Tahtacılar

DUYGU TEMEL- dygutemel@gmail.com

Geçmişte Yunan tanrılarının evi olan İda Dağı, Orta Asya göçleriyle Türklerin yurdu oldu. Anadolu’ya en önde giren akıncı boyları aynı zamanda en batıya gelenlerdi. Kökleri Ağaçerileri’ne dayanan bu akıncı boylarının birçoğu Hacı Bektaş Veli’nin etkisiyle Aleviliği tercih edip doğayla barışık bir hayat felsefesi edindi. Geçmişte Afrodit’in yüzünü yıkadığı pınarlar akan İda Dağı’na Türkler Kazdağları ismini verdi. Dünya’nın İsviçre Alperinden sonra en çok oksijen üreten ulu çam ağaçları Alevi Türkmenlerinin geçim kaynağı oldu. Ağaç ve orman işçiliği manasına gelen ve Orta Asya’dan Anadolu’nun en ucuna getirdikleri meslekleri aynı zamanda onlara isimlerini verdi. Başlangıçta orman içlerinde konar-göçer bir yaşam sürmeleri onları mevcut sosyokültürel ortamdan ayırdı. Kazdağları’nın eteklerinde B eksi olan kan gruplarının bile değişmeden günümüze geldiği Tahtacılar’dan söz edilebilir. Günümüzde ise yerleşik yaşama geçen Tahtacıların büyük çoğunluğu geçim kaynağı olarak toprağa bağlandı. Ancak binlerce yıldır süregelen Tahtacı Türkmenleri dini gelenek ve göreneklerini halen sürdürüyor.
Bugün Kazdağı çevresinde Balıkesir Edremit ilçesi, Çanakkale merkez ve Bayramiç, Ezine, Ayvacık ilçelerine bağlı olmak üzere yirmi dokuz Tahtacı köyü var. Bunlardan biri de Çanakkale Merkez’e bağlı Akçesme Köyü. Köyün ismi Rumlardan kaldığı düşünülen çeşmeden geliyor. Köyün etrafını çevreleyen ağaçların gölgesinde Kazdağları’nın bereketinden beslenen gürül gürül dereler akıyor. İnsanlar yüzünü doğaya ve toprağa dönmüş, büyük şehirlerdeki karmaşa o kadar uzak ki buraya. Yazgül teyze bizi köyün girişinde karşılıyor. Bir çınarın gölgesine oturuyoruz ve bize Türkmen adetlerinden olan ayran ikram ediyor. Çınar ağacının gölgesinde Yazgül Çelik ile tahtacıları ve kültürlerini konuşmaya başlıyoruz.

'HER ÇOCUĞUN BİR AĞACI OLUR'
Köyümüzün kuruluşu çok eski. Nenem 103 yaşında öldü; o bile kuruluşunu bilmiyordu, o kadar eski. İran üzerinden gelmeler Horasan bölgesinden. Osmanlı’dan da eski zamandan geliyorlar yani. Benim anamgiller tahtacılarmış. Tahtacılığı yapmayınca eskiden geçim mümkün olmazmış buralarda. Özellikle Kazdağları eteklerinde daha çok varmış. Yerleşik düzene geçtikçe birçoğumuz artık toprağa bağlandık ama Tahtacılık kültürünü yaşatırız hala. Bizim çocuklarımızın her birinin doğduklarında ağacı olur. Tahtacılık ağaç kesen, tahta biçen anlamına gelir ama biz ağaca değer veririz. Ekmeğimiz, suyumuz, hayatımız ağaçtır.

'DİKTİĞİMİZ AĞAÇLAR BAKİ KALACAK'
Türkmenler çok çalışkandır. Dağda da tarlada da eşiyle, çoluk çocuğuyla birlikte çalışır. Tarihin gelişinden çok çalışkandırlar. Birbirlerini tutarlar. Atalarımız musahibin, yani kardeşliğin, yol arkadaşlığın adına eskiden akış demişler. Şimdiki gençlerimizde o gelenek görenek halen yürüyor. İnsan böyle bir zamanda yol arkadaşında huzur buluyor, güç buluyor. Bizde köyde komşun öldü mü o gün kimse işe gitmez. Milyonlar da kazanacak olsan o gün işe gitmezsin. Tahtacılar paraya önem vermez. Hepimiz gelip geçiciyiz bu dünyada; bir tek bizim diktiğimiz ağaçlar baki kalacak.

"BASKILARDAN DAĞLARA KAÇTIK"
İbadetimizi cemevinde yaparız ama köyümüzde cemevimiz yok. Hayıt dedemiz var. Mumlar yakarız ve ibadetimizi yaparız. Okullar boşalınca ibadet yerimiz okulun bahçesi olur. Bahçesi güzeldir zaten, ağaçlıdır. Okullar açılınca cemler evlerimizde yapılır. Her şeyi kendi imkânımızla yapıyoruz. İbadet insanın kendi işidir tabii ama en azından cemevi binamız için devlet desteği olsun isteriz. Eskiden cem yapmak bile yasaktı gerçi. Jandarma evleri basardı. O yüzden işte Alevi köyleri genelde dağlardadır, uzaktadır. Göz önünde olmamak için dağlara çıkmışlardır.

"SÜNNİ KÖYLE ARAMIZ ÇOK İYİ"
Yan tarafımızda Akçapınar köyü var, Sünni köyü. Yörük köyü de deriz oraya. Aramız çok iyidir. Birbirimizin âdetlerine çok saygılıyız, davet ederiz hatta. Komşu köyle hiç kötü olayımız olmamıştır, tarih yazmaz. Yakında Kemer köyü var; Türkmenler ama 3-4 hane kaldı. Ötelerde Mersin köyü, Ovacık köyleri vardı ama oralarda Türkmen kalmadı, dağıldı hep. Bizim köyümüz de çok dağıldı, göç verdik hep. Önceden burada meyve fabrikası vardı, devlete ait. Köyden insanlar orada çalışırlardı, biz de oradan emekliyiz. Devlet varken düzenliydi ama şimdi özelleşti. Artık yevmiyeli çalışanlar var orda ama eskisi gibi değil tabi. Geçim iyice zorlaştı, bizim köyümüz de çok göç verdi. Yoksa kimse köyünü bırakıp gitmek istemez ama naparsın işte geçim…