Dünya ekonomisinde Silicon Valley Bank (SVB) paniği yaşanıyor. ABD’nin bu 16'ıncı büyük bankasının batışı yeni bir küresel kriz endişesi uyandırıyor. Hatırlanırsa, 2008’de yine adı pek fazla duyulmamış Washington Mutual Bankası’nın iflası küresel finansal krizi tetiklemişti.

Uzun yıllardır finans ve bankacılık dersleri veririm. Üzerinde en fazla durduğumuz konuların başında kredi ve faiz riskleri gelir. Kredi riskinden söz ederken, kredilerin tek bir sektör ve coğrafi bölge üzerinde yoğunlaşmasının tehlikelerine dikkat çekeriz. Faiz riski konusuna gelince de, bilançoların faiz oranlarının keskin yükselişi veya düşüşü karşısında korunaklı hale getirilmesi, varlık/yükümlülük ortalama vadelerinin dengelenmesi üzerinde dururuz. Aşağıda ayrıntılarıyla ortaya koyacağımız gibi, SVB’de tüm bu temel bankacılık ilkeleri çiğnenmiş görünüyor.

Süreç Nasıl Gelişti?

SVB genellikle Kaliforniya’daki girişim sermayesi ve yeni işe koyulan startup teknoloji şirketlerini fonlayan bir banka. Pandemi sırasında bu şirketlerin kârları patladı. Ellerinde biriken nakitleri bankalara park etmeye başladılar. SVB’nin toplam mevduatları 2020’nin son çeyreğinde 60 milyar dolar iken, 2022’nin aynı döneminde 200 milyar dolara kadar dayanmıştı.

SVB de bu fonları ilk bakışta güvenli varlıklara, uzun vadeli ABD Hazine Kağıtlarına ve hükümet garantili ipotekli tahvillere yöneltti. SVB’nin tahvil portföyü 2020’de 27 milyar dolar iken, 2021 sonunda 128 milyar dolara kadar yükseldi.

Bu varlıkların gerçekten temerrüt yani geri ödenmeme riskleri hemen hemen sıfır. Ancak ABD Merkez Bankası FED’in kademeli faiz artışlarına gitmesi, tahvil portföyünün piyasa değerini düşürdü. Bu varlıkları elden çıkarmak zorunda kalmayıp, vadelerini bekleyebilse SVB yine de böyle bir akut bir sorun yaşamayabilirdi.

Bu arada yüksek faiz ortamı mevduatlarını SVB’de tutan müşteri şirketlerini de çok olumsuz etkiledi. Halka arzlardan ve yeni fon arayışlarından gelen nakit akışları durdu. Teknoloji şirketleri hisselerindeki düşüş ve karlarının duraklaması likiditelerini zayıflattı. Ve açığı kapatmak için banka mevduatlarını çekmeye başladılar. Mart 2022 ile 2022’nin sonu arasında SVB’nin mevduatları 27 milyar dolar azaldı.

İflasın Gelişi

İster istemez ellerindeki tahvil portföyünü zarara uğramak pahasına boşaltmaya koyuldular. 8 Mart Çarşamba günü SVB 21 milyar dolarlık tahvilini, 1,8 milyar dolar zararla elden çıkardığını açıkladı. Ayrıca da 2,5 milyar dolar sermaye artırımına gideceği bilgisini paylaştı. Bu haber SVB hisselerinin bir anda yüzde 60 düşmesine neden oldu. Bazı risk sermayesi fonlarının müşterilerine SVB’deki mevduatlarını çekmeyi tavsiye ettiği söylentileri yayıldı.

Sağlam finansal kurumlarda dahi, risk algısının artması sonucu mevduat sahipleri panik halinde şubelere koşarsa yoğun talepler karşılanamayabilir ve banka iflasa sürüklenebilir. Perşembe günü SVB müşterilerinin 42 milyar dolar mevduat çekmeye çalıştıkları öğrenildi. Toplam mevduatların dörtte birine denk gelen bu devasa miktar haliyle karşılanamadı ve banka sıfırı tüketti. Cuma günü de Federal Mevduat Sigortası Kurumu (FDIC) bankaya el koydu.

ABD’de bireylerin 250 bin dolara kadar mevduatları güvence altında. Ancak SVB’deki mevduatların 151,5 milyar doları, yani yüzde 89’unun bu rakamın üzerinde olduğu bildiriliyor. FDIC bu müşterilere de tasfiye sonunda ellerine geçecek paraya mahsuben ödeme yapacağını bildirdi. Böylelikle bu müşterilerin nakde dönmek için başka varlıklarda satışa geçmelerinin engellenmesine, SVB’nin iflasının bir domino etkisi yaratmasının önlenmesine çalışılıyor.

Aynı hafta ağırlıkla kripto piyasalarda aktif Silvergate Capital de batmıştı. Bu iki olay finans sektörüne yayıldı. Tüm banka hisselerinde yoğun satışlara yol açtı. Orta büyüklükte iki bankanın hisselerinde işlemler durduruldu. FDIC’ye göre bankacılık sektöründe tahvil portföylerinin değer kaybetmesi sonucu 620 milyar dolarlık bir zarar sözkonusu.

Bu hafta küresel finansal piyasalar için oldukça kritik. Panik satışlarının ABD’de yaygınlaşması ve/veya başka ülkelere sıçraması sözkonusu olabilir. Bu ortamın FED’in faiz artış temposunu yavaşlatmasına, hatta şimdilik durdurmasına yol açması beklenebilir. Zaten doğasında kriz eğilimleri bulunan kapitalizmin yeni bir kriz dönemine girip girmediğini hep birlikte izleyip göreceğiz.

TL Tahvillerindeki Büyük Risk

Gelelim Türkiye’ye. Bazı aklı evveller “ne güzel bizde Merkez Bankası faiz indiriyor, öyleyse böyle bir tehlike yok” diyebilirler. Ne yazık ki durum tam tersi. Çünkü Merkez Bankası bir yandan yabancı para mevduatına karşılık tahvil tutma zorunluluğu getirirken, öte yandan TL mevduatın toplamda yüzde 50 ve yüzde 60’ın altında kalması halinde de ilave 2 ve 7 puan daha tahvil tutmayı şart koşuyor. Kullandırılan ticari kredilerin yüzde 30’u oranında tahvil bulundurulması kuralına ek olarak, ticari krediler referans faiz oranını 1,4 katı aşınca yüzde 20, 1,8 katını aşması durumunda ise yüzde 90 tahvil tutma yükümlülüğü ayrıca geçerli.

Doğaldır ki tüm bu karışık düzenlemeleri izlemek ve anlamak zorunda değilsiniz. Ama sonuçta bu dayatmalarla bankalara yüklü miktarda tahvil tutmaktan başka seçenek kalmıyor. Merkez Bankası’na göre piyasa değeri itibarıyla toplam 3.411 milyar TL’lik tahvil portföyünün 2.639 milyar TL’si, yani yüzde 77,5’i bankaların elinde. Bunların yazılı değeri ise 1.489 milyar TL. Aradaki fark bankaların zoraki alımlarıyla faizlerin düşmesinden, faize ters yönde hareket eden tahvil fiyatlarının yükselmesinden kaynaklanıyor. Bu farkın kapanması ise o kadar zarar anlamına geliyor.

Düşünün bir kez, TUİK tüketici enflasyonu yüzde 55,2, üretici enflasyonu yüzde 77,6. Buna karşın en son 2 yıllık Hazine tahvil faizi yüzde 10,53’tü. 5 yıllıklarda bu oran yüzde 8,75, 10 yıllıklarda yüzde 11,58. Eğer faizler makro göstergelere uygun normal düzeylere yükselirse, bankalar büyük zararlar yazar. Böyle bir tehlikeyi görmek için kahin olmaya gerek yok. Durumdaki saçmalığın en açık belirtisi, bu konularda kaşarlanmış yabancıların tahvil piyasasını tamamen boşaltmış olmaları. Piyasa değeri ile 26 milyar TL’lik, toplam pastanın sadece yüzde 0,75 bir riskleri var. Fikir vermesi için, 2012’de DİBS’lerde 62 milyar dolarlık portföy tutarlarken bu rakam bugün 1.3 milyar dolara kadar inmiş durumda.

Özetle, Türkiye ekonomisini bekleyen büyük risklerden biri de tahvil faizlerinin yapay biçimde düşük tutulması. Bunun da seçime kadar bir kriz patlak vermese dahi, yeni ekonomi yönetiminin başına çorap örmesi ne yazık ki kaçınılmaz görünüyor.