Neye uğradığımızı şaşırtan gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor ama yaşadıklarımızı yeni ve şaşırtıcı bulmak zor. Hepsi getirilen rejimin, istenen düzenin olağan sonuçları... Yani yaşadıklarımız olağanüstü ama bağlandıkları kaynak/dayanak açısından her biri olağan; eşyanın tabiatına uygun.

Bu nedenle, -birçok kez de yazdım- hemen her gün gündeme bomba gibi düşen haberlere/olaylara karşın, bunları ciddiye alıp analiz etmek bana oldukça anlamsız görünüyor. Hastalık bilinirken, onunla değil de hastalığın belirtileriyle uğraşmak gibi!...

Neler yazmadık ki, düşünün.... Olağanüstü hal olağanlaştı dedik; tek kişilik hükümet dedik; otoriterlikten, totaliterlikten söz ettik; parlamento kadük oldu dedik; ülke Ortadoğu’ya benzedi, Pakistanlaştı dedik; Cumhuriyet’in değerlerine saldırı dedik…

Demeye de devam ediyoruz ama öyle uzun süredir ve öyle çok yönlü canımız yanmakta ki, ortada ciddiyetle anlatılacak hal kalmadığını düşünmek mümkün...

O nedenle içinde bulunduğumuz durumu ciddi, oturaklı kelamlarla anlatmak yerine absürt anlatımlarla nakletmek daha yerinde olur diye düşünüyorum.

Yine, o nedenle memleketin hiciv ustalarına acil ihtiyacı var diyeceğim.

Sadece şu son birkaç günlük gelişmelere bir bakın...

Örneğin hekimlere yönelik şiddete karşı önlem getirmesi beklenirken KHK ile işten atılan doktorların çalışma olanaklarını tümden elinden alarak onları “sivil ölüme” mahkûm eden Torba Yasa...

Örneğin Osman Kavala gibi saygın ve değerli bir ismin hakkında iddianame olmadan, neyle suçlandığı bilinmeden bir yıldır tutuklu kalması...

Örneğin, belediyelerdeki yolsuzluğa dair bilgiler ortaya çıkınca Sayıştay Başkan Yardımcısı’nın görevinden alınması...
Örneğin enflasyonun % 25’e vardığının açıklamasının hemen ardından TUİK Başkan Yardımcısı’nın görevden alınması...

Örneğin ordu vesayeti, yargı vesayetinden sonra şimdi “meslek odalarının vesayetinden“ söz edilmesi...

Yapılacaklar da ortaya sürülmüş durumda. Odaların ve birliklerin başındaki Türk ismi kaldırılacak; birden fazla oda ve meslek birliği kurulacak; odaların özlük hakları dışında bir yetkileri olmayacak; öyle canları istediği gibi açıklama yapamayacaklar vb. gibi... Yani, hangi ülkede yaşadıkları hatırlatılacak kendilerine!...

Kısacası, bir yanda hukuksuzlukları ve yoksuzlukları ortaya çıkan, öte yanda şiddeti ve celali eksilmeyen bir devlet...

Şimdi bunlardan sonra, demokrasi neymiş; hukuk devleti nasıl olunurmuş, insan hak ve özgürlüklerinin önemi neredeymiş; erkler ayrılığı neden önemliymiş; sivil toplum örgütleri ve özerkliklerine neden ihtiyaç varmış gibi demokrasinin abc’sini anlatmayı sürdürmek mümkün de, bu da başka bir absürtlük olmuyor mu?

Bu konularda duyarlı olanlar zaten abc’in ne olduğunu bilmekteler. Duyarlıklarının dile gelmesinden biraz ferahlık duyuyorlar mı bilemiyorum ama iktidarın “bile bile lades” dediği ortada. Biraz olsun çekineceği güç kalmamış, emre amade ilişik bir medya da var...

Orada “Cumhur’un Zaferinden” başka bir şeyden söz edilmezken, burada yaşadıklarımızın anlamını konuşmak gerekiyor diye düşünülebilir tabi ama bence yaşanılanları anlatmak yerine artık hicvetmek zamanı...

O nedenle becerebilsem, Kaan Sezyum gibi yazmayı tercih ederdim ama beceremiyorum...

Hatta muhalefete de, bildik eleştirileri sıralamaları yerine biraz “Kaan Sezyumlaşmayı” öneririm.

Hoca, Temel fıkralarını çok seven bu halka, belki bu yolla içinde bulunduğumuz felaketi anlatmak daha mümkün olur.

Hazır, kariyerist, elitist olmayan bir söylem de arıyorlar!...

Bir düşünün, muhalefet diye Markopaşa gibi adamlar dolaşıyor memlekette, etkili olmaz mı sizce!...

Tabii, böyle bir dile ulaşmak için daha birkaç fırın ekmek yemeleri gerekiyor ama yine de düşünmelerinde yarar var.