Suriye’de ‘tampon bölge’ peşinde koşan “stratejik derinlik” sonunda Türkiye’yi ‘tampon ülke’ yapmayı başardı! 18 Mart’ta Brüksel’de imzalanan, 20 Mart’ta resmen yürürlüğe giren anlaşma ile Türkiye fiilen Avrupa ile Ortadoğu arasında bir ‘tampon bölge’ye dönüştü. İki hafta sonra, yani 4 Nisan’dan itibaren ise bu ‘tampon bölge’ye başta Yunan adalarındakiler olmak üzere Avrupa’nın dört bir tarafındaki mülteciler/sığınmacılar gönderilecek. Bütün bunlar da üç milyar avro ve hiçbir zaman gerçekleşmeyecek vize serbestisi karşılığında!


Kasaba tüccarı özgüveniyle “Kayseri pazarlığı” usulüyle yapılan anlaşmanın maliyeti sanılandan da büyük. Türkiye tabiri caizse “Avrupa’nın ‘geri dönüşüm kutusu’na dönüştürülüyor. 28 üyeli Avrupa Birliği ülkeleri sadece Suriyelileri değil, topraklarındaki bütün göçmenleri; Iraklıları, Afganları, Pakistanlıları, Somalileri geri gönderebilecek. Bununla birlikte bulundukları ülkelerde herhangi bir suça karışan oturum almış yabancı kökenliler sorgusuz sualsiz, o ülke vatandaşlığını almış olsalar dahi, çıkarılan yeni güvenlik yasaları çerçevesinde buraya yollanacak.
İnsan hakları örgütlerinin ve Batı kamuoyunun “ahlaksız” olarak nitelendirdiği anlaşmanın gayri ahlakiliği bir tarafa anlaşmanın asıl kaybedeni Türkiye. Avrupa kendisini var eden “değerler”i, Türkiye ise güvenlik dahil birçok şeyini kaybetti. Halihazırda ülke içerisindeki üç milyona yakın Suriyeliyi entegre edemeyen, onları toplumsal ve ekonomik yaşama dahil edemeyen Türkiye, Batı’dan gelecek bir o kadar daha mülteci ile yaşamak zorunda kalacak. Bunların eğitim, barınma, sağlık ve kültürel ihtiyaçları karşılanamayacak. Göstermelik birkaç kamp dışında insanlık dışı yerlerde utanç verici şekilde tutulmayı sürdürecekler.
•••
Yunan adalarına geçen göçmenler önümüzdeki haftalardan itibaren geri gelecek. Alınan her Suriyeli’ye karşılık Türkiye’den bir Suriyeli ‘bire bir’ kıstası gereğince Avrupa’ya gönderilecek. Ancak burada da bir aldatmaca var. Avrupa Birliği her geri gönderilen mülteciye karşılık bir mülteci almayacak. Bu kota sadece 72 bin kişi ile sınırlı. Geri gönderilecek mülteci sayısı ise milyonları bulacak. Zafer olarak sunulan “Kayseri pazarlığı” böyle bir şey!
Anlaşmaya dair bir diğer büyük aldatmaca da vize serbestliğiyle ilgili. Söylenenlerin aksine vizeler Haziran’da kalkmayacak. Ankara’nın “tüm kriterleri karşılaması şartıyla” ve AB kurumları ile üyelerinin onaylaması halinde bu gerçekleşecek. Yani 72 kriterin tamamını yerine getirseniz dahi her bir ülkenin tek tek onayını almanız gerekecek. Bu da imkânsıza yakın. Ankara’nın tanımadığı Güney Kıbrıs’tan, üyeliğe açıkça karşı çıkan faşist Orban liderliğindeki Macaristan’dan, Slovakya’dan, Polonya’dan onay almanın mümkünatı yok.
Züğürt tesellisi babında tek kazanım yalnızca ‘Mali ve Bütçe Hükümleri’ başlıklı 33. faslın haziran ayına kadar açılacak olması. O da sadece bir öngörü. Türkiye, 2005’te başlayan katılım müzakereleri sürecinde, bugüne kadar müzakerelere konu 33 fasıldan 14’ünü açarken, sadece 1’ini kapatabildi. On bir yılda sadece bir fasıl! Başka söze gerek var mı? Vaat edilen 3 milyar avro ise kademeli verilecek.
•••
Türkiye’nin Avrupa’nın tampon ülkesine dönüşünü resmileştiren anlaşmanın maliyeti bunlarla sınırlı değil. Türkiye aynı zamanda radikal İslamcı Selefiler açısından da tamponlaşacak! Gizlenmek istense de mültecilerin arasına karışarak Ege ve Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşan Selefi cihatçılar da bu anlaşma ile geri gönderilecek. Yüzlerce hatta binlerce militanın dönmesi söz konusu. Avrupa Irak ve Suriye’de çatışan kendi vatandaşı savaşçıları da bu vesile ile paketleyecek. Bu canilerin Berlin, Prag, Paris, Roma yerine İzmir, Çanakkale, Manisa, Konya gibi kentlerde tutacaklar. Halihazırda ülke içerisindeki uyuyan IŞİD hücreleri de düşünüldüğünde tehlike katsayısı iki misline çıkmış olacak.
Geri gelecek Selefi militanlar Türkiye açısından büyük tehlike. Hele ki yurdun dört bir tarafının cihat ağlarıyla kaplandığı göz önünde bulundurulursa. Yeni gelen her biri kendisini patlatmaya hazır militanlarla ülke adeta bir açık hava cephaneliğine dönüşecek. Radikal İslamcı militanların geri dönmesiyle birlikte Pakistanlaşma denen sürecin kendisi de başlamış olacak. Ve bu Pakistanlaşma sürecinin maliyeti ise kısa sürede kendisini gösterecektir.
Ülkeyi Ortadoğu bataklığına saplayan yeni Osmanlıcılar da “Kayseri pazarlığı”yla ülkeyi yeni felaketlere sürüklediklerinin pekâlâ farkında. Gözlerini kan bürümüş İslamcı muktedirlerin umurlarında değil ancak gidişat. Onlar kendi mezhepçi gerici rejimlerinin inşası için bu acıların üzerinde tepinmekle meşgul. Tıpkı Suruç’ta, Ankara’da, Sultanahmet’te, İstiklal’de olduğu gibi. Bedelini yine halklar ödeyecek.