Tadı damakta kalan müthiş macera

Esra Dilara TÜMÖZ

John David Anderson’ın Türkiye’de yayımlanan ikinci romanı 'Tuhaflıklar Ailesi Yollarda', aile olmanın asıl anlamını ve kayıpla başa çıkmanın eğlenceli yollarını anlatıyor.

Bir yolculuğa çıkıyorsanız, başka bir insan olarak geri dönme ihtimaliniz yüksektir. Çünkü yolculuk büyülüdür, değiştirmeyi sever. Üstelik bu yolculuk, varlığını size çocukluğunuzda pek hissettiremediği için yetişkinliğinizde de yok saydığınız bir ebeveyni bu kez gerçekten kaybettiğiniz içinse, yani bir veda yolculuğuysa, her şey bambaşka olabilir. Tuhafoğlu ailesi de böyle bir yolculuğa başlıyor, çünkü Tuhafoğlu Baba’ya veda zamanı geliyor.

Anne Molly, baba Fletcher ve isimlerini birer takımyıldızından almış olan çocukları Cassiopeia, Orion ve Lyra...

Ailesinin tuhaf değil olağanüstü olmasını isteyen on iki yaşındaki Orion, aile bireylerinin kendine has karakterlerini, alışkanlıklarını, yaşam tarzlarını, sevdikleri şeyleri, günlük yaşamlarında yaptıkları sohbetleri bile tuhaf buluyor. Sarımsak aromalı jelibonlar üreten kimyager bir baba, gözlemevinde müdürlük yapan çok titiz bir anne, tiyatro aşığı ve eskrimci bir abla, sözlük kadar büyük bir kelime dağarcığına sahip küçük kız kardeş, diş fırçası koleksiyonu yapan istifçi bir büyükhala. Ama hepsinden önemlisi, motosiklet kullanan ve farklı hediyeler alma ustası bir büyükbaba. Zaman zaman öyle şeyler yaşanıyor ki ailede, Orion evlatlık verilmiş olmayı bile diliyor ve bir gün, gerçek 'normal' ailesinin kendisini gelip alacağını hayal ediyor.

Küçük yaşta annesini kaybeden baba Fletcher, babasının bu kayıp karşısındaki yasının gölgesinde, kendini büyüten bir çocuğa dönüşüyor. Yetişkinliğindeyse, kaybettiği renklerini türlü renkteki papyonlarıyla hayatına geri getirmeye, kayıp seslerini çocukluğunda babasının eve dönüşünü beklerken izlediği çizgi filmlerin şarkılarıyla bulmaya, belleğinde acı bir tat bırakmış hayatının geri kalanını ise dilediğince aromalandırdığı jelibonlarla tatlandırmaya çalışıyor.

Geçmişe dönmek bazen aile olmanın anlamını görmeyi, hafızamızdan bilerek silmeye çalıştığımız anıları hatırlamayı, eksik hatırlananları birleştirmeyi, birbirinden tuhaf olayları deneyimlemeyi, bazı şeylerin göründüğü gibi olmayabileceğini anlamayı, bitirilmemiş işlerle yüzleşmeyi ve 'tuhaf olanın olağanüstüne' dönüşmesini sağlayabilir.

Orion’un anlatıcılığında, en komik ve tuhaf halleriyle üzücü bir kaybı okuyorsunuz; hatta bazı ayrıntıların kalbinizi yaktığı anlarda, birden kahkahayı basıyorsunuz. Üstelik kitap boyunca onlarca çizgi film, sinema filmi, kitap ve şarkıya atıf yapılıyor. John David Anderson’ın en başarılı olduğu konulardan biri sanırım bu: Zor olanı anlatırken gülümsetebilmek ve şarkılarla, kitaplarla, tatlarla, kokularla bağ kurdurmak.

Yazarın dilimize çevrilen ilk kitabı 2017’de, 'Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün' ismiyle yine Tudem etiketiyle yayımlandı. İki kitapta da yazarın mizahı kullanmadaki ustalığı ön plana çıkıyor olsa da bunca mizahi anlatımın arasında en çok hatırlanan ve kalplere işleyen şey, erkenden büyümek zorunda kalan, anne babalarına ebeveynlik yapan, büyüklerin dünyasında kırgınlıklarını onarmaya çalışarak yollarına devam eden çocuklar oluyor. Bununla birlikte, ebeveyn olma halleri, aile, öğretmenlik, arkadaşlık, kardeşlik, ötekini anlama becerisi, özgecilik gibi konulara sıklıkla vurgu yapıyor Anderson.

'Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün' bittiğinde damağınızda beyaz çikolatalı-ahududulu çizkek tadı ve kulaklarınızda da Led Zeppelin’den Stairway to Heaven kalıyorken, 'Tuhaflıklar Ailesi Yollarda’da bu tatlar yerini jelibonlara ve Pat Beratar’ın sesinden We Belong’a bırakıyor.