Neye niyet neye kısmet” denir ya, öylesi bir durum!... Cumhurbaşkanı kendinden emin, her zaman yaptığı gibi “milli irade” temalı konuşuyor ve “tamam mı, devam mı diye millet karar verecek” diyor. Buradan da bir gün içinde 2 milyonu bulan etiketlenmeyle bir muhalefet patlaması ortaya çıkıyor; TAMAM!...

“Tamam” dalgasının ilginç yanları var. Her şeyden önce, içinin doldurulması gerekse de, TAMAM, geçmiş dönemin ve bu dönemde yaşanılanlara “hayır – yeter” demek açısından oldukça kompakt ve vurucu bir slogan!...

Hem toplumsal hem de siyasal muhalefette bu kadar benimsenmesinin nedeni de burada.

Tek bir sözcükle, Erdoğan’a “tamam” derken, aynı zamanda demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin, laikliğin elden gitmesine; siyasal ve toplumsal muhalefetin cezalandırılmasına; toplumun bölünmesi ve birbirine düşman edilmesine; devletin parti devleti haline gelmesine; yasal otoritenin sultaya dönüşmesine; demokrasinin demokrasiyi ortadan kaldırmak için kullanılmasına “TAMAM” deniliyor.

Deniliyor; çünkü, Erdoğan’ın “milli iradeyi” öne çıkarmasının ne anlama geldiğini tecrübe etmiş bir toplumuz. Biliniyor ki, her seçim, her milli irade söylemi demokrasinin biraz daha katledilmesi, tek adam iradesinin her şeyin önüne geçmesi, bunun için, dini duyarlılıklardan toplumun yoksulluğuna, şiddet ve korkudan savaşa kadar her aracın kullanılması anlamına gelmekte.

Bugün milli iradeden istenense, taht benzeri bir yönetimin hayata geçmesi!....

Erdoğan’ın Muharrem İnce’yi kabul ederken oturduğu o taht misali koltuğun gerçek bir “tahta” dönüşmesi yani!...

Toplumsal muhalefet “tamam” dedi; bunu tamamlamak da siyasal muhalefete düşmekte!..

Tamam dalgasının, Erdoğan’ın bir sözüyle siyasal muhalefetin henüz ortaya koyamadığı vurucu bir sloganı muhalefete hediye etmesi gibi ironik bir yanı da; bu vurucu söylemi, siyasal partilerin reklam ordusunun değil, Erdoğan’ın bir deyişini yakalamasını bilen bu toplumun, özellikle de genç kuşakların üretmeleri gibi düşündürücü yanları da var. Öncelikle toplumsal muhalefetin, hem zekice buluşlar hem de sosyal medyayı kullanmak ve coşku yaratmak açısından siyasal muhalefetin ne kadar önünde yer aldığını bir kez daha göstermekte ki, siyasal muhalefetin kendini sorgulaması gerekmekte!...

Her neyse, “tamam” artık hem siyasal hem toplumsal muhalefetin sloganı olarak yerini aldı; şimdi bu yüklü sloganın içinin doldurulması ve bunun topluma -özellikle de kararsız kesimlere- anlatılmasına sıra geldi. Yalnız cumhurbaşkanı seçimi değil, milletvekili seçimleri de önemli ve TAMAM diyebilmek için Meclis’te çoğunluğu yakalamak gerektiği biliniyor. Bunun yolu da, yalnız AKP ve Erdoğan’ı, yapıp ettiklerini eleştirmekten değil, seçilecek adaylardan yaratılacak coşku ve umuda kadar incelikli stratejilerden geçmekte.

Bu konuda, ilk olarak, bu seçimin onlar için neden “selamete” çıkmak, toplumun en az yarısının ise -yazarın dediği gibi- “ümüğünün” sıkılması anlamına geldiğinin iyi anlatılması gerektiği söylenebilir. Ancak, bunun yetmeyeceğine kuşku yok.

Öte yandan, toplumsal muhalefet açısından özellikle CHP’nin nasıl bir yol izleyeceği önemli ve kritik. Önemli; çünkü, ana muhalefet partisi olarak bu yarışta başı çekiyor. Kritik; çünkü, örgütsel gücüne karşın birçok zaafı olduğu bilinmekte!...

Daha önce de yazdığım gibi, CHP için bu toplumun dinamik kesimleri, demokrasi ve özgürlüklerden yana olanlarla ittifak önemli; seçimlerde asıl yararlanacağı kesimler de bunlar. Bu kesimler, bugüne kadar gerçekleştirdikleri birçok toplumsal hareketle güçlerini ve enerjilerini ortaya koydular; onlar kazanılırsa CHP için çok şeyin değişme olasılığı da yüksek!.. Bunu gerçekleştirmek de CHP’ye düşmekte!...

Örneğin HDP’nin dışlanması değil desteklenmesi gerekiyor ki, Demirtaş’ı ziyaretle İnce bu konuda ilk adımı attı; iyi de oldu. Ancak bunun devamının gelmesine ihtiyaç var. Yani, TAMAM’ın Meclis’te hayat bulması için HDP’nin Meclis’te olması gibi!... Demirtaş’ın dışarı çıkması ve diğerleri gibi Cumhurbaşkanlığı yarışında yerini alması gibi!...

Örneğin, toplumsal muhalefet içinde öne çıkan ve türlü mağduriyetlere uğrayan kişilere sahip çıkılması, milletvekili adayı olarak bu isimlerden bazıları öne çıkarılması gibi!... Hem mağduriyetleri konuşacak, bunlara karşı destek isteyecek hem de toplumda yer bulan mağdurları aranıza almayacaksınız; ne kadar inandırıcı olur dersiniz!...

Örneğin, seçim yarışının, sağ partilerin söylemlerinden ayrılması ve demokrasi, hukuk, özgürlükler, laiklik yanında, yoksulluğun yönetilmesinin değil neoliberal politikalara karşı sosyal refah ve sosyal adalete ilişkin gerçekçi vaatler gibi!... AKP’nin popülizmine ve seçim rüşvetlerine karşı gerçekçi ve kalıcı sosyal politikalar!...

Örneğin, kadınların ve gençlerin “vitrin güzelleri” olmaktan çıkarılıp, CHP’nin- erkekler partisi değil- kadınların ve gençlerin eşit sayıda ve eşit koşullarda yer aldığı bir parti haline gelmesi gibi!... İnce’nin meydanlara yanında “yardımcıları” olarak kadınların ve gençlerle birlikte çıkması gibi!...

Örneğin, seçim güvenliğini sağlamak için Partilerin kadroları dışında toplumsal duyarlılıklar ve destek önemli olduğuna göre, bu konuda oluşmuş guruplarla işbirliğinin sağlanması ve güçlenmesi gibi!..

Özetle sözüm ve hedefim yine CHP!... Nedenine gelince, ilk olarak, önümüzdeki seçimlerin öyle “çantada keklik” olduğunu düşünmüyorum. Siyasal muhalefetin başarısı için, açık veya gizli toplumsal muhalefetin kazanılması önemli. İkinci olarak, toplumun dinamik kesimlerini kazanmak açısından CHP’nin bir şansı var; bunun iyi kullanılması da CHP’ye düşmekte.