ABD, Saddam’ı devirme planını uygulamaya koyunca, 1 Mart tezkeresi gündeme gelmiş, Erdoğan’ın geçmesi için gösterdiği tüm çabaya ve medyanın “Tam gaz Bağdat” manşetlerine karşın o tezkere reddedilmişti.

Libya, Irak ve Suriye gibi sınır komşumuz değil ve ne ABD ne de dünyanın kahir ekseriyeti oraya girmemiz için ardımızdan ittiriyor. Ancak, Erdoğan ve medyanın “Tam gaz Libya” baskısı altında, Meclis bir kez daha kritik bir tezkereyi oylayacak.

Bu oylama, Erdoğan’ın partinin kontrolü için peş peşe hamleler yaptığı bir zamanda, Libya macerasına “karşı gibi” görünen Davutoğlu ve Babacan’ın AKP grubundaki etkisinin ölçüleceği bir test de olsa da, yeni bir 1 Mart beklentisi pek gerçekçi değil.

Keşke vekiller arasında akıl galebe çalsa ve memleket bu tehlikeli maceradan uzak tutulabilse!

Ne Irak ne de Suriye’ye benzeyen Libya, asıl olarak ikisi arasındaki çatışmaların derinleştiği, üç iktidar odağının yer aldığı ve bunlardan her birinin de çok sayıda aktörün/grubun ittifakından oluşan petrol zengini bir çöl ülkesi.

Orada gittikçe kızışan bir iç savaş yaşanırken, kapitalist dünyanın ağababaları (ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, Japonya, Kanada, İtalya – G7) bir yandan el altından Türkiye’nin gayri meşru ilan edip karşısına çıkmaya hazırlandığı Haftar’ı desteklerken, resmi düzeyde de “Libya’da askeri bir çözüm yok” politikası izliyorlar.

Haftar, radikal İslamcı gruplara karşı başarı kazanmış ve seçilmiş vekillerin desteği ile ülkenin coğrafi olarak yüzde 90’ını kontrol eden bir aktörken; Türkiye’nin desteklediği ve askeri olarak da yanında yer almaya hazırlandığı Serraj BM’nin tanıdığı, kendi başına pek güçlü olmayan, İhvan üyeliğini reddetse İhvancılığı yaygın olarak kabul edilen ve heterojen milis grupların desteği ile varlığını sürdüren bir aktör.

Aslında, Libya’daki mevcut aktörlerin hiçbirini “ulusal” olarak tanımlamak mümkün değil. Oradaki iktidar odaklarının her biri kendi şehirlerinin kontrolü ve petrolden aslan payını almak için mücadele eden kabile ittifaklarından oluşuyor.

Böylesi karmaşık bir yapı içerisinde pek çok ülkenin birilerini desteklediği bir vekalet savaşı sürüyor. Sudanlı paralı askerler ve Libya ile en uzun sınıra sahip ülkelerden MısırHaftar’ın yanındayken, önemli sınır komşuları Tunus ve Cezayir iç savaştan olabildiğince uzak durup, IŞİD ve El-Kaide bağlantılı grupların ülkelerine sarkmasına karşı önlem almayı önceliyor.

Libya, kabileler ittifakıyla dengelerin değişmesine fazlasıyla uygun yapısıyla, “Bir Afgan’ı asla satın alamazsın, ancak kiralayabilirsinAfgan özdeyişini anımsatıyor. Ulusal bilincin gelişmeği, kabileler yer değiştirdikçe iktidarın da el değiştireceği son derece kaygan bir yapı.

Afganistan’ın son “komünist” Cumhurbaşkanı Necibullah’la devrilmeden önce röportaj yapan birkaç Batılı gazeteciden biriydim ve duruma hakim olabilmelerinin tek yolunun Rusların çekilmesi olduğunu düşünmeye başladığına bizzat tanığım.

Afganistan, onlarca yıldır, dış güçlerin desteğiyle bir ülkenin kontrol edilemediğinin en somut kanıtı olarak karşımızda. Aynı durumun bir başka kanıtı hemen yanı başımızdaki Irak. Ve askerlerimizle girdiğimiz Suriye’de de işler gittikçe daha karmaşıklaşıyor.

Askeri konularda laf edebilecek bir uzman değilim, ancak bu konuda uzman biri, Em. Tuğamiral Türker Ertürk dün Cumhuriyet’te Türk askerinin neden Libya’ya girmemesi gerektiğini uzun uzun anlatmıştı (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/soylesi/1711563/ataturke-dusman-yapiya-asker-gonderiyoruz.html).

Dilerim TBMM’de “Tam gaz Libya”ya gitmenin sonuçlarını görüp yeni bir 1 Mart sürprizi yaşatacak vekiller vardır.