Son günlerde kafamı kurcalayan bir konu var. Eminim bu yazıdan sonra sizin de kafanızı kurcalamaya başlayacak. Geleceğe bırakacağımız arşiv sadece dijitalde olacak gibi görünüyor. Peki bu ne derecede sağlıklı? En basiti benim ailem bana basılı, hatta negatifleri bile duran bir aile fotoğraf arşivi bıraktı. Doğru muhafaza edildiği sürece başına kolay kolay bir şey gelmeyecek bir […]

Tarihe iz bırakabilecek miyiz?

Son günlerde kafamı kurcalayan bir konu var. Eminim bu yazıdan sonra sizin de kafanızı kurcalamaya başlayacak. Geleceğe bırakacağımız arşiv sadece dijitalde olacak gibi görünüyor. Peki bu ne derecede sağlıklı? En basiti benim ailem bana basılı, hatta negatifleri bile duran bir aile fotoğraf arşivi bıraktı.

Doğru muhafaza edildiği sürece başına kolay kolay bir şey gelmeyecek bir arşiv. Çizdiğim ilk resimler, aldığım ilk notlar, eski oyuncaklarım vs hepsi duruyor. Şimdi düşünüyorum yeni nesil pek çok anne baba bu tip bir arşivlemeye gitmiyor. Sorsanız çocuğun tüm geçmişi telefonlarda çekilmiş fotoğraflardan ibaret. Üstelik telefon kayıpları, yanlışlıkla silmeler derken de o da epey küçülmüş bir arşiv olarak telefonlarda duruyor. Bu işin ufak kısmı. Ya tarihe bırakılacak notlar, görüntüler, fotoğraflar! Mesela 1958 yılında Pele’nin Brezilya’ya kazandırdığı dünya kupası görüntüleri negatif kameralarla çekilmiş ve tertemiz duruyor. Almanların Birinci Dünya Savaşı’nda komşularını nasıl işgal ettiğini sinema kameralarının çektiği arşivlerden görebiliyoruz. Daha da eskiye gidelim, video, fotoğraf yok iken ressamlar, heykeltıraşlar bu işi üstlenmiş. Bir şekilde o zamandan bu zamana kadar gelen görüntüleri duvarlara, meydanlara çizip/yapıp bırakmışlar. Çok daha eskiye baktığımızda mağaralara çizilen o resimleri bilmeyeniniz yoktur. İnsanlık bir şekilde yaşadığı dönemi gelecek nesiller de görsün diye hep bir çaba sarf etmiş.

HER ŞEY ÇORBAYA DÖNER

Şimdi Full HD, 4K, 8K görüntü kaliteleriyle, 48 megapiksel fotoğraflar çekerek bu arşivleri oluşturmaya devam ediyoruz. 1890’larda Lumière Kardeşler’in çektiği, gara giriş yapan tren görüntüsüyle bambaşka bir döneme geçtik.

Şu an sinema, TV ya da herhangi pek çok video dijital olarak çekilip saklanıyor. Ortada fiziksel olarak saklanabilecek hiç bir şey yok! 11010110010101 şeklinde bir arşivimiz var. O sıfırlardan birinin yeri değiştirilse her şey çorbaya döner. Yedekleme ve güvenlik sistemleri çok gelişti tamam kabul ediyorum. Kendim de arşivimi dijital olarak saklıyorum. Kafama takılan şu, siber savaşlar oluyor biliyorsunuz. Düşünsenize bir ülke Türkiye’nin yedeklerinin tutulduğu arşiv sistemini ele geçirdi ve içerisinde ne kadar bilgi, görüntü vs varsa sildi. O zaman ne olacak? Fiziksel olarak arşivimizi gelip çalıp kaçmak kolay değil. Bu zamanda bir sahil kasabasında kahvesini içerek bu işlemi kolaylıkla biri yapabilir. Üstelik belki bu biri 13 yaşında bir çocuk bile olabilir. O zaman 2000’li yılların başına mı döneceğiz? O da iyi ihtimalle. Bu konu bence çok önemli. Eski kasetleri CD’ye aktardık, harddisklere aktardık, iyi mi yaptık kötü mü? Bulut sistemlere yüklemek çözüm değil. Orada da tehlikelere açık duruyor neticede. Şöyle düşünün, bireysel tüm arşivinizi birisi ele geçirse ya bana şu kadar para vereceksin ya da ben bu arşivi siliyorum dese ne yapacaksınız? Yakın geçmişte pek çok ünlünün hesapları çalındı biliyorsunuz. Bu işin ticareti yapılabiliyor. Kötü anlamda tabi ki! Sony’nin vizyona girmemiş filmini dijital ortamda çalmayı başarmışlardı biliyorsunuz. Ülkenin arşivini böyle götürseler ruhumuz duymaz. Askeri tüm bilgileri, tarihi görüntülerimizi vs. Dediğim gibi bunları fiziksel olarak çalmak kolay iş değil. Zaten öyle bir efora da kimsenin girdiği yok. Kurumsal dünya bu tehlikeleri en sık yaşayanlar. Bankalara yapılan saldırılar, sistemlerini çalışmaz hale getirmeler hep para için. Bunları sık duyuyoruz ama benim dikkat çekmek istediğim nokta ulusal hafızamız, tüm birikimimiz. Bununla ilgili bir çalışma yapılıyor mu? Arşivlerimizin fizikselleştirilmesi sağlanıyor mu? Konuyla ilgili bilgisi olan varsa ve paylaşırsa sevinirim.

DİJİTAL SAVAŞLAR

Hatta biraz daha uçalım, 500 yıl sonra büyük dijital savaşları yaşanmış, herkes birbirinin dijital arşivini silmiş, el el üstünde baş baş üstünde kalmışlar. Yeni nesle kendilerini, bizi anlatmaya çalışıyorlar. Nasıl anlatacaklar? Hangi bilgi, belge, görselle? Kitap desen yok, elektronik kitap okumuşuz, 35 mm negatif film yok 16K çekmişiz en iyi görüntülerimizi, Fotoğraf desen cep telefonlarında güme gitmiş? Gelecek nesle kendimizi nasıl anlatacağız? Onlara somut bilgiyi nasıl aktaracağız? Bu benim son günlerde kafama takılan en büyük soru işaretlerinden biri. Siz de biraz üzerine düşünün, fikirlerinizi sosyal medya üzerinden benimle paylaşın. Keyifli hafta sonları dilerim.