yapılacak şeyi aktivistler biliyor. CARAM isimli yardım kuruluşundan Parimala Narayanasamy Alam’a “Eğer herhangi bir ülkenin işçiye ihtiyacı varsa, anlaşmanın kurallarını işçileri gönderen ülkelerin belirlemeleri gerekir. Gönderici ülkelerin bunu dillendirmek için güçlü şekilde öne çıkmaları gerekiyor” diyor. Bu ne Bangladeş ne de Etiyopya hükümetince yapılan bir şey değil. Yabancı banka ve şirket yöneticilerine kahraman muamelesi yapıyorlar. Onlardan daha fazla parayı ülkelerine gönderen yurttaşlarına ise suçlularmış gibi davranıyorlar.

Dakka’daki Shahjalal Uluslararası Havaalanı’nda telefonumu şarj ettim. İki adam gelip şarj aletimi kullanmak istedi. Körfez’e gidiyorlardı. Telefonlarına uygun şarj aletim yoktu. Bir kadın yanıma yanaştı, uçak biniş kartını elime tutuşturdu ve uçağın ne zaman Abu Dabi’ye varacağını sordu. İşvereni onu havaalanından alacaktı. Biniş kartında varış saati yazmıyordu. Çantasını açıp biletini aradı. Çantanın içinde çok az şey vardı. Bir adam kadına şarj aleti olup olmadığını sordu; yoktu. Karşılıklı gülümsediler. Ortak çok yönleri vardı. Birbirlerine yardım etmenin yolunu bulacaklardı. Bu işçilerin yaşamları bundan ibaret. Ellerinde bir kendileri bir de aileleri var. Geri kalan herkes onları bir külfet olarak görüyor.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif