Aslı Tohumcu, ‘bir düğümü çözmenin, onu atmak kadar kolay olmadığını’ bilen çocukların, annelerin, bacıların, cadıların ve tekmil kadınların dümen suyundan doğacağa benzeyen ‘barış’a, fantastik bir bakış ile bakıyor

Tam yol ileri bacım!

Devrim Çakır

“Annesi, Tomris’in en iyi yaptığı şeyin kendisini azarlamak olduğunda ısrar eder dururmuş. Tomris ise en iyi yaptığı şeyin çekidüzen vermek olduğunu düşünürmüş. Düşünürmüş, çünkü bir defasında, tamı tamına elli altı palyaço balığının yavruları birbirine karıştığında, bizzat Tomris’in kendisiymiş, üç bin yüz otuz altı yavruyu anne babalarıyla eşleştirme işini özenle ve doğru olarak gerçekleştiren.”

Çağdaş edebiyatımızın önemli kalemlerinden Aslı Tohumcu’nun özgün bir hayal gücü ve muzip bir dille ete kemiğe büründürdüğü Karadankaçanlar, çoğumuza tanıdık gelecek bir hikâyeyi, hiçbir yerde rastlamamıza imkân olmayan birbirinden “acayip” kahramanlarla fantastik bir rüyaya ve hatta unutulmaz bir masala dönüştürüyor: Zaman zaman annesinden daha sorumlu ve daha mantıklı davranmak zorunda kalan Tomris ile annesi, soyadlarını verdikleri gemileri Karadankaçanlar’la, yedi denizlerin bilinmedik yerlerine seyahat edip, akla hayale gelmedik canlılarla tanışıyor ve kendilerini en olmadık müşküllerin içinde buluyorlar.

Masal bu ya, yolları bir gün, intikam peşinde bir cadıyla kesişiyor. Sorun şu: “Kısa, kıvırcık kahverengi saçlı, ela gözleri altın renkte beneklerle süslü” Tomris ve bir parça telaşlı, bir parça da aklı karışık bir kadın olan annesi, Okurcanına Cadısı’nın büyüsü altındaki liman şehrinin insanlarını ve tutsak edilmiş ejderha yavrularını kurtarabilecek midir? Daha da önemlisi: Annesinin aksine, Tomris’in sadece hayallerde ya da kitaplarda bulunduğuna inandığı Arka Canavarı’nın gazabının ve “dört kafası olan; kuyruğunu bir şaklatsa, gemiden taa karaya kadar vuracak uzunlukta, gözleri dışında baştan aşağı fıstık yeşili” anne ejderhanın kederinin önüne geçmek mümkün olacak mıdır?

Aslı Tohumcu’nun gülümseten bir dille kurduğu Karadankaçanlar’da bolca macera, dolu dolu kahkaha, eser miktarda cin fikir ve en önemlisi kucak dolusu “dayanışma” var: Yazarın her yaştan ve her “türden” kadın kahramanlar arasındaki iletişim/dayanışma üzerine kurduğu hikâye, bin çeşit karmaşaya rağmen, “bir düğümü çözmenin, onu atmak kadar kolay olmadığını” çok iyi bilen çocukların, annelerin, bacıların, cadıların ve tekmil kadınların dümen suyundan doğacağa benzeyen “barış”a, fantastik bir serüvenin satır aralarından bakıyor. Birbirinden son derece farklı kahramanlar, belli başlı alanlardaki çıkar çatışmalarına rağmen, cüsselerini, kibirlerini, önyargılarını, korkularını ve farklı tınlayan dillerini bir tarafa bırakıp (ama kendi varoluşundan vazgeçmeden) ortak bir amaç için bir araya gelebiliyor (Bu arada, fıstık yeşili anne ejderhanın “keskükreyen”, “belirtkükreyen”, “ciyakkükreyen” ve “iç çekekükreyen” dili örneğin, her yaştan çocuğun dilinde yer etmeye aday).

Üstelik bu hikâyede, bildiğimiz annelik-çocukluk rolleri çoğu zaman yerinden oynuyor. Tomris’in annesi, çoğu zaman “sıkıcılar sıkıcısı” bir yetişkin gibi davranmak yerine, (başları belaya gireceği zaman yer değiştiren çillerini de hesaba katarsak) kızından daha “çocuk” olabiliyor -ya da belki biraz “fevri” davranıyor! “Kışları çok üşüyen annesine, günde beş öğün ve beş öğünün beşinde de farklı bir çorba pişiren”, “rüzgârın hızına ve annesinin keyfine göre, babasının sürekli değişen hayat hikâyesi”ni dinlemeyi ve “annesinin şarkı söylerken cırlayan ve çatlayan sesinin, yelken direklerinde soluklanan türlü deniz kuşunu korkutup kaçırmasını” çok seven Tomris ise annesinin (neyse ki!) sıkıcılar sıkıcısı bir yetişkin olmamasının tadını çıkaran, bir şeylere çekidüzen vermeden duramayan, sorumlu ve muzip bir kız çocuğu. Yavru ejderhaları kurtarmak üzere Karadankaçanlar’dan ayrılıp malum adaya doğru yola çıkmaya hazırlanırken mesela, “Görünce annesinin tıpkı bir yavru kedi gibi Sütliman Hanım’ın kucağına kıvrıldığını ve Sütliman Hanım’ın da anne ejderhanın kucağına kurulduğunu, sevinmiş aklının arkada kalmayacağına. Sevinmiş, çünkü bu kurtarma görevinde, aklıymış ona en çok gerekecek şey.”

Dedesinin dizinin dibinde komik masallar dinleyerek büyüyen ve şimdilerde günlerini kızı Tomris’le türlü yaramazlıklar yaparak geçiren Aslı Tohumcu’nun, “Evvel balık içinde, kalbur deniz dibinde” diye anlatmaya başladığı bu macera, sıkıcılar sıkıcısı bir yetişkin olmamaya and içmiş genç okurlar için, müşkül zamanlarda, fırtınalı denizde parıldayıp duran bir deniz feneri olacak.