Eğitim iş kolunda örgütlü yetkili sendika (!) Eğitim Bir Sen, açığa alınan müdürünün de üyesi olduğu, Kayseri Mustafa Eminoğlu Anadolu Lisesindeki öğretmenin öğrencisine tecavüz olayla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmadı. Dün itibari ile ikinci büyük sendika olan Türk Eğitim Sen’den de ses çıkmadı. Tecavüzcü öğretmenin bir dönem üyesi olduğu Aktif Eğitim Sen de suskunluğunu koruyor. Eğitim Sen ile Eğitim İş merkez yürütme kurulları, olayı kınayan ve takipçisi olacaklarını belirten açıklamalar yaptılar.

Eğitim Bir Sen, Türk Eğitim Sen ve Aktif Eğitim Sen temel referansı din olan muhafazakâr sendikalardır. Özellikle Eğitim Bir Sen, hükümetin eğitim politikalarının meşruiyet kaynağı gibi bir faaliyet içinde. Diğer ikisine ise aynı ideolojinin ihmal edilen fraksiyonları diyebiliriz. Bunlar için eğitimsel sorun, kimin okul veya şube müdürü olacağı ile sınırlı. Toplumsal sorunlara ilgileri ise ortak angajman kuralları olan hükümetle çelişmeme noktasında son bulur. Türkiye’deki 900 bin öğretmenin tamı tamına 600 bini (bu sayının çok azı memur) bu üç sendikaya üye ve bunların yarısı kadın…

Amacım dinle, ideolojiyle, insanların üyesi olduğu örgütsel yapılarla tecavüz arasında bağ kurmak değil. Anlamaya/anlatmaya çalıştığım, tecavüze uğradığı için canına kıyanın öğrenci, tecavüz edenin öğretmen, olayı örtbas etmeye çalışanın okul yönetimi olduğu bir durum karşısında zırt pırt her boka burun uzatan eğitim sendikalarının görünmezlik pelerini altına saklanmalarıdır. Anlamadığım başka bir şey ise etik kuralları mesleki yeterliliğin önüne koyan bir mesleğin mensuplarının bu sendikalarda toplanmış olması… Hakikaten anlamıyorum?



Okullarda türban kullanımını, dini derslerin sayısının artırılmasını, imam hatip okullarının yaygınlaşmasını destekleyen sendikalar, korkarım kınama gereği duymadıkları son tecavüz olayını karma eğitimi yeniden gündeme getirmekte kullanacaklar. Çünkü onlara göre kadınla erkeğin etik ve hukuk kuralları çerçevesinde bir arada yaşamaları mümkün değil; sapkınlığı engellemenin yolu cinsiyetleri birbirinden ayırmak.

Onlara, ahlaki açıdan onaylamadıklarını söyledikleri taciz vakıalarına tepki vermemelerinin tacizciyi cesaretlendirdiğini belirtmek zorundayız. Öğrencisini/kursiyerini taciz eden öğretmen ve imam oranının ürkütücü boyuta ulaşmış olması, büyük oranda tacizcinin sığınacağı bir grubun bulunmasıyla da ilgili. Cansel’e tecavüz eden öğretmen, eyleminin, düşük de olsa bir ihtimal ortaya çıkacağını, az çok hukuki ve idari yaptırım gerektiren suç olduğunu bilmiyor olamaz. Hukuk orada yazılı olarak duruyor ve o bunun farkında; hukuki ve idari yaptırımları göze aldığına göre bu ve benzerlerinde eksik olan, onları denetleyecek meslek etiği, asgari insan ahlakı olmalı.

Bu iki unsurun eksikliği sadece o öğretmende görülmüyor, müdürü başta olmak üzere okul yönetiminin de aynı hastalıktan muzdarip olduğuna tanık oluyoruz. Okul yönetiminin olayı örtbas etmeye kalkışması belki ideolojik dayanışmadan kaynaklanmıyor; muhtemelen, çirkinliğin ortaya çıkmasıyla rekabet halindeki diğer okullardan daha dezavantajlı konuma düşeceği düşünüldü. Bu daha az tehlikeli bir ahlaksızlık değil.

Öğretmen ve örgütlerinin, eğitimin sistemden kaynaklanan açığı, eğitim lehine kapatma yükümlülüğü ve kapasitesi var. Sendikalar, sisteme dahil olan öğretmen ve idari personeli pedagojinin gerektirdiği davranışa davet etmek, idareciler üzerinde baskı kurmak zorundadır. Kayseri olayında olduğu gibi sessiz kalmak, bir sonraki tacizciye ‘benim açımdan sorun yok’ demek anlamına gelir.

• • •

Eleştirdiğim sendikalara üye öğretmenler arasında öfkesini sosyal medyada dile getirmiş olanlar mutlaka vardır. Bu pasif eylemin, üye olarak verdikleri destek karşısında hiçbir anlamı olmadığını hatırlatmak isterim.