Bazı dönemlere damgasını vuran sözcükler vardır, o ifadeyi işittiğinizde sadece kelimenin sözlük anlamı değil, bir dönemin siyasal ve toplumsal panoraması canlanır gözlerinizin önünde. Gücü elinde tutan kendi dilini bürokratlardan başlayarak tüm topluma benimsetmeye çalışır, ister ki herkes onun gibi konuşsun, onun “gramerine” sadık kalsın, aynı vurgularla aynı “merkezi (Ben’i)” işaret etsin.

AKP’nin uzun iktidar serüveninde bir dizi sözcüğe, kavrama yeni politik anlamlar yüklediği; dört bir koldan yineleyerek çeşitli ifadeleri dile pelesenk ettiği yadsınamaz. “Vesayet”, “noktasında”, “monşerler”, “laikçi”, “bunlar var ya bunlar…”, “yerli ve milli” ve daha nicesi 20 yıldır kulaklarımızda çınlamaya devam ediyor. Her biri, AKP’nin belirli dönemlerde kendi hegemonyasını perçinlemek için “kullanışlı çevrelerin” yardımıyla işlevsel kılındı. Sonra sıradanlaşarak AKP’li olmayanların da diline dolandı. Şimdi kafanızı nereye çevirseniz “noktasında” kalıyorsunuz.

***

Ancak bir başka ifade var ki, onu her duyduğunuzda içinde yaşadığınız rejimin bir tek adam rejimi olduğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz: “Talimatıyla”. Bu sihirli sözcüğü kullanmadan halka hitap eden bir tek devletlû dahi göremezsiniz. Bakanından mülki amirine, belediye başkanından sıradan bir bürokrata kadar makam sahibi olan herkes cümlesine “Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla” diye başlıyor. Zira bunu yapmasalar kendilerinin (hâşâ) bir irade ortaya koyduğu zannedilip olup bitenden “sorumlu” kılınabilirler!

Sağlıkta, eğitimde, ulaştırmada sorun mu var, ilgili bakan ya da bürokratın “CB talimatı” olmadan bir adım atması düşünülemez. O “talimat” beklenecek, beklendiği duyurulacak, geldiğinde derhal harekete geçildiği Saray’a hissettirilecek. Aksi halde bir gece aniden bir CB kararıyla koltuklara veda edilecek. Sadakat, liyakatin ilk şartıdır diye boşuna fetva vermiyor Saray uleması. Talimatıyla diye başlayan cümle o sadakatin şifresi işte.

***

“Talimatla” düşen politika faizi, “talimatla” ranta açılan kamu varlıkları, “talimatla” yandaş şirketlere verilen garantiler, “talimatla” değiştirilen sınav sistemi… Liste uzun. Bu listeye “talimatla” yangın söndürmeyi de geçen hafta eklemiş olduk. Balıklı Rum Hastanesi’nde çıkan yangın hakkında bilgi veren CB Sözcüsü, yangının CB talimatıyla söndürüldüğünü açıkladı. Demek ki bir yurttaş olarak aldığımız, alacağımız her hizmet için “talimat gelmesine” şükretmemiz gerekiyor. Bu sıkça ifade edildiği gibi yalnızca kurumların çökmesi demek değil. Böylesine bir siyasi tahayyül, bir yüzyılı aşan eşit yurttaş olma mücadelesini yok sayan ve tebaa kültürünü hortlatmak isteyen miadı çoktan dolmuş bir siyaset projesi. O yüzden bu denli “karikatür” haller alıyor.

***

Bugünün bakanı, bürokratı, memuru devran dönünce kendi suçsuzluğunu kanıtlamak için “talimatı” işaret edecek. Belki “ben de karşıydım, doğru bulmuyordum ama talimat öyleydi” diyecek. O nedenle CHP Lideri sık sık bürokratlara “böyle yaparak kurtulamazsınız” mesajı vermeyi sürdürüyor. Bununla birlikte, muhalefet liderlerinin “talimatıyla” ifadesi ile “birinci tekil şahıs” arasındaki ilişkiyi unutmaması; “yapacağım, çözeceğim” söylemine kendini kaptırmaması, bunun yerine halkı çözüme katarak “biz” duygusunu yeniden dolaşıma sokması gerekiyor. “Biz” ancak karar almada ve harekete geçmede belirli bir pratik manzumesiyle güçlendirilebiliyorsa “biz”dir. Yoksa popülist bir söylemden, siyasi bir ajitasyondan başka bir şey ifade etmez.

***

Toplumsal muhalefetin eylemlerinde ve en son ODTÜ’de gördüğümüz üzere mezuniyetlerde siyasilere açık bir mesaj var: Bir kuşak “talimatıyla” hareket etmek istemiyor. Kendisine dayatılan şablonu kabul etmiyor. Üstelik “talimatıyla” olan işlerin kendileri için ne denli vahim sonuçlar doğurduğunu da tecrübe ediyor. Örneğin şaibeli KPSS sınavının “talimatla” iptali neticesinde bir oh çekemiyor, çünkü yeni sınavın ve ötesinde kamuya alım süreçlerinin şeffaflığından şüphe duyuyor. Bütün bunların da “talimatıyla düzeni” ile bir ilgisi olduğunu hissediyor.

“Liman sizin, kıyı bizim; rant sizin, orman bizim; r*ktör sizin, DEVRİM bizim” diyen gençlerin zekâsı, memleket düşü, mücadelesi “talimatlara” sığmaz. Türkiye’yi yönetmeye talip olanlar; dilini iktidarın diline benzeterek ya da koltuk hesapları yaparak değil; kendi iradesine sahip çıkan gençlerden, emekçilerden, toplumun direngen güçlerinden bir “biz” yeşerterek bu düşe talip olabilir.