Tuhaf gelebilir ama öyle. İslam’ın iki ayrı kolunu temsil eden Suudi Arabistan ile İran amansız rakip durumundalar, malum. Birbirlerini, ikiyüzlülükle, teröre destek olmakla, İslam düşmanlığıyla suçluyorlar sürekli. ABD’ye bakışları farklı, Suriye, Yemen, Lübnan krizlerinde karşı saftalar.

Ancak, bu iki ülke son yıllarda özellikle cinslerarası eşitlik konusunda da hayli ciddi rekabet içerisindeler. Son gelişmelere bakıldığında kolayca fark edilebilir bu. 1979 “devrimi”nden sonra bile İranlı kadınlar Suudi kadınlardan daha “özgür”dü bir çok bakımdan. Devlet dairlerinde çalışabiliyor, otomobil kullanabiliyor, eğitim alabiliyorlardı. İki ülke arasındaki bu fark yavaş yavaş, Suudi Arabistan lehine, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın “reformları” sayesinde kapanacak gibi görünüyor. Çünkü Suudi Arabistan’da çok hızlı bir değişim var kadınlar açısından. Suudi kadınlar artık maçlara izleyici olarak gidebiliyorlar. Önümüzdeki Haziran’da tek başlarına otomobil sürebilecekler. Sadece otomobil değil, kamyon ile motorsiklet de.

Bu rekabette Suudi Arabistan biraz daha öne çıkmış görünüyor görüldüğü gibi. İran’dan gelen son açıklama durumu ne kadar İran lehine değiştirir henüz erken. İran polis şefi artık kadınların kıyafetlerine karışmayacaklarını, bunun yerine, eğer bir İslamdışılık varsa, sadece tavsiyede bulunacaklarını açıkladı. Aslında bu, İran’da kadınların saçlarının yarısını dışarıda bırakan örtünme tarzlarıyla zaten çoktan deldikleri “hicab” kanununun yasal olarak da gevşetilmesi anlamına geliyor. Böyle de olsa önemli bir adım.

İran, Suudi Arabistan’da kadınlara yönelik “reformları” dikkatle izliyor. Gözden kaçacak gibi değil bu. Suudi Arabistan, kadın satranç milli takımı oyuncularına uluslararası yarışmalara tüm bedenlerini kapatan giysiler olmadan katılma izni verince, İran da 1979’dan bu yana ilk kez kadın halter milli takımına ülke dışında yarışma izni verdi.

İki ülke kadınlara yönelik uygulamaları nedeniyle hem iç hem de uluslararası baskılarla karşı karşıya. Tüm bu “açılımlar” bu baskılara yanıt verme çabası aslında. İran, kadınlara baskıcı uygulama konusunda Suudi Arabistan’dan “daha kötü” olmak istemiyor, bu çok açık. Dolayısıyla Suudi Arabistan’da kadınlar yararına atılmış her adım İran’da da karşılık buluyor.

Buna inanan sadece ben değilim. İki ülke arasındaki bu rekabetin “ılımlı İslam”ın gelişmesine de yarayacağını söyleyenler var. İran asıllı Amerikalı şair, aynı zamanda İran İnsan Hakları Dökümantasyon Merkezi’nin kurucusu olan Rüya Hakakyan da böyle düşünüyor. Bu konuda New York Times’da uzunca bir makale de kaleme aldı. Tersini düşünenler de yok değil tabii. Onlar da, rejimin İran’daki genç nüfusun hoşnutsuzluğunu gidermek için bu tür adımlar atmak zorunda kaldığını belirtiyorlar.

Bu değişikliklere modern dünyaya eklemlenme çabaları yol açıyor kuşkusuz ama kimi yasaların her iki ülkede artık pratik olarak uygulanmasının gün geçtikçe zor olduğu da bir gerçek. İran’da kıyafet yasasına aykırılık olduğu zaman yasa gereği kırbaçlama pratik olarak uygulanmıyordu. İran’da “devrim”den kısa bir süe sonra yaşanan Irak savaşı, ardından yıllarca süren uluslararası ambargolar “devrim”i yapan kadroların İslam adına her türlü uygulamayı yürürlüğe koymalarını kolaylaştırmıştı. Ama İran ticaret burjuvazisinin de zorlamasıyla ABD/Batı ile yapılan anlaşmadan sonra petrol/doğalgaz piyasasına güçlü dönen İran’ın dünyaya kapalı kalmasına olanak kalmadı. Kadınları kilit altında tutarak da modern dünyayla işbirliği yapmak mümkün değil. Petrol dünyasına açılmak yeterli olmuyor İran için. Kapalılıktan kurtulmanın yolu cinslerarası ayrımı kaldırmaktan da geçiyor. Suudi Arabistan için de benzeri geçerli. Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın ülkesi dışına yapacağı milyarlarca dolarlık turizm yatırımlarını batıya pazarlarken kadın hakları ihlaliyle karşılanmaktan hoşlanmayacağı kesin.

Daha başka adımlar da gelecek iki ülkeden. İran bana sorarsanız Suudi Arabistan’dan biraz daha geride kadın hakları konusunda. Çünkü Suudi Arabistan’da kıyafetlerin İslama uygunluğunu da denetleyen Din Polisi artık yok, ama İran’da hala var.
Rekabet biraz daha kızışsın, İran’da da görülmez belki.