Batı dillerinden herhangi birine vakıf olanlar Türkiye’nin oralardan nasıl göründüğünü anlayabilirler. Bu konuda engellenmesi mümkün olmayan nice kaynak var. Ancak Ortadoğu’dan, İslam dünyasından Türkiye nasıl görünüyor, bunu anlamak her zaman kolay olmuyor. Yine batı dillerinden birini biliyor olmak bu konuda da eksikliği az çok giderir gibi ama o coğrafyadan doğrudan bilgi almak başka tabii. Londra’dan yayın yapan Şark-ul Avsat gazetesinde ilginç yazılara rastlarım. Hem İngilizce hem Türkçe dillerindeki sitelerinden izleme olanağım var bu gazeteyi.

Şark-ul Avsat’ın internet sitesinde dün Amir Tahiri’nin bir yazısına rastladım. Şah dönemi İran’ının en büyük gazetesi ‘Kayhan’ın başındaydı Tahiri. Bir ara Fransa’da yayınlanan “Politique International” adlı bir gazetenin de editörüydü, hala öyle mi bilmem. Şah döneminde de güçlü bir gazeteciydi, şimdi sürgün de olsa yine yazdıklarıyla etkili olmaya devam ediyor.

Şark-ul Avsat Londra’da yayınlanan Suudi Arabistan destekli bir gazete. Tüm Arap dünyasında da çok etkili. Tahiri İranlı bir sürgün de olsa Şii bir aydın. Ama Şark-ul Avsat görüşlerini yayınlamakta bir sakınca görmüyor. Çok demokrat bir gazete olduğundan değil tabii, İran karşıtı bir gazeteci olmasından ötürü. Tahiri’nin İran yönetiminde bakışı, gerekçesi değişik de olsa, Recep Tayyip Erdoğan’dan farklı değil. İkisi de İran karşıtı sonuçta. O nedenle Erdoğan’la bu tür bir ortaklığı bulunan Tahiri’nin hem de Suudi destekli bir gazetede Erdoğan rejimini eleştirmesi ilginç. Tahiri’nin kaleminden Türkiye’nin hali pür melali’nin nasıl göründüğünü anlamak mümkün. O nedenle yazıdan çarpıcı bölümleri aktarayım istedim. Bakın Tahiri nasıl görüyor Erdoğan ile rejimini :

“Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın başrolde olduğu “Başarmak” filminin yeniden gösterime konulduğunu görmeye başladık. Türkiye’nin ekonomisi, enflasyon ve işsizliğin artmasıyla birlikte yeniden bocalamaya başladı. Ülkedeki yabancı yatırımı, 21. yüzyılın başlarından beri en düşük seviyeye ulaştı. Ayrıca yolsuzluk vebası, çirkin yüzünü yeniden göstererek devletin sütunlarını sessiz ve sakin bir şekilde yıkmaya başladı. Eğer şu anki Türk hükümetine yöneltilen suçlamalara inanırsak yolsuzluk, ülkedeki yüksek mercilere yakın dairelere ulaşmış vaziyettedir. Ayrıca Kürt azınlığıyla tarihi uzlaşma durumu, Türk parlamentosundaki milletvekillerinin Kürt olmalarından dolayı cezalandırılmasıyla beraber son bölümlerine yaklaştı.

AB’nin popüler milliyetçilik şeytanlarının oyunlarından sıkıntı çektiği bir vakitte Türk resmi kurumu, Erdoğan’ın Batı karşıtı tutum izlemesinden dolayı AB’ye katılma isteğinden vazgeçti.

Erdoğan, bireysellikle nitelenen bir başka başarıyı gerçekleştirdi. Şöyle ki kendisini doğrudan NATO’daki müttefik devletlere özellikle de ABD ve Fransa’ya karşı çatışma içerisinde bulacak şekilde Türkiye’yi savaşa sürükledi. Bunun sonucunda çok tuhaf bir tutum ortaya çıktı. Bu şekilde Türkiye’ye iç savaşın parçaladığı Suriye’den geriye kalan bölgeleri biçimlendirmek için abes bir plan içerisinde Rusya ve İran’ın da olduğu üçlünün bir parçasıymış gibi bakılmaya başlandı.

Öyle görünüyor öz benliğe karşı uzanan ve asil öfke durumu eski İslamcı müttefiklerin varlığıyla birlikte Ak Parti içerisinde söz konusu unsurların bulunduğu bir ortamda Erdoğan, her konuda son sözün sadece kendisine ait olması konusunda ısrar ederek sahip olduğu sabır ve gayret parçalarından peş peşe vazgeçmeye başladı.

Kuşkusuz Erdoğan döneminde Türkiye, ilk başta doğru rotayı takip etti. Ancak şu an Türkiye, ters istikamette gitmeye başladı. Türk gazetecilerin zihinlerinde yer alan ironik düşünce, her şeyden önce “Size bunu söylemedim mi?” şeklinde sinsice yeniden çınlamaya başladı. Fakat gazetecilerin kalplerine yerleşen iyimserlik, şu an Erdoğan’ı felakete karşı sürükleyen öfke patlamasının gelecek yıl seçimlerde büyük bir zaferle cumhurbaşkanlığını kazanır kazanmaz sakinleşeceğini iddia ediyor.

O zamana kadar Türkiye’ye güvenilir bir müttefik olarak itimat etmek, kendisine azılı bir düşman gibi davranmanın aptallık olacağı bir zamanda makul bir seçenek olmayacaktır”.

İran-ABD çatışmasında ABD tarafında olan Erdoğan (anımsayın, “Pers milliyetçiliği yapıyor” diyerek yakınmıştı) İran konusunda kendisiyle aynı safta olan çok etkili bir gazeteci tarafından böyle değerlendiriliyor. Tahiri’nin yazısındaki değerlendirmelere katılan çok kişinin olduğu da herhalde yanlış değildir.