16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nden toplu çıkış yapan öğrencilerin üzerine Zülküf İsot isimli bir ülkücü tarafından bomba atıldı. İsot’un ablası olayın gerisindeki güçlerinin açığa çıkmaması için 7 öğrencinin katili İsot’u Latif Aktı isimli başka bir ülkücünün öldürdüğünü söyledi. Katliamdan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, Ülkü Ocakları üyesi Mehmet Gül, MHP İstanbul İl […]

16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nden toplu çıkış yapan öğrencilerin üzerine Zülküf İsot isimli bir ülkücü tarafından bomba atıldı. İsot’un ablası olayın gerisindeki güçlerinin açığa çıkmaması için 7 öğrencinin katili İsot’u Latif Aktı isimli başka bir ülkücünün öldürdüğünü söyledi.

Katliamdan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, Ülkü Ocakları üyesi Mehmet Gül, MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı, ancak hepsi serbest bırakıldı. 15 aylık yargılamanın sonunda sanıklardan Sıddık Polat 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı, ancak Yargıtay 1982’de Yargıtay kararı bozdu ve Polat beraat etti.

Katliamın gerisindeki isim Abdullah Çatlı’ydı, saldırıda kullanılan NATO yapımı TNT kalıplarını İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı’nda görev yapan Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker’den temin etmişti, ancak Çatlı’ya da Çeviker’e de dokunulmadı.

***

19 Ocak 1978’de solcu öğrenci Levent Özyörük’ün öldürülmesi üzerine savcı Doğan Öz zanlıların sığındığı ve ülkücülerin kontrolündeki Cebeci Site Öğrenci Yurdu’na baskın düzenledi, 6 Mart’ta ise 70 öğrenci hakkında dava açtı. Bu baskın MHP yöneticileri tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı ve MHP Konya Milletvekili İhsan Kabadayı Meclis’te Öz’ü hedef gösteren bir konuşma yaptı. 24 Mart günü, savcı Öz, evinden çıkıp arabasına bindi, motorun ısınmasını beklerken katil arabaya yanaştı ve Öz’ü altı kurşun sıkarak öldürdü.

Öz’ün katili İbrahim Çiftçi ifadesinde şöyle demişti: “Doğan Öz’ü Eski Ankara Ülkü Ocakları İkinci Başkanı Hüseyin Demirel ve halen Muzaffer Üstünel adlı şahsı öldürmek suçundan hakkında gıyabi tutuklama müzekkeresi bulunan Hüseyin Kocabaş adlı şahsın verdikleri talimat üzerine öldürdüm.”

Yargılama sürecinde hepsi de bir üst mahkemede bozulan dört idam hükmü verildi. Dördüncü idam hükmü sonrası Askeri Yargıtay Ceza Genel Kurulu dosyayı sadece şekil yönünden inceleyebilecekken esastan bozdu ve Çiftçi’nin beraatına karar verdi. Çiftçi bu karara öyle şaşırmıştı ki, kendisinin salınıp öldürüleceğini düşündüğü için bir süre cezaevinden çıkmak istememişti.

***

11 Temmuz 1978’de Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Bedreddin Cömert, 20 Ekim 1978’de İTÜ eski rektörü ve Elektrik Fakültesi dekanı Bedri Karafakioğlu, 26 Kasım 1978’de ODTÜ’den özel izinle KTÜ Elektronik Hesap Bilimleri Enstitüsü Başkanlığı’na getirilen Necdet Bulut, 28 Eylül 1979’da Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, 17 Haziran 1980’de CHP Nevşehir İl Başkanı Zeki Tekiner, 22 Temmuz 1980’de DİSK başkanı Kemal Türkler katledildiler. Aynı güçler Çorum’da ve Maraş’ta kitle katliamlarına giriştiler, Bahçelievler’de TİP üyesi 7 öğrenciyi evlerinde öldürdüler, Piyangotepe ve Balgat saldırılarını düzenlediler. Mekanizma nasıl işliyordu anlamak için örnek verelim, Celal Adan, Türkler’in öldürülmesine ilişkin ifadesinde şöyle diyordu:

“Yılma Durak ile Alparslan Türkeş’in evine gittik… Yılma, Türkeş’in kulağına bir şeyler söyledi. Bunun üzerine Genel Başkan eliyle ot biçer gibi Yılma Bey’in kendisine söylediği şeyi yapın manasına gelen bir hareket yaptı. Dışarıda Yılma Bey’e o neydi diye sorduğumda, Kemal Türkler’i vurup vurmayacağımızı sorduğunu, başkanın da bunu el hareketi ile onayladığını söyledi.”

***

CHP’nin İzmir adayı Tunç Soyer’in babasının 12 Eylül’den sonra açılan MHP davasının savcısı olmasından hareketle, şu günlerde Türk sağı bir kez daha aklanıyor, tarih yeniden yazılıyor ve “tarihin yükü”nden bahsediliyor. Madem “tarihin yükü”nü konuşuyoruz, buyurun bu kanlı tarihi de konuşalım.