Taraftarız biz

Sonunda oldu. Lig bitti. Allah’tan çift yıldayız ve önümüzde tadını çıkaracağımız bir Avrupa Kupası var. Bizim memlekette ise Beşiktaş uzun bir aradan sonra hem yuvaya döndü hem de şampiyon oldu. İstanbul'un üç büyüklerine bakılırsa 'semt takımı' diyebileceğim tek takım Beşiktaş. Kutlamalarda semt teyzeleri ellerinde dolmalar, çoluk-çocuk, yaşlı - genç herkes vardı. Kutlamaları yerinde takip eden biri olarak Beşiktaş'ın nahif ve hüzünlü sevincini her zaman sempatik buldum. Şampiyon olduklarında bile "çok güldük kesin ağlayacağız." ruh hali hâkim. Sanırım tezahüratlarında da dedikleri gibi "İşte böyle bir şey Beşiktaşlılık."

Lig şampiyonunun belli olmasının ardından Ziraat Kupası da oynandı. Bu kupa maçlarının sevdiğim iki yönü var: Her sene Anadolu'nun farklı şehrinde yapılması ve yarı yarıya seyirci ile oynanması. Futbolun büyük takımlarını farklı şehirlere götürmek, oradaki seyirciye de seyir şansı vermek açısından çok önemli. Kaldı ki İstanbul'da yaşayan futbolseverler olarak farklı şehirleri, o şehrin stadını ve taraftarını tanımak da güzel. Yarı yarıya seyirci ile oynamaksa bambaşka! Yıllardır özlediğimiz ve Passolig'den sonra hepten hayal olan ortam. Hatta bunu o kadar kanıksamışız ki herkes aynı soruyu soruyor: "Maç sonu olay çıkmıyor mu?" Çıkmıyor. Zaten kupayı kaybeden takım taraftarları çıkıyor, diğer takım töreni izliyor. Kaldı ki maçın yapıldığı şehirden nispeten nahif taraftarlar da katıldığı için gayet güzel bir ortam oluyor. Tabii son maçta o ortam Fenerbahçe'nin madalyalarını almak için sahneye çıkmaması o ortam centilmenliğini biraz kaybetti.

Futbolda lig de kupa da bitince gözler basketboldaki rakabete döndü bu sefer. Play-off mücadelesinde karşılaştı Galatasaray ve Fenerbahçe. Her iki taraftar için de maksimum rekabet ve eğlence dolu bu kapışma hep söylediğim basketbolun futbollaşması yüzünden zehir oldu. İlk iki karşılaşma Fenerbahçe evsahipliğinde yapılmış. Her iki taraf da deplasmanda uzun zamandır rakibi yenemiyor. Resmen bir seri yapılmış. Dolayısıyla seyircinin önemi çok büyük. Kapalı salonda yapılan tezahürat, ıslık, uğultu belli ki çok etkili. Ve böyle bir durumda taraftar kalkıp sahaya yabancı madde atmaya başlıyor. Oyunu durduracak kadar hem de. Bundan on sene önce bir basketbol karşılaşmasında sahaya yabancı madde atmaktan bahsetseniz kimse inanmazdı. Futbol taraftarı stattaki refleksini salona da taşıdı ve oyun durdu. Daha da acısı efsane koç Obradovic'in suratına gelen sıvı hakkında iki büyük kulübün tartışmaya başlamasıydı. Fenerbahçe tarafı hocanın yüzüne tükürüldüğünü iddia ediyor; Galatasaray tarafı ise - sanki olayı meşru kılarmış gibi- bunun ayran olduğunu iddia ediyordu. Koca koca gazeteler "ayran mı tükürük mü?" Manşetleri attı.

Olaylar nedeniyle son maç seyircisiz oynandı. 2-1'e gelen seri Fenerbahçe galibiyeti ile son buldu. Kaş yapalım derken göz çıkartmak mı dersiniz, kendi öfekemiz yüzünden takımı harcamak mı dersiniz bilmem. Basketbol salonlarında çıkan olayların çoğunlukla Galatasaray ve Fenerbahçe arasında çıkması zaten sıkıntının futbollaşmadan olduğunun kanıtı. Görünen o ki tüm sporşar kirleniyordu sıra basketbola geldi.