Nuray Mert’in ardından bağıranlara bakınca; dönek solcular, liboşlar ve siyasal İslamcı eskileriyle herhangi bir dil kurulamayacağını bir kez daha görmüş olduk. Yine hakikati gizlemekle, suyu bulandırmakla meşguller. Eğer Hasan Cemal, Baskın Oran türü isimler bir şeye itiraz ediyorsa, bilin ki orada doğru bir karar alınmış ve uygulanmıştır. Baştan başlayalım öyleyse…

Dünyanın her yanında ideolojik gazeteler vardır. Belli bir dünya görüşü çevresinde bir araya gelen insanlar çıkarır bu yayınları. Amacı bellidir, yaşamak istedikleri dünyayı kurmak için siyasal zemin hazırlar bu gazeteler. BirGün sosyalist bir gazetedir. Her fikre yer vermek zorunda değildir. Kaldı ki ne denli açılım yapmak istediyse de, başka çevrelerden kalemlere ifade şansı verdiyse de, çoğu zaman kan uyuşmazlığı yaşandığı için birliktelik sürmedi. İdeolojik gazeteler haberlerinde hakikati olduğu gibi gösterir, lâkin merkez gazeteler gibi her görüşe yer vermezler köşe yazılarında. Zaten ifade özgürlüğü denilen şey de “gelen ağam giden paşam” demek değildir.

Cumhuriyet de böyle bir gazetedir. Aydınlamacıdır. Cumhuriyeti kuran kadrolar böyle bir yayına gereksinim duymuştur ve çizgisi değiştirilemez. Buranın kurallarına uymayacaksanız, yazarı olmayacaksınız! Yalnız Nuray’ın haklı olduğu bir yan var, diyor ki: “Ben baştan söyledim fikirlerimiz uzlaşmaz diye, inatla davet ettiler” Haklı. Daveti yapan Can Dündar gazetenin tüm ilkelerini alt üst etti. Doğal olarak da okur tepki vermeye başladı. En sonunda müftülerin nikâh kıyması, evrim tartışması bardağı taşırdı. Cumhuriyet’le Nuray’ın yollarını ayıran gazetenin okurudur. Bu tepeden bir karar değil, tabandan gelmiştir. Suyu bulandırmak dediğim budur.

Haksız yere hapis yatan Cumhuriyet yazarları ısrarla ve haklı olarak ne savunuyor: “Gazetenin yayın politikasını değiştirmek diye bir suç olmaz. Biz sadece okura hesap veririz.” Açıklanan iddianamede de gördük ki ortada suç yok, sadece gazetecilik faaliyeti var. Bundan dolayı dava açılması abestir. O yönetim okura hesap verir, başarısız olursa da gider. Nitekim sonuç budur. Nuray Mert artık kabak tadı veren Cumhuriyet, aydınlanma karşıtlığının yanıtını almıştır. Burada ifade özgürlüğü ihlali yoktur. Mecbur mu Cumhuriyet okuru karşı devrim yazıları okumaya?

Nuray’a kim destek verdi? Liboşlar, havuz medyacıları, akp siyasileri, yetmez ama evetçiler, sol dönekler… Şaşırdık mı? Hayır. Zaten AKP iktidarını oluşturan çevreler bunlardı. Eski alışkanlıkları hortladı yeniden. Tıpkı CHP’de İhsan Özkes, Mehmet Bekaroğlu vakalarında olduğu gibi. Bekaroğlu’nun ilk işi genel merkeze mescit açmak oldu. Niye? O güne dek CHP’liler inançsız mıydı? Nuray Mert’in de yaptığı aynen budur. Sen bir yapıya katılabilirsin, orayı kendine benzetemezsin ama! Üstelik yaşam boyu attığın her adımda yanılmışsın, hala akıl vermeye kalkıyorsun. Cumhuriyet okuru saygıyı hak ediyor, katlanmak zorunda değildir bu tür yazarlara. Koparılan yaygara sahtedir. Okur dilerse gazeteye sahip çıkacağını göstermiştir. Önümüzdeki süreçte ülke siyasetinde saflar daha da keskinleşecek. Her türlü liberal fikrin özgür yazıldığı Radikal gazetesinden acaba İlhan Selçuk’a yazdırırlar mıydı?

Bu sürecin şöyle bir yararı oldu, yoksulluk edebiyatını solculuk sayan ama asla bir ilkeye dayanmayan kimselerin maskesi düştü. Herkese boncuk dağıtmanın demokratlık olmadığını anlamak gerek. Fikir insanı bir savı ortaya koyar ve tartışır. Soruyorum: Müftülere nikâh kıyma yetkisi vermenin neresinde bir fikir var? Sarayın dileği doğrultusunda yayın yapan havuz medyası yeterince güzelleme yapıyor zaten. Cumhuriyet’in görevi ödünsüz buna karşı durmaktır. Laiklik örselenince altından IŞİD çıkıyor.

Geçen gün bir yerde okudum, Levent Gültekin “Ömrüm Atatürk’ü eleştirmekle geçti, şimdi anladım ki o olmasa halimiz yamanmış” türü bir şey söylemiş. İşte bizim ömrümüzde bu Cumhuriyet, Atatürk, Komünizm düşmanlarıyla mücadeleyle geçti! Siz gecikmeli öğreniyorsunuz diye biz gericiliğe tahammül edemeyiz. Herkes siyasal konumunu net biçimde ortaya koymalı, koyuyor da! Bakın sosyal medyaya kimin ne olduğunu çarçabuk görürsünüz…

Son bir not daha, öyle günlerden geçiyoruz ki herkes fıtratına uygun davranıyor, hep diyorum ya zamanın hızlı aktığı günlerdeyiz. Bazı kimselere yanıt vermeden ne mal oldukları hemen ortaya çıkıyor zaten!