Astor Piazzolla yeni bir yol açtı. Nuevo Tango akımının en önemli kompozitörü oldu. Güderisinden sıyrılan bandoneonu, ellerine kavuştu.

Tango; ayaklardan, kulaklara...
Arjantinli bandoneoncu ve Tango Nuevo'nun kurucusu Astor Piazolla Canal 13'te (Wikimedia)

Mihran ŞİGAHER

Buenos Aires’i ve Montevideo’yu içine alan Rio de la Plata (Gümüş Nehir) havzası, 19. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte birçok ırkı ve kültürü bünyesinde bulunduran bir maden haline gelmişti. Ve bu kültürün önemli temsilcilerinden biri kuşkusuz Astor Piazzolla’ydı. Tango müziğinin cevheri...

Bu cevherin mücevhere dönüşmesini sağlayan karşılaşmalardan ilki, 1939 yılında yaşandı.

Yirminci yüzyılın en iyi piyanistlerinden Arthur Rubinstein Buenos Aires’i ziyaret etmiş, Kolon Tiyatrosu’nda konser vermişti. Bu konsere katılanlar arasında genç müzisyen de vardı.

Arthur, şehirde çoktan ünlenmişti. Mucizevi çalışı, eski Cumhurbaşkanı Quintana’nın dul eşi Susana Rodriguez’i etkilemiş, Susana, Başkan’a ait olan bir inciyi piyaniste hediye etmişti. Arthur inciyi bir kravat iğnesi olarak kullanmış, hatıralarında bu detayı yazana kadar tüm konserlerinde takmıştı.

Arthur, Arroyo sokağında bulunan Alzaga Unzue Palace’da kalıyordu. Bir öğleden sonra kapısı çalındı. Karşısındaki genç, Astor’du.

Piazzolla’nın anlatışına göre, kapıyı açan adam Arthur Rubinstein’ın ta kendisiydi. Gömleğinin yakasından aşağıya inen ve göğsünü saran büyük peçete salçayla kaplıydı. Arthur öğlenleri spagetti yemeyi çok severdi. Beklenmedik misafir, ev sahibinin yemeğini bitirmesini bekledi.

Genç müzisyen buluşmaya; hayran olduğu piyanistten etkilenerek yazdığı bir piyano konçertosuyla gelmişti. Konçertoyu görmek isteyen Arthur, piyanonun başına geçti, birkaç ölçüyü çaldı. Eserin üzerine konuştuktan sonra, güçlü ve samimi bir soru sordu:

“Müziği seviyor musun, çalışmak ister misin?”

Astor aynı güçte ve samimiyette cevap verdi:

“Sizi ziyarete gelmemin sebebi bu. Çalışmak, ilerlemek istiyorum.”

Rubinstein, arkadaşı olan ünlü orkestra şefi Juan Jose Castro’yla iletişime geçti. Şef, çok geçmeden Astor Piazzolla’yı, kendisinden beş yaş büyük olan parlak piyanist, Alberto Ginastera ile tanıştırdı.

Piazzolla, Rubinstein ile görüşmesinden kısa süre sonra Ginastera ile derslere başladı. Ginastera, Piazzolla’yı Kolon

Tiyatrosu’ndaki orkestra provalarını seyretmeye teşvik etti. Astor ve Alberto, 1945 yılına kadar derslere devam etti.

Astor, Ginastera ile çalışmaya başladığı dönemde, bir tango orkestrasında da iş buldu. Ünlü şef Anibal Troilo’nun orkestrası.

Anibal Troilo, dönemin en ünlü bandoneonistlerindendi. Orkestrası, kabarelerde, yerel ve ulusal radyolarda çalıyor, plak kayıtları veriyorlardı. Astor, çaldıkları kabareye sıklıkla geliyordu.

Troilo, bir bandoneonistinin rahatsızlanması sonucu genç Astor’a bir şans vermeyi düşündü. Bu sebeple kabareye çağırdığı genç, çalması için verilen bandoneon ile Gershwin’in Rhapsody in Blue eserini çaldı. Troilo şaşırmış bir şekilde sordu:

“Güzel ama sen ikinci bandoneon olacaksın. Ve biz tango çalıyoruz, çalabilecek misin?”

Bu sorunun karşısında cevabı netti:

“Çalabilirim. Ezberleyebilirim.”

Astor, kısa zamanda orkestraya alıştı. Hatta, şefin yokluğunda birinci bandoneon olarak çalıyor, piyanist çalamayacak kadar alkollüyse piyanoya geçiyordu. Haftanın iki günü, Alberto ile sabah saat 08.00’de başlayacak derslerine yetişebilmek için uykusuz, uzun bir otobüs yolculuğu yapıyordu. Aynı zamanda Kolon Tiyatrosu’nda cumartesi sabahı gerçekleşen rutin provaları takip ediyor, müzisyenlerle sohbet ediyordu.

Troilo Orkestrası’ndaki varlığı kuvvetlendikçe, şarkıları düzenlemeye başladı. İlham geldiğinde düzenlediği şarkılar karmaşıklaşıyordu. Orkestranın amacı dansçıları dans ettirecek şarkılar çalmaktı. Fakat dansçılar, Astor’un müzikal etkisiyle, onu dinlemeye başlıyor, dansı bırakıyor ve sahneye yaklaşıyordu. Anibal’e göre Astor, içinde bulundukları koşulları dikkate almıyordu. Astor, aralarında geçen münakaşayı bir röportajda şöyle anlatıyordu:

“Bir akşam bir karnavalda, La Boca’da bir kulüpte Troilo ile çalıyorduk. Benim düzenlediğim “Chique” ve “Inspiracion”u çaldı. Herkes dansı bırakıp orkestraya yaklaştı ve dinlemeye başladı. Troilo: “‘Bak, insanlar dans etmek istemiyor, dinlemek istiyorlar’ dedi. Bana baktı ve ‘Haklısın ama böyle yazma, her neyse’ dedi.”

“Çok cesurdum. İlham geldiğinde yazardım. Troilo bundan hoşlanmadı. ‘Astor, insanların dans etmesi gerekiyor. Süslü ve farklıysan, dans edemezler’ derdi.”

Geçen beş yılın ardından Astor ile orkestranın yolları ayrıldı fakat aralarındaki gerginliklere rağmen Anibal genç müzisyenin her zaman destekçisi oldu. Astor bu dönem için, “Kendim olabilmek için orkestradan ayrılmalıydım,” diyecekti. Müziği, “bunlarla dans edilmez,” diyen bir kitleye uygun değildi. Öğrenme ve ilerleme açlığı artık ön plandaydı. Fakat kendini, sınırları dansçıların belirlediği tangoların düzenleyicisi gibi hissediyordu. Bir müzisyen arkadaşına söyledikleri hissiyatını bize aktarıyor:
“Artık bandoneon çalmak istemiyorum. Sokaklara bandoneonumla çıkmaktan utanıyorum.”

Bir bandoneonist arkadaşının fark ettiği ise şuydu: Astor, Kolon Tiyatrosu’ndaki provaları veya konserleri dinlerken adeta gençleşiyordu.

1949 yılına gelindiğinde orkestrasını dağıttı ve bir süre için kendini sessizliğe bıraktı. Sonrası birkaç küçük iş, turneler ve ona gelir kazandıracak film müzikleri...

Bandoneonu güderiye sarılmış, evinin bir köşesinde belki aylarca bekledi. Bu dönem, Alberto Ginastera ve Juan José Castro ödüllü Fabien Sevitzky Yarışması’na katılması için aracı oldular. Ve kazandı.

Fabien Sevitzky ödülü sayesinde, Fransa’da bir yıl eğitim almaya hak kazandı. Astor ve eşi, iki çocuklarını Nonnino’lara (Astor’un ebeveynleri) bırakarak, yolculuğa çıktılar. Sonrası Paris...

Astor’un Paris’te ders alacağı isim; hocaların hocası sayılan Nadia Boulanger’di. Boulanger; Aaron Copland, Leonard Bernstein, İdil Biret ve Gülsin Onay’ın hocası olmuştu. 36 Rue Ballu adresindeki evi, Piazzolla’ların kaldığı Hotel Fiat’a çok yakındı.

Astor, bir röportajda Boulanger için, ikinci annem gibiydi, diyecekti. Boulanger ile çalıştıkları dört ayın ardından Astor ihtiyaçlarına odaklanmaya başlamıştı. Öğretmeni Astor’un, tango ile dans camiasını aklında ayırmasını sağlamıştı. Müzik sadece dans edenler için üretilmemeliydi. Tangonun kendisinde yarattığı duygularla, müziğinin köklerine döndü. Bir röportajda bu dersler hakkında, Madam Boulanger’den önce sanki hiçbir şey öğrenmemiş gibiyim ve sanki her şeyi ondan öğrendim, diyecekti.

Ginastera, Boulanger’in deneyimine sahip değildi. Koşullara odaklanan Troilo, bu kara cevheri elmasa çevirecek yetkinlikte değildi. Boulanger, Astor’un önce kendini, sonra tarzını bulmasını sağladı.

Astor Piazzolla yeni bir yol açtı. Nuevo Tango akımının en önemli kompozitörü oldu. Güderisinden sıyrılan bandoneonu, ellerine kavuştu.

O tango müziğini, dans etmeyen büyük bir kitlenin beğenisine sundu. Bu sayede birçok insanın evine bir Astor Piazzolla albümü girdi.

Son sözü Astor söylesin:

“Benim için tango ayaklardan çok kulaklar içindi.”