1 Mayıs 2012 Taksim Meydanı’ndan büyük bir coşku ve kitlesellikle kutlandı. Üç ayrı koldan (Şişli, Şişhane ve Gümüşsuyu) 12 Eylül sonrasının en coşkulu kalabalığı 1 Mayıs'ı için alana aktı. Sendikalardan meslek örgütlerine, sol-sosyalist partilerden taraftar gruplarına, mahalle derneklerinden ve bireysel katılımcılara kadar alana inanılmaz bir insan seli caddeleri doldurdu.

1 Mayıs 2012 siyasal iktidardan hoşnutsuz kitlelerin, memleketin gidişatından kaygı duyanların ve başka bir alem isteyenlerin toplanma yeri oldu. Alan tam bir renklerin kardeşliğine dönüştü. Aralarında önemli farklılıklar olan siyasi gruplar arasında gerilim değil tersine yan yana durma duygusu hâkimdi. 1 Mayıs 2012 bir tür hoşnutsuzların ittifakıydı. Ancak bunca zamandan sonra, bunca yaşanandan sonra solun bunca parçalı ve dağınık oluşu ise oldukça hüzün verici idi.

Katılım açısından altı çizilmesi gereken önemli noktalardan biri örgütlü katılım kadar bireysel katılımın yoğunluğuydu. Bunda bir yandan 1 Mayıs'ın artan meşruiyeti öte yandan toplumda biriken muhalefetin dışa vurumu etkili oldu.
1 Mayıs'ın ülkede bölünmüş kutlandığı izlenimi aksine Taksim’de emek hareketi ortak bir kutlama yaptı. DİSK, KESK ve meslek örgütlerinin yanı sıra Türk-İş İstanbul şubeleri ve Sendikal Güç Birliği Platformu da kitlesel biçimde Taksim mitingine katıldı. Tandoğan’daki mehterli 1 Mayıs'ı ve Türk-İş’in Bursa’daki cılız kutlamasını saymazsak aslında 1 Mayıs ülkenin her yanında coşku ve birlik içinde kutlandı. 1 Mayıs'ın içini boşaltma ve resmileştirme girişimleri işe yaramadı. Yerel düzeylerde sağlanan birlik emek hareketi açısından ümit vericidir.

Her 1 Mayıs öncesinde olduğu gibi bu 1 Mayıs öncesinde yaratılmaya çalışılan “olay çıkması” beklentisi boşa çıktı. Yürüyüş  ve mitingin kendisi büyük olay oldu ama felaket tellallarının beklediği olaylar çıkmadı. 1 Mayıs 2012 şunu bir kez daha gösterdi ki; devlet olay çıkarmadığı sürece, geçmiş 1 Mayıslar'da olduğu gibi şiddete başvurmadığı sürece 1 Mayıslar'da olay çıkmıyor.

1 Mayıs 2012, daha birkaç yıl öncesine kadar AKP hükümetleri döneminde uygulanan Taksim yasağının ve polis şiddetinin toplumsal muhalefet karşısında işe yaramadığını gösterdi. Taksim'i adeta bir devlet inadı haline getirenler kaybetti. Bu hükümetin kulağına küpe olsun: Toplumun yasaları, hayatın yasaları eninde sonunda galip gelir.
Bu yıl 1 Mayıs'ta belirgin iki resim vardı. Taksim ve Tandoğan. Hükümeti protesto edenler ve hoşnut olmayanlar Taksim’de, hükümetle uyum içinde olanlar Tandoğan’daydı. Anti kapitalist Müslümanlar Taksim’de kapitalizme eklemlenenler Tandoğan’daydı. Tandoğan 1 Mayıs'ı, son zamanlarda pek çok örneğini gördüğümüz içini boşatıp, özünden uzaklaştırıp benimseme siyasetinin tipik örneğiydi.

Başbakan bundan hiç hoşlanmayacak ama Taksim 2012 1 Mayıs'ı hükümete muhalefetin odağı oldu. Taksim yerine Tandoğan’da hükümetin konuştuğu 1 Mayıs’ı tercih eden sendikacıların tam da korktuğu oldu: Taksim’de hükümet protesto edildi. Zaten olması gereken de budur. 1 Mayıs emeğin taleplerini haykırma günüdür. Haklarını koruma günüdür. Emek aleyhtarı politikaları protesto etme günüdür.

Akla gelen soru şu: Şehir Tiyatrolarında eleştirel oyunlara tahammül edemeyip, devletten para alıp devleti eleştiremezsiniz diyen zihniyet, şimdi kızıp “devletin meydanında hükümeti protesto edemezsiniz” der mi? 1 Mayıs 2012’ye kızıp Taksim Meydanı'nı da özelleştirmeye kalkar mı?