Oscar ödülleri olarak bilinen 95. Akademi Ödülleri’ni bu yıl kazananlar belli oldu. Bakalım seneye Akademi’nin gelişimi ne yönde olacak? Klasik mi, bağımsız ve çılgın mı? Ben ikinciden yanayım ama düzenleyiciler sanki ilkine daha rahat hâkim oluyor gibi.

Tanıdık bir Oscar
Fotoğraf: AA

Oscar’ın yıllardır sadık bir izleyicisi idiyseniz, bu yılki tören size hiç yabancı gelmemiştir. Jimmy Kimmel, salonu dolduran A-listesi sakinlerine tatlı tatlı takıldı, “Tokat”ın pek lafı geçmedi. Sürprizler adaylıklarda kalmıştı, ödül alanlar şaşırtmadı.

Son yıllarda sinemaseverlerin pek ilgi göstermediği, seyirci sayısı düşüş gösteren, yabancı bir Oscar vardı sanki. Bu yıl ise, bize bir ara sunuculuk abonesi olan Billy Crystal’ı hatırlatan Jimmy Kimmel’e sunuculuk görevi verilmesi, heyecanlı kişilerin yüreğine su serpmiştir. Kimmel beklendiği gibi vukuatsız bir tören yönetti. Arada mahut “Tokat”tan söz etti ama Will Smith’in adını vermeden… Esas olarak konuklardan hesap sordu sanki. “Böyle bir şey olsa ne yapardınız?” demeye getirdi. Sonra da kendi cevabını kendi verdi. “Hiç. Geçen yıl yaptığınız gibi.”


***

Onun dışında tören sütlimandı. Buna da şaşmamak gerek. Ne de olsa Akademi, olası benzer sürprizlerle karşılaşmamak için bir Kriz Ekibi kurmuş. Neyse ki, onlara iş düşmedi. Akademi yönetimi, dünya halkına seslenmek isteyen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin bu isteğine olumlu cevap vermedi. Ama törenin Belgesel bölümünde, şimdi hapiste olan Rus muhalefet lideri Aleksey Navalni’yi konu alan “Navalni”ye ödül verilirken, onun eşinin sahneye çağırılıp kocasına cesaret vermesine karşı çıkmadı. Film zaten bu bölümün favorisiydi.

Özellikle benim gibi yaşı tutanların kıymetini bildiği Alman yazar Erich Maria Remarque’ın aynı adlı kitabından uyarlanan ve BAFTA törenini darmaduman eden “Batı (Garp) Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”, biri Uluslararası En İyi Film (bildiğimiz, İngilizce olmayan en iyi film) dahil, üç ödül aldı. Yapım Tasarımı’nın yanı sıra (ki muhteşemdi), En İyi Müzik ödülüne de layık görüldü. James Friend’in En İyi Görüntü Yönetmeni seçilmesi ise, Roger Deakins ustanın üçüncü bir Oscar alma hevesini kursağında bırakırken, Mandy Walker’ın da bu ödülü alan ilk kadın olma hayaline set çekti.

Bunun dışında, başlangıçta kendisi sıradışı ve sürpriz olan bir film, “Everything Everywhere All at Once”, yedi büyük ödül aldı. Kimse de hayret etmedi, çünkü bir festivalde gösterileli neredeyse bir yıl olan film, baştaki “İlginç bir bağımsız film” tanımını derin bir soluk alarak genişletti ve törene en büyük favori olarak girdi. Aslında tek emin olunmayan husus, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü bu filmin yıldızı Michelle Yeoh’un mu, yoksa “Tár” filmini sırtlayan Cate Blanchett’in mi alacağıydı. Sonlara doğru o da belli olmuştu gerçi. Asya’da büyük bir yıldız olan, “Crouching Tiger, Hidden Dragon” gibi filmlerden de hatırladığımız aktris /dansçı/yakın dövüş ustası Yeoh, kendini muhtelif evrenlerde bulan çamaşırhane sahibi, başı vergi dairesi ile belada Evelyn Wag rolüyle hemen hemen yılın bütün ödüllerini aldıktan sonra, Oscar yılını kendisinin ilk Akademi ödülüyle noktaladı. Oscar alan üçüncü Asyalı kadın oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu seçilen Asyalı kadın oyuncuların da ilki oldu.

“Everything Everywhere All at Once”ın yönetmenleri, geçmişlerinde müzik videoları olan Daniel Kwan ile Daniel Scheinert, kısaca Danieller’di. Oyuncuları da gerçekten çok iyiydi. Hatta kızına çığlık atmayı miras bırakan annesi Janet Leigh (Psycho) ile fevkalade yakışıklı babası Tony Curtis’in hayranı olan (yaşımız müsait) Jamie Lee Curtis’i sevmekle birlikte aklımız biraz da diğer aday Stephanie Hsua’da kaldı. Ne yazık ki dört oyuncu yerine beş oluncuya ödül vermiyorlar. Danieller’in filmi gene de sinema tarihinde dört oyunculuk ödülünün üçünü birden alan üçüncü film oldu.

***

Yeoh, ödül kabul konuşmasını yaparken arkasından gelenlere de cesaret verdi: Ödülünü bütün annelere armağan eden oyuncu, bu akşam televizyonda kendisini izleyen ve ona benzeyen küçük kız ve erkek çocukların de hayallerinden vazgeçmemelerini istedi. Zaten hayaller, hatta Amerikan rüyası, akşamın ağlatan kavramıydı sanki. Uzun yıllar sonra yeniden önemli bir rolle sinemaya dönen Brendan Fraser (En İyi Erkek Oyuncu) ile eski çocuk yıldız Te Huy Quan da (En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu) hayallere sıkı sıkı sarılmamızı istediler. Hatta Yeoh, “Hanımlar, kimsenin size ‘Çağınız geçti’ demesine izin vermeyin” dedi. Bu arada, benim En İyi Erkek Oyuncu favorilerim Colin Farrell ile “Living”den (orijinali, Kurasawa’nin “İkiru”su) Bill Nighy idi. Fikrimi kendime sakladım.

Başka neler var? Sürpriz yok dedik ama şahsen benim için, izlediklerim arasında (bence) bu yılın en iyi filmi olan “The Banshees of Inisherin” ile filmin oyuncuları Colin Farrell, Brendan Gleeson, BAFTA’lı Kerry Condon’un ve filmin yönetmeni, senaristi, çok sevdiğimiz Martin McDonagh’ın bu törenden elleri boş dönmeleri üzücü bir sürpriz oldu. Ne diyelim ki, ödülleri alanlar da çok parlak performanslar vermiş iyi oyunculardı.

Tören öncesi en büyük favorilerden olan “Guillermo Dol Toro’s Pinocchio” En İyi Anime Film” ödülünü aldı. Kısa Dalda Animasyon ödülü, gene favori “The Boy, The Mole, the Fox and the Horse’un oldu. “Navalni” En İyi Belgesel’i alırken, Kısa Belgesel ödülünü, favori “The Elephant Whisperers”ın aldı.
Şarkı söylemek için sahneye çıkmayacağını iddia eden Lady Gaga inadından vazgeçip “Hold My Hand”i söyledi. Rihanna da “Lift Me Up”ı. Ama şarkı ödülü başından beri favori olan “Naatu Naatu”nun oldu. Biz de senenin gözde Hint filmini, çok sevdiğimiz “RRR”nın iki başrol oyuncusu N. T. Rama Rao Jr. ve Ram Charan şarkı söyleyip dans ederken yeniden izleme fırsatı bulduk. Filmin bestecisi ve sözlerini yazan M.M. Keeravaani de bize bir-iki nasihat verdi. RRR’İ merak ettinizse, Netflix’de izleyebilirsiniz.Hâsılı edepli, eğlenceli bir Oscar’dı. Sonradan bölümlerini izlemekle yetinsek de. Bakalım seneye Akademi’nin gelişimi ne yönde olacak? Klasik mi, bağımsız ve çılgın mı? Ben ikinciden yanayım ama düzenleyiciler sanki ilkine daha rahat hâkim oluyor gibi.