William Melvin Kelley, dünya tarihinin en ırkçı dönemini; siyahlara yönelik ırkçılığa başkaldıran siyah çiftçi Tucker Caliban üzerinden anlatmayı seçiyor Güz Dönümü romanında.

Tahakküm ve direnişin ortasında özgürlük yolcuğu

İLKE KAMAR

Dünyanın pek çok ülkesinde ırkçılıkla ilgili kimlik mücadeleleri sürerken art arda yaşanan ırkçı saldırılar, kökleri çok eskiye dayanan ‘üstünlük hissinin’ hâlâ diri olduğunu bizlere hatırlatıyor. Bu ‘hastalıklı üstünlük hissinin’ ne kadar güçlü olduğunu görmek için gözümüz kapalı, dünya haritası üzerinde bir noktaya parmağımızı koymanız yeterli. Ama bu yazının konusu çerçevesinde ABD’ye bakalım. Birçok kişi anımsayacaktır: 25 Mayıs 2020 tarihinde Minneapolis'te beyaz polis memuru Derek Chauvin, kelepçeli şekilde yere yüzüstü yatırdığı George Floyd'un boynuna diziyle bastırarak öldürdü.

Siyahlara yönelik polis şiddetine karşı günlerce süren eylemler ırkçılığa, ayrımcılığa yönelik ciddi sorunların yeniden tartışılmasına neden olsa da ‘hastalıklı üstünlük hissi’ yine kendini gösterdi. Georgia eyaletine bağlı Atlanta kentinde arabasının içinde uyuyan 27 yaşındaki siyahi Rayshard Brooks, polis tabancası ile vuruldu. İnsanın ten rengi yüzünden görünen-görünmeyen ayrımcılığa uğramasının yanında bir de hayatının tehlikede olması ‘Amerikan Rüyasının’ gerçekleşmesi için olmazsa olmazlarından mı acaba? ABD’de köleliğin modern biçimleri dini, ekonomik ve toplumsal yeni tutumlarla görünür aslında. Artık “sadık ve kusursuz siyah uşak” devri kapansa da siyahlara yönelik farklı tutumlar ve uygulamalar ‘biz beyazlar üstünüz’ yaklaşımını acımasız bir biçimde dayatıyor.

IRKÇILIK, AYRIMCILIK VE ŞİDDETİN SÜRDÜĞÜ YILLAR

Şimdi yaklaşık 60 yıl geriye gidelim. Amerika’da sömürgeciliğin ve köleliğin kaldırılmasının üzerinden geçen yüz yılın ardından güney eyaletlerde hâlâ ayrımcılığın çok katı bir şekilde devam ettiği yıllardayız. Beyazların yoğun olarak yaşadığı bu bölgede beyazlar siyahlardan üstün olduklarını düşünüyorlar hâlâ. Siyahlara yönelik ırkçılığın, ayrımcılığın, şiddetin etkisiyle; korku, umutsuzluk içinde var olmanın gerilimi hissedilir tüm eyalette. Siyahların oy kullanma hakkı henüz yoktur. Kimlik sorunları insanları çaresizliğe sürükleyen boyuttadır. Amerika’yı sarsan ırkçılığın sürdüğü bir sonbaharda Amerika’nın güney eyaletinde başlıyor hikâyemiz…

William Melvin Kelley, dünya tarihinin en ırkçı dönemini; siyahlara yönelik ırkçılığa başkaldıran siyah çiftçi Tucker Caliban isimli karakterin üzerinden anlatmayı seçiyor geçen günlerde Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan Güz Dönümü romanında. Hikâye, eski bir köle sahibi aile olan David Willson’un bir kölenin torunu olan hizmetkârı Tucker Caliban'a bir bölümünü sattığı çiftlikte geçiyor. Calibanlar dört nesil boyunca, Willsonlara hizmet eder. Bir isyan hareketiyle her şeyin farklılaşacağı güne kadar. Güz Dönümü, Tucker Caliban ve Willsons ailesinin etrafında dönen olaylar, güneyin ırksal çatışmalarını gösteren ve siyahların hayata tutunma çabalarını ortaya koyan bir roman. Caliban’ın özgürlük arayışını gerilimli bir olay üzerinden anlatan yazar ırkçı, tehditkâr dönemi beyaz çoğunluğun gözünden aktarıyor. Kelley beyazların koyduğu kuralları ve yaptırımları anlatırken, Amerika’nın güney eyaletlerinin toplumsal ve siyasi tarihini de görmemizi sağlıyor Güz Dönümü’nde:

“Kaptan aşağıya adamlarına, o zencileri mezat yerine, şimdi mezat meydanı olan yerin ortasındaki bir toprak yığınına getirmeleri için seslenmiş, Adamların bazıları yol açarken, bazıları da gemiden inmiş ve sıra halinde zincire vurulmuş zencileri iteklemeye başlamışlar. Ardından, bugünlerde insanların borsa raporlarını okuması gibi, o günlerde iyi bir kölenin ne fiyata gideceğini görmek için, ahali meydana gitmekte olan rıhtımdaki tüm ahali gelmiş. Ve onlar biraz uzaklaştıktan sonra Afrikalı ve ona refakat edenler, her biri bir zincir tutan en az yirmi adam gelmiş; onun uzanamayacağı güvenli bir mesafede, etrafında çember oluşturmuş tüm o adamlarla, Afrikalı bir mayıs direğine (çeşitli kültürlerde karnaval ağacına verilen isim) benziyormuş.”

TUCKER CALIBAN'IN DÖNÜŞTÜRÜCÜ EYLEMİ

Kelley, enteresan bir gelişme üzerinden hikâyesini harlıyor! Hızlı bir şekilde patlak veren olay sonucunda bir çiftçinin bireysel eylemi bir başkaldırıya dönüşür. Tucker Caliban isimli çiftçi, bir gün akşamüstü güneşinde tarlaya gider sanki tohum ekiyormuş gibi ve tüm tarlaya tuz dökmeye başlar. Bütün tarlayı tuzla kaplar. Sonra öfke belirtisi göstermeden tarlayı ateşe verir! Yetmez, baltayla yok etmek istediği şeylere yönelir. Ağaçları keser, hayvanları öldürür, evini ateşe verir. Uzun yorucu yıllar boyunca uğruna çabaladığı her şeyi yok etmekten çekinmez: “Tarlayı öyle yapmış ki, gübre yapmış gibi bembeyaz görünüyordu ama gübre değildi. Sonra eve girip tüfeği ve baltasıyla çıktı, ağılın içine oturup önce atını vurunca kanla dolu bir balona iğne sokmuşsunuz gibi kan fışkırdı; inek koşturup bağırıyordu, onu da vurdu ve inek döndüğünde, sanki ölmüş de bundan haberi yokmuş gibi, kafasındaki deliği görebiliyordunuz, sonra gerçekten öldü. Sonra baltayı alıp eski günlerde General’in atını sürdüğü bahçedeki ağacı kesti, çünkü en çok o ağacı severdi; daha sonra eve girdi evi ateşe verip dışarı çıktı ve yürüyüp gitti”.

Caliban, sessiz bir isyanla ailesiyle yaşadığı bu bölgeden uzaklaşır. Daha sonra beyazların boyunduruğunda yaşamayı reddeden tüm siyahlar bölgeden ayrılır. Tucker Caliban’ın eylemi, artık bu ülkede yok eden, var eden, birleştiren, ayıran hatta umut veren bir eylemdir. Kelley, belki de ‘onlar’ gittiğinde geriye ne kalacağını düşünmeye davet ediyor. Bunu yaparken beyazların, siyah insanlar hakkında ne düşündüklerini ortaya koyuyor Güz Dönümü’nde.

Hak ettikleri yaşam, görmek istedikleri saygınlık ve kendilerini eşit hissedecekleri bir yer bulmak için yola çıkan insanların hayatta kalma ruhunu gösteriyor. 2017 yılında hayatını kaybeden Kelly, Siyahi Sanat Hareketi’nin (Black Arts Movement) en önemli temsilcilerindendi. Henüz 24 yaşındayken yazdığı, yazarın ilk romanı olma özelliği taşıyan Güz Dönemi’nin yeniden keşfedilmesinde belki de aradan yıllar geçse de Afro-Amerikalı insanların hâlâ öteki olmalarıdır. Irkçılık bugün de dünyanın en önemli sorunlarından biri! Birçok kişi kendini ırkçı olarak tanımlamasa da hâlâ cümlelerine ‘ben ırkçı değilim ama… ‘diye başlıyor. Ve devamında başkalarını göç yolculuğuna çıkaracak duygular hissetmesine neden olan ırkçı söylemlerine devam ediyor.