“Joe başıyla senaryoyu işaret edip sordu: ‘Peki bugün ne çekiyoruz? Menajerim aradığında detaylardan bahsetmedi.’ ‘Özel bir şey değil, her zamanki gibi’ diye yanıtladı Sarah, ‘Asla günışığına çıkmayacak sahneler...’”

“Joe başıyla senaryoyu işaret edip sordu: ‘Peki bugün ne çekiyoruz? Menajerim aradığında detaylardan bahsetmedi.’ ‘Özel bir şey değil, her zamanki gibi’ diye yanıtladı Sarah, ‘Asla günışığına çıkmayacak sahneler...’”

Ian Rogers’ın 2012’de yayımlanan Deleted Scenes adlı öyküsünde genç oyuncu Joe Courtney menajerinin verdiği adrese gittiğinde kendini tuhaf bir ‘film tarzı’nın içinde buluyor. Bu sette ‘silinmiş sahneler’ çekiliyor -kurgu aşamasında çoğunlukla genel anlatı yapısına uymadığı için filmden çıkarılan planlar...

Joe orada tanıştığı Sarah’la konuşurken atmosferdeki absürdlük giderek yükseliyor: “Seni buralarda gördüğümü hatırlamıyorum. Daha önce hiç kesilecek işte çalıştın mı?’ Joe şaşırdı, ‘Kesilecek iş mi?’ Sarah devam etti: ‘Silinmiş sahneler işte, bilirsin, final kurgusunda filmden atılan parçalar.’ ‘Silinmiş sahnenin ne olduğunu biliyorum’ dedi Joe, ‘Anlamadığım, bunun nasıl çekilebildiği... Yönetmen nasıl biliyor ki hangi çekimlerin silineceğini? Hem bunların atılacağı biliniyorsa ne diye çekiyoruz ki?!”

Bu soruların cevabı yok tabii; öykünün dünyasında ‘silinmiş sahneler’ genellikle filmin kurgu sürecini hızlandırmak için çekiliyor, bu sayede asıl filmden herhangi bir şey kesip atmaya gerek kalmamış oluyor...

İnsanın başını döndüren bu absürdlüğe ille de felsefi ya da psikolojik bir açıklama getirmek gerekseydi en mantıklı yöntem ‘Tanrı kompleksli yönetmen’den başlamak olurdu: Eğer ürettiğiniz filmi doğasında hiç hata barındırmayan, her türlü eleştiriden münezzeh, başka hiçbir şeyle yan yana anılamayacak derecede ‘tek’ ve ‘mükemmel’ –monadik- bir yapı şeklinde algılayacak kadar taş kafalı ve dediğim dedikçiyseniz, ‘silinecek sahneler’i de ayrı bir üretim birimine dönüştürüp asıl filmden ayırırsınız, doğal değil mi?! Böylece ortada aynı filmin parçalarıymış gibi görünen iki ayrı film olur; birini zaten ta baştan hiç düşünmeden çöpe atılacak kadar kötü, yanlış, hatalı bir yapı olarak tasarlamış, adlandırmışsınız. Sırf bu ‘silinmiş sahneler’ filmine ondan bağımsız olarak yüklediğiniz anlamlar sayesinde ‘asıl film’ dediğiniz şeyin –isminizi taşıyan filmin- kutsal varoluşunu onaylamış olursunuz... Bunun totolojik bir saçmalık olduğunu söyleyecek kişileri de bırakın dinlemeyi, yanınıza bile yaklaştırmazsınız olur biter!

Böyle absürd korku öykülerinden daha garip olan tek şey var: Bu absürdlüklerin hayatın ta kendisine dönüştüğü bir dünyada yaşamak... Yaşadığımız ülke içinde en güzel karakterlerin barındığı en güzel anların ‘silinmiş sahneler’ haline getirildiği kötü bir film olurken biz de yönetmen ve set ekibi tarafından filmin gereksiz karakter veya tiplerine dönüştürülüyoruz.

Öyküdeki ‘silinmiş sahne’ oyuncusu Joe’nun sonu kötü oluyor, ama neyse ki benzerlik burada bitiyor, çünkü ‘deleted scenes’ dosyaları hiçbir zaman yok olmuyor, filmin ana menüsünde duruyor. Bugün değilse yarın, yarın değilse elbet bir gün insanlar kötü yönetilip kötü oynanan bu üçüncü sınıf filmden sıkılacak, ‘silinmiş sahneler’in ne olduğunu görmek isteyecekler. O zaman ‘asıl film’ denilen şey tarihin çöplüğüne atılacak.

Aman, temelsiz bir iyimserlikle konuştuğumu sanmayın lütfen! Bunları ben söylemiyorum, hiç de monadik olmayan bir film söylüyor: ‘İnsanlık tarihi filmi’...