Başlıkta okuduğunuz kavram ceza hukukunda çok kullanılır. Anlamını biliyorsunuz: bilinçli bir biçimde, önceden planlayarak, tasarlayarak, isteyerek ve sonuçlarını bilerek bir eylemde bulunmaktır. Ve bu tespit edildiğinde verilen ceza da ağırlaştırılır. Peki, bu sözcüğün bu yazı ile ilişkisi nedir?

Efendim, dün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, uzun zamandır üzerinde konuşulan faiz kararını açıkladı. Politika faiz oranını 100 baz puan indirerek %18’e düşürdü. Aslında bu “korkulan” ama “yok canım bu kadarını da yapamazlar” denilen bir durumdu. Peki, ne oldu? Bu kararın hemen ardından dolar ve avro kurları fırladı. Dolar 8,80’i, avro ise 10,33’ü gördü. Kurlardaki bu hareket beklenen bir şeydi, sürpriz bir gelişime değildi. Bu nedenle PPK kararı “taammüden” bir eylemdir; sonucunun bu olacağını bilmelerine rağmen yapılan bir iştir. Bunu bildiğim için karara ilişkin yayınlanan metni okuma zahmetine bile girmedim. Ne diyecekler, hangi haklı gerekçeleri ileri sürecekler ki? Bence, henüz okumadıysanız, siz de okumayın çünkü faiz indiriminin gerçek gerekçesini o metinde bulamayacaksınız.


Aslında her ne kadar “yok canım yapamazlar” denilmiş olsa da, MB bu kararın taşlarını döşemeye başlamıştı. Önce politika kararına referans aldıkları enflasyon tanımında bir değişikliğe gittiler. Tüm halkın, piyasaların ve iki hafta öncesine kadar kendilerinin bile baktığı manşet TÜFE yerine “çekirdek enflasyonu” referans alacaklarını duyurdular. Çünkü “manşet enflasyonu” kullanırlar ise daha önce taahhüt ettikleri “politika faizi enflasyonun altında olmayacak” söylemleri boşa düşecekti çünkü Ağustos verisi ile TÜFE %19,25’e yükselmişti. Eh, “çekirdeği” esas alırlarsa burada bir alanları olacaktı. Tabi bununla da yetinmediler, bir de geçen hafta döviz tevdiat hesaplarına (DTH) uygulanan karşılık oranını da 200 baz puan artırarak %23’e çıkardılar. Böylece hem piyasadan 3,4 milyar dolar çekerek “brüt rezervleri iyileştirecekler ve kasamızda bol döviz var diyebilecekler” hem de döviz hesaplarını bankalar açısından daha maliyetli hale getirerek bankaların vatandaşın döviz almaktan vazgeçirmesini sağlayacaklardı.

Ve nihayet beklenen karar açıklandığında, aslında MB’nin ekonomik veriler, dünya piyasalarındaki gelişmeler vs gibi konulardan ziyade “kendilerini oraya getiren iradenin beklentisinin” gereğini yaptığı anlaşıldı. O faizler düşecek ise düşürülür. Bunun lamı cimi yok. O kadar.

Bunun sonucunun daha yüksek kurlar, daha yüksek enflasyon, artan ekonomik sorunlar olmasının bu kararı alanlar açısından bir önemi de zaten yok. Vatandaş kendi başının çaresine baksın anlayışının hâkim olduğu çok net görülüyor. Elinde üç beş kuruş parası olan zaten bir biçimde başının çaresine bakıyor; elinde ne var ne yoksa onunla gidip dolar, avro vs alıyor. Döviz hesaplarının geldiği nokta zaten bu durumu gösteriyor; DTH’ler her hafta düzenli olarak artıyor. Peki ya parası zaten hiç olmayanlar, onlar ne yapıyor? Ne yapsınlar, yoksullaşıyorlar ve daha zor koşullarda hayatta kalmaya çalışıyorlar. Şimdi yeni zamlar yola çıkmıştır bile: doğalgaz, elektrik fiyatlarına yüklü zam hazırlıkları yapılıyordur.

Nasıl olsa “piyasa ekonomisi” uygulamıyor muyuz? Her birey kendisi açısından “rasyonel olanı” yaparsa zaten her şey en iyi yerde dengeye gelmez mi? Eh işte biz de yeni denge noktasına doğru hareket ediyoruz. Buraya ulaşamayanları ise; ne bileyim, onların kişisel hataları yüzündendir. Biz ne yapabiliriz ki? Değil mi? Ben elimden geleni yapıyım ve size bir öneride bulunayım: evinizdeki kişi sayısına yetecek kadar kalın battaniyeler alın ve kombinin vanasını baya kısın.
Peki, taammüden alınan ve sizi derin yoksulluğa sürükleyen bu tür kararların hesabı sorulmayacak mı? Bu ve benzer kararların alınmasına yol açanları bir kenara not edin ve seçim sandığını bekleyin.