Suudi krizinin dinamikleri ve Ortadoğu’ya olası etkisi

Ortadoğu’da bir kriz bitmeden yeni bir krizin dinamikleri devreye giriyor. Suudi Arabistan merkezli son kriz, unsurları, bağlantıları ve aktörleri itibariyle bölgeyi doğrudan etkileyecek dinamiklere sahip. Lübnan Başbakan Saad Hariri’nin istifası, Husiler’in Riyad’ı vurması ve Suudi monarşisi içerisindeki tasfiye operasyonları birbiriyle bağlantılı. 48 saat dolmadan yaşanan üç büyük kriz büyük değişimlerin ve de sancılı bir sürecin başlayacağının işareti.

Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifası: Krizin ilk işaret fişeği Lübnan’da çakıldı. Suudi monarşisiyle kan bağı da bulunan Lübnan Başbakanı Saad Hariri, İran ve Hizbullah’ı suçlayarak istifa etti. 2005’te Beyrut’ta bir suikastle öldürülen babası Refik Hariri gibi kendisinin de öldürüleceğini iddia eden Hariri, istifa kararını Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da açıkladı.

Yemen’den Riyad’a balistik füze: Suudilerin Lübnan’daki eli olan Saad Hariri’nin istifasının üzerinden 24 saat geçmeden iki parçalı Yemen’de İran destekli Husiler, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı balistik füzelerle vurdu. Füzeler patriotlarla, düşmeden havada imha edildi. Riyad, anında füzelerden Tahran’ı sorumlu tuttu.

Suudi Arabistan’da saray içi darbe: Husi füzesinin havada imha edilmesinin üzerinden bir saat geçmeden Suudi Arabistan’da “saray içi” darbe yaşandı. Saldırıyı fırsat bilen kral Selman’ın emriyle onlarca prens, bakan, işadamı, siyasetçi ve komutan görevden alındı. Hemen ertesinde de içinde prenslerin de olduğu helikopter “şüpheli” şekilde düştü 11 kişi yaşamını yitirdi.

Yol temizliği mi, İran’ı vurma hazırlığı mı?

Yeni krizin dinamiklerini saray içi dinamiklerde arayanlar da var, Trump’ın açıkladığı yeni Ortadoğu stratejisine bağlayanlar da. Arabistan’a adını veren Suud monarşisinde beş binden fazla prens var. Kral Selman Bin Abdülaziz’in 32 yaşındaki oğlu Muhammed Bin Selman’ı veliaht atamasıyla saray içi dengelerde yaratılan sarsıntı, genç prensin ABD’nin de desteğiyle açıkladığı “ılımlı İslam”a geçeceğiz sözleriyle tavan yaptı. Diğer taraftan İran’ın Irak, Suriye, Yemen, Lübnan ve Bahreyn’de artan nüfuzu İsrail, Suudi Arabistan ve ABD açısından büyük rahatsızlık nedeni. İran’ı kuşatma stratejisinin bir parçası olarak da Yemen ve Lübnan krizleri kullanılacak. Peki neler oluyor. Birçok senaryo ortalıkta dolaşsa da birkaç tanesi ön plana çıkıyor.

Yeni dönemin yol temizliği: İddia o ki, ölümlerin de yaşandığı tasfiye operasyonlarıyla Suudi monarşisi 2030 yönetim kadrosunu şekillendirmeye çalışıyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın önünün açmak için de aralarında kuzenlerinin de olduğu isimler birer birer tasfiye ediliyor.

İran’ı kuşatma stratejisi: Bir diğer önemli iddia İran. ABD’nin desteğiyle İran’ı sıkıştırma hamlesi öncesinde engel olabilecek unsurlar devreden çıkarılıyor. Yeni stratejisinin merkezine İran’ı oturtan Trump ile danışmanı ve damadı Kuschner’in ziyaretleri sonrasında Kral Selman’ın İran açıklamaları sertlik kazandı. Hariri’nin istifası ve Yemen’den gelen füzeden Tahran’ı doğrudan sorumlu tutan Riyad, İran’ı kuşatma hamlesi öncesinde, gerginliğe karşı çıkacak iç unsurları bertaraf ediyor.

Yeni ittifakın sinyalleri: İran’ı hedef alma stratejisinde ilk işaret Trump’ın geçen aylarda İran’a karşı yaptırım önermesi ve Devrim Muhafızları’nı terörist olarak ilan etmesiyle start aldı. Ardından da Bağdat merkezi hükümetiyle IKBY arasındaki çatışmalar sonrasında ABD, açıkça Haşdi Şabi üzerinden Tahran’ı hedef gösterdi. Anti-İran cephesini genişletmeye çalışan Trump, krizlerin tamamında Kral Selman’a açık destek verdi. İsrail Başbakanı Netanyahu’da “İstifa, Suriye’yi de Lübnan’a çevirmek isteyen İran’ın saldırganlığına karşı önlem alınması doğrultusunda dünya için bir uyarı işareti sayılmalı” diyerek çubuğu Tahran’a bükmesi ittifakı netleştirdi.

İran-Suudi çekişmesi mi?

İran ve Suudi Arabistan’ın bölgedeki nüfuz savaşı yeni değil. On yıllardır devam eden bu kapışmada İran, son dönemlerde bir adım öne geçmiş durumda. Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’daki kazanımlar İran’ın hanesine yazılırken, Suudiler her cephede kaybetti. Savaş yorgunu Ortadoğu’da Şii-Sünni ekseninde yeni bir çatışma cephesinin sinyalleri verilirken ittifaklar da bu yeni duruma göre şekillendiriliyor.

Nükleer anlaşmayı bozacağını açıklayan Trump ABD’si ile Netanyahu’nun İsrail’i İran’a karşı Suudileri kışkırtma arayışında. Mısır, BAE, Kuveyt, Bahreyn gibi ülkeleri de arkalarına alan bu Suudilerin oluşturduğu Sünni Cephe’nin ABD-İsrail desteğiyle yeni dönemdeki baş stratejisi İran’ı oyuna çekmek.

Suudi Arabistan’da olanlar Arabistan yarımadasının sınırlarını aşan özellikler taşıyor. Kaos cephesinin farklı ülkeleri de içine çekecek şekilde genişletilmesi ABD ve İsrail’in “sürdürülebilir istikrarsızlık” stratejisinin hedeflerine uygun. Lübnan ve Yemen çatışmaların genişletilebileceği en uygun zemine sahip.

Vekalet savaşlarında yeni perde Lübnan mı?

Suudi Arabistan ile İran arasındaki nüfuz savaşlarının en kırılgan noktası Lübnan. Çok etnili Lübnan, kozmopolit yapısının da verdiği kırılganlıkla adeta diken üstünde. Hariri’nin istifası Lübnan’ı Suudi-İran çekişmesinin bir parçası olmaya iterken, Lübnan’daki Şii ve Sunniler arasındaki gerilimi de tırmandırıyor.

Hariri ve Suudi yönetimi İran ve Hizbullah’ı açıkça hedef alırken, her iki aktör de hedef alınmalarına sert tepki gösterdi. Lübnan Hizbullahı’nın lideri Hasan Nasrallah, Hariri’nin, Suudi Arabistan’ın zorlamasıyla bu kararı aldığını, istifanın “empoze edilen bir Suudi kararı” olduğunu söyledi.

Tahran da Hariri’nin suçlamalarını reddetti, istifa için “Lübnan’da ve bölgede gerilim yaratmak için tasarlandığını gösteriyor” dedi. Tahran, Hariri’nin istifa konuşmasının “Trump ve Veliaht Prensi Selman’ın planlamasının eseri” olduğunu öne sürdü, “Siyonist rejim, Suudi Arabistan ve Amerikalıların sahte ve temelsiz suçlamalarının tekrarı” olduğunu vurguladı. İstifası kabul edilmeyen Hariri hala Riyad’da. Ne zaman döneceği meçhul.

Türkiye’ye olası yansımaları!

Bölgedeki her üç krizin de Türkiye’yi etkileme ihtimali oldukça yüksek. AKP hükümetinin Ortadoğu’da yaşanan saflaşmalardaki konumu bu ihtimali yükselten faktörlerden. Suudi kralı öldüğünde üç günlük ulusal yas ilan edecek kadar Suudi Monarşisi ile içli dışlı olan AKP hükümetinin mezhepçi dürtülerle Suudilerin yanında saf tutması ülkeyi Ortadoğu bataklığının içine tam anlamıyla sürüklemesi demek. Ortadoğu’daki yeni bir Şii-Sünni krizinin tuzağına düşmeden yeni bir çatışmanın çıkmasını önlemeye katkı vermek en doğrusu.