Tarihi süreç; değişim, çelişki ve mücadele, kısaca tarihin diyalektiği olarak kavramanın araçlarını geliştirmeye çalışır

Tarih büyük  bir açıklayıcıdır

Tarihi süreç; değişim, çelişki ve mücadele, kısaca tarihin diyalektiği olarak kavramanın araçlarını geliştirmeye çalışır. Tarih büyük bir açıklayıcıdır. Niye biziz, neredeyiz ve kimiz?

Örneğin, uzun yıllara dayanan Filistin halkının özgürlük mücadelesi, bugün İsrail işgalinde katliamların tarihiyle anılıyor. Ülkemizde, Rojova’da, İran’da, Irak’da Kürt halkının özgürlük mücadelesinin de katliamların tarihiyle anılması gibi... ya sol-devrimci mücadeleler...

Bu bir yandan değişim, çelişki ve mücadelelerin tarihi iken, diğer yandan da özgürlüklerin tarihidir. Kültürel zeminde de tarihsel süreç -ki dil, bu zeminin en önemli ayağıdır- olanca şiddetiyle devam etmekte. Yasaklı dönemlerde Kürt halkının dengbejlik ve çirokbejlik gelenekleriyle korumaya çalıştıkları dil, bugün hâlâ anadilde eğitim hakkı önünde çıkarılan engellerle baskı altında.

Sioux büyücüsü Leonard Crow Dog (Leonard Karga Köpek) ; “Modern Sioux dilimiz beyaz-adamlaştırılmıştır. Artık hiçbir gücü kalmamıştır. Kendi insanımın eski hikayeleri hakkındaki bilgilere bir davul ya da fülütün sesinden, kişisel görüşümden, kutsal ot pejuta’dan, fakat hepsinden önemlisi geçmişten gelen sözcüklerden, büyükbabaların kelimelerinden, zamanın başlangıcında varolan, We-Ota-Wichasa’ya- Kan Pıhtısı Çocuğa sunulmuş bir dilden alıyorum. Eğer bu dil, bu sözcükler ölürse, efsanelerimiz de ölecektir,” sözü bugün Kızılderililerin durumunu yansıtıyor. (Kızılderili Efsaneleri Richard Erdoes, Alfonso Ortiz, çev; Aydan Uluçer, Selim Yeniçeri)

O yüzden emperyalizme karşı savaş her alanda verilmeli, Filistin ve Kürt halkının özgürlük mücadeleleri ne kadar önemliyse, kültürel mücadeleleri de o kadar önemli. Öyle görünüyor ki Ortadoğu halklarının kurtuluşu sömürülenlerin birlikteliğinden/dayanışmasından geçecek.

Ortadoğu’da uzun yıllardır süren emperyalist savaşta ezilen/katledilen Filistin ve Kürt halkının yanında mezhepsel katliamlar da olanca şiddetiyle sürüyor ve sürecek gibi de görünüyor. Son Şecaiyye Katliamı fotoğraflarına bakmışsınızdır, ben yine de paylaşıyorum.

17 Temmuz gecesi Gazze’ye kara harekatı başlatan, denizden ve havadan bölgeyi bombalayan İsrail işgal güçleri, tarihe sivillerin hedef alındığı bir katliam olarak geçen Şecaiyye Katliamı’nda çoğu çocuk ve kadın en az 60 Filistinli hayatını kaybetti, 200’den fazla Filistinli ise yaralandı. Ve son saldırılarla hayatını kaybedenlerin sayısı 437’ye, yaralananların sayısı ise 3 bin 25’e yükseldi.

Bu tarih Orwell’in dilin çürümesi olarak ifade ettiği “klişeler, aşınmış metaforlar, bayat kullanımlar...”la anlatılamaz. Eleştirinin de, anlatının da, yorumun da dili özgür ve isyankâr olmalı.

‘Yarım kalan eleştiri’ başlıklı BirGün kitap eki yazısında Ayşegül Tözeren, Bedrettin Cömert’in kitabını değerlerdiriken alıntıladığını farklı bir yorumlamayla kullanmak istiyorum. Edward Said’in ‘Entellektüel’ adlı kitabında yer alan, “Gözünüz haminizin üstündeyken bir entellektüel gibi düşünemezsiniz. Sadece bir mürit gibi düşünebilirsiniz. Aklınızın bir köşesinde bir yerlerde onu memnun etmeniz, keyfini kaçırmamanız gerektiği düşüncesi vardır.”

Sözümün özü şudur; Keyfinizi kaçırmanız gerekiyor. Klişeye düşmeyeceğimi umarak ben de bir metafor yapayım: Balıkçı ekmeği dedikleri bir ekmek vardır. Kıtır ekmeği de denir. Karanfil, damla sakızı, karaca otu, ekşi mayayla yapılıyor. Özelliği küflenmeden/bayatlamadan bir ay dayanmasında... Mesele balıkçı ekmeğini suya batırıp yumuşatmadan yemekte. Dişin ağrıyacak, diş etin kanayacak.

“Derdin ne be adam, yumuşatarak yemenin önünde engel mi var,” diye soranlara birinci yanıtım “Tarihsel süreç; biz ne kadar ondan kaçarsak o kadar canımızı yakacağı,” olacaktır. Yumuşatarak düşünmek, yumuşatarak eleştirmek... Başta sordum; “Niye biziz, neredeyiz ve kimiz?” Sorunun yanıtını düşünmeye başladığınızda canınız acıyacaktır. Tıpkı yukarıdaki fotoğraflara uzun uzun bakmak gibi...

İkinci yanıtım; “Derdin ne be adam, bakmanın önünde engel mi var?”