Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin dört bir tarafında AKP’nin hukuksuzluğu ve adaletsizliği çeşitli yürüyüşlerle protesto edildi...

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin dört bir tarafında AKP’nin hukuksuzluğu ve adaletsizliği çeşitli yürüyüşlerle protesto edildi. KCK tutuklamalarının vardığı nokta, yıllar süren tutukluluk halleri, sudan bahanelerle insanların evlerinin basılması artık öfkeyi gırtlak boyutuna taşımış vaziyette.

Başta Nurcular olmak üzere tarikatlar ve AKP, ele geçirdikleri yasama, yürütme, yargı sacayağı üzerine oturtulan “ileri demokrasi” kazanının altını ha bire harlamaktalar.

Dünya son 20 yılın 11’ini kapitalizmin kriz yılları olarak yaşadı. 2008 yılından bu yana ise 4 yıllık bir kriz döneminden hala çıkabilmiş değil. Tüm veriler bize gösteriyor ki artık kapitalizmin krizleri süreğen hale gelmiştir.

Dünyanın en büyük ekonomisi ABD’de nüfusun -öyle % 1’i de değil- % 1’in onda birlik bölümünde yer alanların kazancı tam tamına 45.9 trilyon dolar. Bir başka ifadeyle en zengin 400 kişinin geliri, 154 milyon Amerikalının toplam geliriyle eşdeğer. Bu da ülkenin yarısına denk geliyor. Obama yönetimi ise, tüm sosyal devlet harcamalarını kısıp özel sermayeye yönlendiriyor. Zaten paralı olan sağlık ve eğitime ulaşılması daha da zor oluyor, işsizlik gidrek büyüyor ve yoksulluk giderek artıyor. Bu durumdan şikayet edecek olanlar için de polis ve hapishaneler emre amade tutuluyor. Kamu iskan programlarından 17 milyar dolar kesilirken, hapishane inşasına yönelik programlara 19 milyar dolar aktarılıyor. ABD, her yüz bin kişiye 700 kişilik tutuklu oranıyla dünyada birinci sırada. Benzer rakamlar Türkiye için de verilebilir. Mülksüz emekçiler, köylüler, kırsal mülk sahipleri, emekliler, küçük burjuva kesim 2003'ten 2009'a giderek büyüyen miktarda gelir kaybına uğrarken, kentli mülk sahibi sınıfların ise gelirlerini yaklaşık 2,5 kat artırdıkları görülüyor. Bu yıllar, yeni-liberal politikaların AKP tarafından sıkı bir biçimde uygulandığı yıllardır.

Ve yine,  tıpkı ABD’de olduğu gibi bu dönem, sosyal harcamaların kısıldığı ve kolluk güçleri ile hapishanelere aktarıldığı dönemdir.
Bu günlerde emperyalizmin taşeronluğuna soyunmuş olan AKP Türkiyesi'nde tutukluluk oranı ise yüz binde 170’tir. Taşeronluk adına baskıcı ve totoliter olarak adlandırdığı Esad Suriyesi'nde ise bu oran yüz binde 75‘tir.
Örneklerden de görüleceği üzere, gelir dağılımındaki uçurum arttıkça, baskı, zulüm ve adaletsizlik de artmaktadır.

En kaba anlamıyla, “totalitarizm” bireyin özgürlüğünün devlet tarafından ortadan kaldırılması ve bireysel yaşamın ikinci dereceye bırakılmasıdır. Günümüz Türkiyesi'nde yeni liberal, yeni muhafazakar uygulamalarla bu tanımın ne kadar örtüştüğünü görüyoruz.

Çoğunlukla, yeni liberal, yeni muhafazakar ideolojinin politikaları gereği, bir miktar da başta Nurcular olmak üzere pek çok tarikatın geçmiş yılların intikamını statükoculardan alma peşine düşmesi ve emekten, özgürlükten, demokrasiden yana olan her kim varsa bu kedi çuvalına atmaları, AKP eliyle yoğurulmakta olan faşizmin en açık bir biçimde tezahürüdür. Bu aşikar görünüm, AKP uygulamalarının destekçisi olmuş, Anayasa oylamasında “Yetmez ama evet” sloganıyla bunu uygulamaya da geçirmiş olan liberalleri bile artık rahatsız etmekte.

Uygulana gelen “devlet terörü”ne yeni yetme ideologlarca kılıf bulunmaya çalışılmaktadır. Bunlardan biri de "babasının oğlu” Mustafa Akyol’dur. Akyol, gelinen durumu dinden uzaklaşmaya bağlarken, liberaller ile muhafazakarların ittifakının bozulmasının ‘Türkiye’nin demokrasi yürüyüşünü” sekteye uğratacağı tespitinde bulunmaktadır.

AKP yoğurduğu faşizmi fırına vermek üzere.. “Şeyini şey ettiğimin şeyi”ne sorarsanız, “Mercimeği fırına vermek üzereyiz” diyecektir.
İşlerin buraya geleceğini yaklaşık bir yıl once Melih Pekdemir, “Tıngır mıngır totalitarizm” başlıklı yazısında; “Haziran ayında seçimler var. Sekiz yıl önce AKP, kabul etmek lazım ki, iktidara gümbür gümbür gelmişti. Şimdi ise iktidarını totaliter bir rejime çevirmek üzere tıngır mıngır yol alıyor” diyerek dile getirmişti.

Yine aynı yazıda; tıngır mıngır kontrpolitikayla kurulan totalitarizmler, kendilerini gümbür gümbür yıkacak halk muhalefetlerine de gebedirler” derken gümbür gümbür gelecek bir halk muhalefetinden söz etmekteydi.
Geçtiğimiz hafta yurdun dört bir tarafında gerçekleştirilen yürüyüşler ortak bir mücadeleye evrilebilirse bu bir adım olabilir, olmalıdır.
Zira tansiyon giderek yükseliyor ve Kızılderililerin odun toplamasına bakarsak bu kış bir hayli sert geçecek gibi görünüyor, yurtta ve dünyada.