Ankara’da BirGün Medya ( Yol Tv) günlerimde kurumun emektarı Muharrem sık sık gelir ihtiyaçlar listesi sunardı. Kıt kaynaklar söz konusu olunca ister istemez ihtiyaçların pek çoğuna yanıt vermezdik. Ancak Muharrem’in hiçbir talebine hayır demez, “hallederiz” derdim. Aslında bu sözcüğün Türkçe meali “geç bunları iki gözüm” ırlamasına denk düşerdi.

İşe bakın ki memlekette bu şekilde ırlayan sadece ben değilim. Memleketin başvekili Davutoğlu da bin 300 TL asgari ücret vaadine ilişkin çalışanlara ırlamakta; “Merak etmeyin hallederiz.” Türkçe meali ise; “Çay kaşığıyla verir kepçeyle alırım.”
Ancak Başvekilin bu ırlamalarına patronlardan hırlamalar da gecikmiyor. Ekonomi batar, işçi çıkartırız, kayıtdışı artar (kayıtdışına çıkarız deniyor aslında), zam yaparız, pahalılık olur, enflasyon hortlar vs vs…İşte size birkaç örnek.

TAMPF Başkanvekili ve Carrefoursa Genel Müdürü Mehmet Nane, “Asgari ücrette artışa evet, ama maliyetin bir kısmı değil, tamamı işverenin sırtından alınsın, aksi halde batan firmalarla karşı karşıya kalacağız.”
Sözün özü, çalışanın ücreti artsın, daha fazla harcasın, biz de daha fazla kazanalım. Ama maliyetler bizim değil devletin sırtında olsun.
Bir başka örnekte ise gördük ki Nane’den daha insaflıları da varmış. Asgari ücretin toplam ek maliyetinin 16 milyar lira olacağını ifade eden İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar bakın ne demiş; “Bunun en azından yarısını devletimizden talep ediyoruz. Hükümetimiz bunun tamamını da verecek kapasitede. İşsizlik fonunda birikmiş 86 milyar para var, o fonda biriken paradan verilebilir”
Öyle ya işsizlik fonu var tabii… Ya işsizlik fonundan ödersiniz ya da daha yoğun işsizliğe mahkûm olursunuz.
Koroya Deniz Ticaret Odası Başkanı da dahil oluyor; “İşçilere verilecek bu zam, eğer işverene yüklenirse olumsuzluklar beraberinde gelecektir. Aksi takdirde işten çıkarmalar ve kayıt dışı istihdam artacaktır.”

Nihayetinde Ekonomi Bakanı Zeybekci’nin, “Bunun bir kısmını Hazine olarak karşılama, hafifletme olarak bir yaklaşımımız var. Böyle bir çalışma yapılıyor, yakın bir zamanda rakam da netleşecektir” sözleriyle ifade ettiği gibi olacak ve vergiler başta olmak üzere zamlar kapımızı çalacak. Öte yandan kamu kaynakları- artık ne kaldıysa- elden çıkartılıp açık kapatmaya yönelik gelir elde edilmeye çalışılacak.
Peki, hırlamalar bitecek mi? Ne gezer. Hazır yakalamışken kıdem tazminatı, esnek çalışma vs ne varsa masaya tekrar getirilecek. Kepçe ne kelime verilen kepçelerle geri alınacak.

Peki, sözü edilen bin 300 TL ne menem bir meblağdır ki bu kadar kıyamet koparılıyor.
TÜRK,-İŞ’e göre bin 345 TL, KAMU-SEN’e göre bin 400 TL olan açlık sınırının altında kalan bir meblağdır örneğin.
Diyelim ki bu kurumlar kendi lehlerine abartıyor. TÜİK 2014 verilerine göre ise, Hane Halkı fert başına gelirin 600 TL civarında olduğu TRC2 ve TRC3 gibi ( Mardin, Şırnak, Urfa, Diyarbakır, Siirt) bölgelerin iki katı…
Yoksulluk sınırının ise katbekat altında bir meblağ.
Geçen günlerde Erdoğan, iş 20, emek 20 Oturumunda (oturumun adı da pek alengirli hani) patronlara çıkışıyor; “Daha az kazanın, fakiri tahrik etmeyin!”
2013 ve 2014 TÜİK verilerine göre, Türkiye’deki hane halklarının yüzde 22’sinin yoksulluk sınırının altında yaşamakta. Öte yandan, TOBB Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, TÜİK hesaplarında eksik kalan ve literatürde ‘zaman yoksulu’ olarak anılan kişilerin hesaba katılmasıyla, yoksulluk oranı yüzde 35’e çıkıyor. Yani, yaklaşık 26 milyon tahrik olmayı bekleyen fakir.
Erdoğan’ın; “tatmin edemeyeceksen, tahrik etme” dediği patronlardan en keskin yanıt Ali Koç’tan geldi; “ Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir.”
Teşhis konmuş sıra tedaviye de gelir diyorsanız size kısa bir fıkra:
İki dost karşılıklı konuşuyor;
- Bizim Ahmet var ya, doktora gitmiş…
- Eeee, sonra?
- Hiççç.Gidiş o gidiş…