Yunanistan’daki seçim sonuçlarının heyecanı, yalnız Yunanistan’ı değil, Türkiye’yi de sarmış durumda. Benim ise, kafamı kurcalayan iki konu var.

Birincisi, Avrupa bütünleşmesi! “Kapitalizm Küreselleşirken Dünya Ahvali“ adlı kitapta Avrupa bütünleşmesini irdelerken, Avrupa bütünleşmesini de, hem küreselleşme dalgasının arkasındaki temel güçlerden biri ve küreselleşmenin “küçük kardeşi” olarak hem de küreselleşmeden farklılıklarını dikkate alarak irdelemeye çalıştım. Sonuç olarak, Avrupa bütünleşmesinin küreselleşmeye koşut biçimde gelişmesi olasılığının oldukça yüksek olduğunu kabul etmek gerekiyordu; ancak, yine de, en başta bu bütünleşmenin arkasında siyasi bir irade olduğu, dolayısıyla demokratik seçim ve müdahalelere açık bulunduğu için ”Avrupalılaşmanın” küreselleşmeye bir “alternatif” olma olasılığı da bulunuyordu.

Bugün, Avrupa bütünleşmesinde piyasanın zafer kazandığı açık! Bunun, siyasal ve sosyal bütünleşmeyi uzaklara ittiği, küreselleşmeye alternatif olabilecek bir bölgesel bütünleşmeden ise söz edilemeyeceği ortada. Ama, dedim ya, işin içinde siyaset var!

Örneğin AB içinde, küçük bir ülkede de olsa, insana-emeğe-doğaya inat büyüyen küresel kapitalizm ile neoliberal politikalara “hayır” diyen bir siyasal seçimin ortaya konmuş durumda. Bu seçimin, Avrupa’da uygun toprak bulup büyüyüp büyümeyeceğini ise merak etmemek mümkün değil. Yani IMF’nin, Avrupa Merkez Bankası’nın, Merkel Almanya’sının ne söyleyecekleri belli! Buna karşın, bir zamanlar kuvvetle “sosyal Avrupa; emeğin Avrupası” diye haykıranlar da var ve asıl, onların ne diyecekleri önem taşımakta!

Evet, bugün sesleri oldukça kısılmış durumda; bu konuda, sosyal demokrat partilerden sendikalara uzanan hayli ağır faturalar çıkarmak da mümkün. Öte yandan, sosyal ve küresel düzeyde değişen koşullar da gözden kaçırılamaz. Ancak açıklama ne yönde olursa olsun, bir zamanlar ideolojik seçimleri, izledikleri sınıf siyaseti ve “ücret dayanışması” gibi  politikalarla sınıfsal bir temsil gücü ve iddiası bulunan Avrupa’daki sendikaların bugün güç ve iddialarını kaybettikleri açık; sosyal demokrat partilerinse önemli bir alternatif olmaktan çıktıklarını görmemek mümkün değil.

Bunlar uzun konular! Burada, yalnızca, kendi sıkıntılarından yola çıksa da, gerçekte neoliberal politikalara “hayır” diyerek  farklı bir politikayı iktidara getiren Yunanistan örneğinin, Almanya, Fransa, İtalya, Danimarka,  İsveç gibi bir zamanlar güçlü sosyal demokrat partilere ve güçlü sendikalara sahip olan ülkelerde “politik” anlamda nasıl yansıyacağını merak ettiğimi söylemek istiyorum: SyrIza’nın önerilerinin hayata geçmesinin de, geçememesinin de, yalnız Yunanistan’da değil, tüm AB üyelerindeki emek açısından sonuçları olacağını görecekler mi? Yunanistan’daki seçimin hayat bulmasının, tüm Avrupa’daki sol partiler ve emekçilerin siyasal seçimlerine bağlı olduğunun  bilincinde olacaklar mı; yoksa ulusal çıkarlarını mı kollayacaklar? Sözün kısası, buradan başlayarak, kendilerine de, Avrupa bütünleşmesine de yeni bir hayat verme olanağını yakalayabilecekler mi?

Türkiye’ye gelirsek, SyrIza’nın zaferinden sol nasıl bir ders çıkarır; bilemem! Ancak bunu düşünürken, benim aklıma metal işçilerinin grevi düşüyor. Birleşik Metal-İş Sendikası işçilerinin, öteki iki sendikaya karşın grev kararı almaları da; uzun süredir grevlerin yapılamaz hale geldiği Türkiye’de, önemli bir işkolunda ve güçlü bir işveren sendikasına karşı greve gitmeleri de önemli. Bu nedenle, söylemle de eylemle de işçilerden dayanışmayı esirgememek gerekiyor.

Ancak benim dayanışmam biraz farklı; beni hoşgörsünler!

Onlara, ”grev emek açısından çok önemli bir ekonomik mücadele aracı, ancak  bu ekonomik mücadeleyi siyasal mücadele ile tamamlamadan istediğiniz sonuçları almanız mümkün değil” diye seslenmek istiyorum. “Bugüne kadar yaşadıklarınızla, izlenen ekonomi politikalarının sizin için ne demeye geldiğini de, bu politikalar sürdükçe  toplusözleşmelerle emeğin kurtuluşunun bir yere kadar olduğunu da öğrenmişsinizdir. Bunlar sürdükçe, emeğin üzerinde işini kaybetmekten ücrete kadar uzanan tehditler bitmez!” diye anlatmak istiyorum. “Ve SyrIza örneğinden  kendimiz için bir ders çıkarmak istiyorsak,  siyasal ekonomiyi emekten yana döndürmeye, bunun için de siyasal iktidarı belirleyecek bir siyasal güç ve kararlılığa ihtiyacımız var” demek ve “Sizler var mısınız?” diye sormak istiyorum.