CHP İstanbul İl Başkanlığı’na seçildiğinden beri AKP ve MHP’lilerin hedefinde olan, twitleri nedeniyle 17 yıl hapsi istenirken kendisi hakkında iğrenç twitler atılan Canan Kaftancıoğlu dün mahkeme karşısına çıktı. Yabancıların bile “İmamoğlu’nun zaferinin mimarı” olarak gördüğü bir kadın politikacı; “Cumhurbaşkanı’na hakaret”, “Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” ve “terör örgütü propagandası […]

CHP İstanbul İl Başkanlığı’na seçildiğinden beri AKP ve MHP’lilerin hedefinde olan, twitleri nedeniyle 17 yıl hapsi istenirken kendisi hakkında iğrenç twitler atılan Canan Kaftancıoğlu dün mahkeme karşısına çıktı. Yabancıların bile “İmamoğlu’nun zaferinin mimarı” olarak gördüğü bir kadın politikacı; “Cumhurbaşkanı’na hakaret”, “Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” ve “terör örgütü propagandası yapmak” iddialarıyla yargılanıyor.

İnsan hakları örgütleri, Erdogan cumhurbaşkanı seçildiğinden beri “Cumhurbaşkanı’na hakaret suçları”nın nasıl patladığının, 2014’de bu maddeden 40 kişi mahkum olmuşken, 2017’de 2000’den fazla insanın mahkum olduğu ve bugün binlerce davanın görüldüğünün altını çiziyorlar.

Her muhalifinin söylediği her şey nedeniyle hakaretten yargılanabildiği hal, başkanlık sisteminin bizi getirdiği yerdir!

Ankara’da Radyo Arkadaş günlerinden tanıştığımız dostum Doğan Subaşı, CHP’nin İBB Grup Başkanvekili, bugün hukukçu olan eski bir asker. 31 Mart sonrası İstanbul Belediyesi’nde neler olduğunu konuşurken; “Yenilen ordular çekilirken arkalarında bıraktıkları her şeyi yakıp yıkarlar” demişti.

Ben askerlikten anlamam ama Doğan’ın cümlesine şunu ekleyebilirim; “… ve neyi kurtarabilirlerse beraberlerinde götürürler.”

İstanbul seçiminin ne anlama geldiğini AKP de MHP de gayet net anladı. Yenilginin nedenlerini nasıl açıklarlarsa açıklasınlar, yenilenin ne olduğunu biliyorlar. Bahçeli önceden ilan etmişti; Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirler kaybedildiğinde başkanlık tartışmaya açılır!  

Açıldı da, hem de AKP tarafından! AKP limanından demir alan, bir zamanlar ekonominin emanet edildiği A. Babacan, M. Şimşek gibi isimler tek adam rejiminin memleketi duvara toslattığını söylüyorlar. Yakında daha açık ve daha yüksek sesle konuşurlar.

Dahası, limandan ayrılmamış, gemiyi terk etmemiş olanlar, hatta AKP yönetimi de, bu tartışmayı yapıyor. Birinci yılında sistemin eksiklik ve aksaklıklarını saptamaya dönük çalışmadan Erdoğan’ın ne çıkaracağını göreceğiz. Ancak, AKP içinde sisteme dair en temel eleştiri parti başkanlığı ile cumhurbaşkanlığının birlikte götürülmesi.

Açıkça ilan etmeseler de, yenildiklerini ve geri çekilmeye başladıklarını görüyorlar. Biz de unutmayalım; geri çekilme süreçleri bazen şiddetli saldırılarla birlikte yaşanır!

Geri çekilen ordular; bir taraftan arkada bıraktıklarını yakıp yıksa da, o güne kadar kazandıklarından neyin kurtarılabileceğini de dert ederler. Ne kadar ve nasıl ayakta kalabiliriz, hezimeti nasıl önleriz, neyi kurtarabiliriz? “Komutanlar” çekilirken bu soruların peşine düşerler.

İstanbul seçiminin hemen ardından yapılan kamuoyu araştırmaları gösterdi ki, halkın yüzde 60’ı Erdoğan’ın “genel hatlarıyla uyum sağlandı” dediği başkanlık sistemine karşı ve parlamenter demokrasiye dönüşten yana.

Muhalefet partileri de bu çizgide ve Kılıçdaroğlu “Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı için yapılacak olası bir referanduma hazırız” dedi.

Ancak, nasıl bir tarafsızlığı oylayacağımızın altını doldurmak şart.

Geçen gün Ahmet Takan, bu konuda “Saray bünyesinde” iki çalışma yapıldığı kulis bilgisini aktarıp; “cumhurbaşkanının yetkilerinin biraz kısıtlandığı ‘rasyonel parlamenter sistem’” ve “Cumhurbaşkanını halkın seçtiği ama TBMM ve hükümetin güçlü olduğu yarı başkanlık” gibi formüller düşünüldüğünü yazdı.

AKP, geri çekilirken bir şeyleri kurtarmak için, kendi “tarafsız cumhurbaşkanı” formülünü geliştiriyor.

İstanbul’da demokrasi destanı yazanların da kendi formülleri olacak!