Hüdaverdi adlı yoksul bir adam, bir gün sahilde aç aç dolaşırken göğe bakarak sitem eder: “N’olurdu sanki şöyle mosmor bi binliğim olsaydı! Ama binlik çok olur değil mi? Ben beş yüze de fitim valla! N’olur bi yüzlük be! Ne yani, bi onluğa da razıydık, n’olurdu, n’olurdu verseydin?!” Sonra pantolonun cebinde bir onluk bulur, orada unutmuş olabileceğini düşünürken cepten bir onluk daha çıkar, sonra bir daha, bir daha… Pantolon, her biri tek seferde olmak üzere sürekli 10 lira vermektedir.

Başrolünü Sadri Alışık’ın oynadığı 1965 yapımı Pantalon Bankası -evet, ‘pantolon’ değil ‘pantalon’- böyle başlar. Onlarca Sadri Alışık karakterinden aşina olduğumuz iyi kalpli ve saf Hüdaverdi, kendisi gibi yoksul arkadaşlarıyla birlikte açlıktan kurtulurken bir ‘kentleşme’ hamlesi başlatır, gecekondu mahallesini dev apartmanlarla dolu Hüdaverdi Mahallesi’ne dönüştürür. Sanayi Devrimi’ni yaşamamış, sermaye sınıfını oluşturamamış, modernleşmeden kentleşmeye çalışan, kentleşmeyi de apartman dikip köy nüfusunu kente taşımak şeklinde algılayan bir ülkenin örnek mahallesidir bu.

Ardından Pantalon Bankası’nı kuran Hüdaverdi, burjuva olmaya çalışır. Burjuva kültürüyle ilgili Yeşilçam şablonlarına uygun biçimde Fransızca ve dans dersleri gören Hüdaverdi bu filmde fazladan bir de opera dersi alır. Korkunç bir sahnedir bu; her tavrıyla yapay ve itici bir figür olarak tasarlanan operacı, Hüdaverdi’yi çirkin seslerle eğitmeye çalışır. Neyse ki Hüdaverdi operacıyı çıldırtır, birlikte ‘öze dönüp’ Türk Sanat Müziği söylemeye başlarlar.

Ülkedeki diğer bankalar, Pantalon Bankası’nın sermaye kaynağını öğrenmek ve bu hızlı yükselişi sabote etmek için Hüdaverdi’yi fettan bir kadınla baştan çıkarır, pantolonu çalarlar. Ama pantolon sadece Hüdaverdi’de çalışmaktadır. Daha doğrusu, mucize bizzat Hüdaverdi’dir. Hikâye mutlu sona ulaşır.

‘Cennette Adem’i kandıran Havva’ izleğini ihmal etmemesi bir yana, bu tür filmlerin en büyük sıkıntısı sanayileşme, modernleşme, kentleşme gibi tarihsel süreçleri “alışmamış kıçta don durmaz” sözüyle ele almak, bu hastalıklı kentleşme durumuna getirebilecekleri toplumsal eleştiriyi basitçe kültürel bir çatışmaya indirgemektir. Oysa böyle bir eleştirinin mümkün olduğunu gösteren örnekler de var, Otobüs Yolcuları (Ertem Göreç, 1961) gibi.

Neyse, Pantalon Bankası filminin üzerinden 21 yıl geçer, 1986’da başrolünü yine Sadri Alışık’ın oynadığı Şalvar Bank (Yön: Hulki Saner) adlı film yapılır. Video kamerayla çekilen film teknik açıdan berbattır ama içeriği daha da kötüdür. Köylü karı-koca Reşit ve Güllü İstanbul’a göç ederler. Nereden baksanız ellili yaşlarındaki -Sadri Alışık bu sırada 61 yaşındadır- çiftin neden göç ettiği de belirsizdir. İstanbul’da aç ve evsiz kaldıkları bir anda, Reşit’in şalvarının cebi para üretmeye başlar. Reşit Şalvar Bank’ı kurar ve olaylar ilk filmdeki gibi gelişir.

İlk filmde kentin kenar mahallesindeki dönüşümü izlerken burada tanık olduğumuz şey doğrudan kentli-köylü kapışmasıdır, çarpıcı bir gerileme... Ama aradan geçen 21 yılda Türkiye 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle 24 Ocak Kararları’nı görmüştür, artık “Parayı veren düdüğü çalar” sözü köylü ya da kentli olmayı önemsiz kılmaktadır.

Filmin başlangıç jeneriğinde, hem 1986 Türkiyesi’nin hem de bu anlatının neden böyle çirkin olduğuna dair bir ipucu görürüz: “Kastel İnşaat’a yardımlarından dolayı teşekkür ederiz.” Kastel İnşaat, yani Banker Kastelli adıyla halkı dolandıran Cevher Özden’in inşaat firması. Filme nasıl katkıda bulunduklarını bilemiyoruz tabii, ama sırf Özal döneminin en basit özeti olan bu isim bile filmin sosyolojik düzeyde denk düştüğü yeri aydınlatıyor.

Neyse efendim, aradan 34 yıl daha geçer. Banker Kastelli’yi bile sempatik gösterecek kadar kötü yürekli yeni inşaatçılar ve icraatçılar hayatımızın orta yerine beton dökerken, Türkiye Pantalon Bankası ve Şalvar Bank filmlerine rahmet okutacak bir film platosuna dönüşür. Ellerini soktukları cep ise, pek tabii ki kendi cepleri değildir.