Google Play Store
App Store

Maradona’nın kariyerinde birçok dönüm noktası var. Gelin bunlardan en önemlisini değiştirelim ve sonunda ne oluyor hep beraber bakalım

Tanrı’nın eli olmasaydı ne olurdu?

Eren TUTEL

Zamanda geriye gidip spor tarihini değiştirmeye devam ediyoruz. Sıradaki durağımız 1986 Dünya Kupası. Tarih 22 Haziran. Aztek Stadyumu’nda Arjantin ile İngiltere arasında oynanacak çeyrek final öncesi atmosfer gergin. Dört yıl önceki Falkland Savaşı nedeniyle iki ülke arasındaki ilişki problemli ve haliyle bu maçı da etkiliyor.

ROBSON'IN TEPKİSİ

Karşılaşmayı futbol tarihinde çok özel bir yere koyan ise oyunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden Diego Maradona. Arjantinli öylesine iki gol atıp ülkesine maçı kazandırıyor ki biri hâlâ ‘yüzyılın en iyi golü’ olarak anılıyor diğeri ise futbolun gördüğü en büyük sahtekârlıklardan biri olarak biliniyor. Maradona eliyle attığı o golü kendine özgü üslupla ‘Tanrı’nın eli’ diye adlandırdı. O dönem İngiltere teknik direktörlüğünü yapan efsane antrenör Sir Boby Robson ise maç sonrası, “Gole ‘Tanrı’nın eli’ dedi değil mi? Ben ise ahlâksızlığın eli diyorum. O dünyadaki en iyi oyuncu ve dünyadaki en sportmen oyuncu olma ihtimali de vardı ama bunu reddetti” diyerek Arjantinliye tepkisini gösteriyordu. Peki Robson’ın dediği gibi Maradona sportmence davranmayı tercih etseydi ve elle golü atmak yerine o topa vurmamayı tercih etseydi ne olurdu? Gelin hep beraber olası senaryoya bakalım...

YÜZYILIN GOLÜ

Arjantin ile İngiltere arasındaki karşılaşma oldukça çekişmeli. İngiltere savunmasının bütün odağı Maradona üzerine kurulu. Yıldız oyuncuyu durdurmak için üç dört hatta beş oyuncunun marke etmesi gerekiyor. 51’de yine Maradona kendi yarattığı pozisyonda savunmadan seken topta gole yaklaşıyor. Kafasını uzatıyor ama yetişemiyor Arjantinli. Dört dakika sonra ise maçı canlı izleme olanağı olanlar spor tarihinin en özel anlarından birine tanıklık ediyor: Yüzyılın golü... Orta sahada topu alan Maradona, önüne kim geldiyse çalımlayıp topu ağlara gönderiyor. Robson düşünceli, İngiltere golden sonra daha derli toplu oynamaya başlıyor ve 81’de Gary Lineker skoru eşitlemeyi başarıyor. Normal süre 1-1 eşitlikle geçilirken uzatmada bir daha çıkan Arjantinli dahi ülkesini yarı finale taşıyan isim oluyor. Arjantin halkı çıldırmış durumda içlerinden en dindarları bile “Bugün Tanrı bile Diego’yu savunamazdı” diyor.

tanri-nin-eli-olmasaydi-ne-olurdu-711200-1.

Bu karşılaşmanın ardından ivmeyi arkasına alan Arjantin yarı finalde Belçika’yı, finalde ise Batı Almanya’yı mağlup edip kupaya uzanıyor. Maradona manşetlerde, tartışmasız turnuvanın en iyi oyuncusu. Tarihin en özel yeteneklerinden biri rüştünü ispat ettiği turnuvanın ardından takımı Napoli’yle tarih yazmayı sürdürüyor. 86-87 sezonun sonunda tarihinde ilk defa Serie A şampiyonu olan Mavilileri zafere taşıyan isim yine o. Bununla da yetinmiyor yıldız isim, 87-88 ve 88-89 sezonlarında şampiyonluk yarışında tutuyor takımını ancak ikincilikle yetiniyorlar. 89-90 sezonunda ise tekrar şampiyonluğa taşıyor Napoli’yi. Orta sınıf bir takımı alıp İtalya gibi zor bir ülkede kalburüstü bir ekibe dönüştüren Arjantinli kupa koleksiyonuna yenilerini ekliyor. Aynı sezon UEFA Kupası'nda zafere ulaşan Napoli'yi bir sezon sonra Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale kadar taşımayı başarıyor.

YUVASINA DÖNDÜ

Bir şehrin kaderini değiştiren Maradona, alkol, uyuşturucu sorununu da halletmiş artık başardıklarıyla konuşuluyor. 1990 Dünya Kupası'nda Arjantin'le yarı final gören Maradona, 1995'e geldiğinde 'yuvam' dediği Boca Juniors'a dönmüş ve kariyerinin son bölümünü orada geçirip unutulmaz bir jübileyle futbola veda etmişti.

Yıllar geçtikçe çok daha olgun bir karaktere evrilen efsane için tartışmasız tarihin en iyisi yorumları yapılıyor ve kariyeriyle Pele'yi de geri bıraktığı düşünülüyor. Kariyerinin iki farklı yüzü hakkında kitaplar yazılan, belgeseller çekilen Diego, Arjantin'de bir ilah olarak görülüyor.

BİR FUTBOLCUDAN DAHA FAZLASI

Özetle Maradona ülkesi için bir futbolcudan fazlası olmuştu. 5 yaşında kanalizasyon çukuruna düşen fakir çocuk büyümüş ve ülkesinde din gibi olan bir oyunun en iyisi haline gelmişti ve onun gibisi bir daha gelmeyecekti... Ta ki 24 Haziran 1987'de Rosario'da doğan ve büyüme hormonlarında problem yaşayan bir çocuk adını duyurmaya başlayana kadar...