Tarihte bu hafta: MÖ 490 12 Eylül - Marathon Muharebesi


Emre Poyraz

Aslında her şey Atina’nın Pers kontrolü altında bulunan Ionia’daki isyana yardım etmesiyle başladı. M.Ö. 499 yılında Pers kontrolündeki Hellen kentleri ihtişamlı Pers İmparatorluğuna karşı isyan etmiş ve söz konusu bu isyana Atina da asker yardımı göndermişti. Persler bu isyanı zorlukla bastırmış olsa da Atina’nın kendilerine yarattığı tehlikeyi ve isyana verdikleri bu desteği hiçbir zaman unutmamışlardı.

Hatta öyle ki Pers kralı I. Darius kendine bir uşak tutarak ona, her akşam yemeğinde, «Efendim, Atinalıları unutmayınız!» diye hatırlatması için emir vermişti. Perslerle Atinalıların arasındaki sürtüşme, Ionia İsyanı sonrasında alevlense de geçmişte yapılmış ve Atinalılarca bozulmuş bir antlaşmaya da dayanmaktadır. Lakin Ionia isyanı Persler için son damla olmuştur. M.Ö. 490 yılına geldiğimizde ise Persler için intikam alma vakti gelmişti. Persler Datis komutasında bir donanmayla Hellas’a çıkartma yapacak ve Atina’yı yakıp yıkacaklardı. Datis, ihtişamlı ordusuna o kadar çok güveniyordu ki gemilere mermerler yükletmiş, Atina’yı yakıp yıktıktan sonra buraya bir Pers zafer anıtı dikmeyi planlamıştı. Pers ordusu, ilk önce Ege Denizi’nde bulunan ve Atina istikametinde yer alan Kiklad adalarını istila etti ve buraları lojistik üs olarak kullanmaya başladı. General Datis, ilk etapta Atina’ya denizden saldırmayı düşünse de bu pek mümkün görünmüyordu. Zira Atina surlarla tahkim edilmiş bir kentti. Bu sebeple Atina’ya 40 km mesafede bulunan Marathon körfezine çıkartma yaparak ordusunu burada karaya çıkarttı. Pers tarafında bunlar olurken Atina’da ise Perslerle bire bir savaşa girmenin intihar olduğunu savunan bir topluluk vardı. Bunlar, Atina için en doğru seçeceğin Pers hakimiyetine girmek olduğunu savunuyorlardı. Lakin bir kişi vardı ki o, Perslerle savaşmak için sabırsızdı ve onlardan korkmuyordu; Miltiades. Miltiades, aslen Atina kökenli bir adamdı ve Ionia’da Pers hakimiyetinin hemen dibinde bir koloniye hükmediyordu. Yani bir Tirandı. Bu sebeple Atina’da pek sevilmeyen bir karakterdi aslında. Atina, Hellas’ta tiranlıkların yıkılması ve demokrasinin güçlenmesi için en sert mücadeleyi yapan kent devletiydi. Miltiades, hakim olduğu topraklar Pers hakimiyetine girince bir süre Pers ordusu adına savaşlara girmişti. Özellikle, Perslerin İskit seferleri sırasında, Persler, Tuna nehrini aşarken köprülerin tutulması onun ve ordusunun göreviydi. Lakin bu durum Miltiades’in zoruna gitmekteydi. Bir yandan Persler için savaşırken diğer yandan da Perslerin aleyhine planlar yapmaktaydı. Fakat bu planları açığa çıkınca Atina’ya kaçmak zorunda kaldı. Miltiades, bir Tiran olduğu gerekçesiyle Atina’da da hoş karşılanmamıştı. Hatta kendisine ölüm cezası verilmişti.

Atina için de Miltiades için de çok zor iki seçenek vardı. Atinalılar ya savaşacaklardı ya da köle olacaklardı. Miltiades ise ya savaşacaktı ya da Atina surlarının arkasında korkak bir şekilde ölümü bekleyecekti. Eğer Atina savaşa girecekse, ellerinde Miltiades gibi Persleri çok iyi tanıyan bir komutan vardı.

Fakat Perslere karşı savaşa girip girmemek Miltiades’in elinde olan bir şey değildi. Çünkü Atina demokrasisi savaş ve barış gibi kararların alınmasında da söz sahibiydi. Atinalılar, Pers kölesi olmaktansa savaşarak ölmeyi tercih ettiler. Atina için 10.000 kişilik bir ordu hazırlatıldı ve Miltiades’in emrine verildi.

Miltiades, Perslerin zayıf ve güçlü olan tüm yanlarını iyi biliyordu. Onun sevk ve idaresindeki ordu Marathon ovasına geldiğinde, fark ettikleri ilk şey Pers ordusunun sayıca üstün olduğuydu. Persler, Atinalıların neredeyse iki katından fazlaydı. Sadece sayısal anlamda değil aynı zamanda Persler, teçhizat olarak da Atinalılardan üstündüler. Çok sayıda okçu birliği Atina ordusu için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Ayrıca Pers ordusunun en önemli silahı atlı süvarileriydi. Atina ordusu ile Pers ordusu kağıt üzerinde kıyaslandığında, Pers ordusunun ezici üstünlüğü hemen dikkat çekmekteydi. Lakin Miltiades’in Pers ordusuna karşı bir avantajı vardı o da araziyi çok iyi tanıyor olmasıydı. Eskiçağ’da, zira bu Ortaçağ için de geçerli, bu tarz sayısal farkların olduğu harplerde arazi kullanımı oldukça önemlidir. Atina ordusu da güçlü Pers ordusu karşısında araziyi etkili şekilde kullanmayı seçmişti. Atina’ya çıkacak olan dar vadilerin hemen hepsi, Hellen askerleri tarafından tutulmuştu. Bu durum daha sonra Thermophilae muharebesinde göreceğimiz savunma ve vadinin tutulmasının bir benzeriydi. Pers komutanı Datis, ilk etapta Atina ordusuna karşı muazzam bir ok saldırı başlattı. Buna karşı Atina ordusu kalkanlarıyla kendilerini kapatmış ve falanks düzeni almıştı. Gökyüzünü karartacak şekilde yapılan bu ok saldırısından, Atina ordusu neredeyse kayıpsız çıkmıştı.

Sonrasında ise Datis’e tek seçenek kalmıştı. Piyadeleri hazırladı ve Atina ordusunun üzerine doğru ilerledi. Artık iki taraf için de göğüs göğüse bir çarpışma söz konusuydu. Atina ordusu sayısal olarak dezavantajlı olsa da kullandıkları «hoplon» adı verilen kalkanlar ve boyları iki metreyi bulan mızraklar sayesinde hem manevra anlamında hem de sürat anlamında avantajlıydılar. Özellikle kullandıkları kalkanlar, sadece bir savunma silahı değil aynı zamanda bir saldırı silahı gibiydi. Böylece hafif Pers piyadeleri de Atina ordusu karşısında etkili olamadı. Bu sebeple general Datis, elindeki en güçlü seçeceği ileri sürdü. Bunlar «ölümsüzler» olarak adlandırılan, yüzleri gözükmeyen ağır Pers piyadeleriydi. Ölümsüzler, tabiri caizse adeta birer ölüm makinalarıydı. Miltiades ise Datis’in bu hamlesi karşısında tekrar taktik değiştirmek zorunda kaldı. Atina ordusu araziyi çok iyi kullansa da sayısal anlamda yine de dezavantajlıydı. Miltiades, ağır Pers piyadelerinin Atina ordusunu ortadan deleceğini tahmin ediyordu. Miltiades’in taktik dehası burada orta çıkıyordu. Atina ordusunun ortada kalan kısmını zayıflattı. Atina’nın merkez kuvvetlerini Themistokles ve Aristeides komuta ederken güçlendirilen sağ ve sol kanatları Kallimakhos idare ediyordu. Bu kanatlarda Atinalılar dışında onlara destek için gelen Platealı askerler de vardı. Sonraki adımı ise savunduğu dar boğazı terk edip Pers ordusunun üzerine doğru ilerlemek oldu. Çünkü eğer o dar boğazda kalmaya devam ederse Pers ordusu ortadan saldırdığı vakit, sağ ve sol kanattaki ağır falanksları hareket ettiremeyecekti; dar boğaz onun manevra kabiliyetini kısıtlayacaktı. Ordusunu ilerletti ve araziye yaydı.

Böylece artık Atina falanksları, manevra kabiliyetine sahipti. Herodotos’un aktardığına göre ,ki onun «Historia» adlı eseri, elimizde başka kaynaklar olsa da, bu savaş için kullanabileceğimiz tek birincil kaynaktır, Hellen ordusu Pers ordusuna karşı, koşarak hücuma geçmişti. Bu durum aslında falanks düzeninde yeri olmayan bir hareketti. Çünkü ordunun koşarak hücuma kalkması demek, falanks nizamının bozulması demekti. Esasen burada Hellen birlikleri, Pers ordusunda bulunan okçuların en etkili menzili olan 200 metrelik mesafeyi koşmuştu. Böylece ok atışlarına karşı en az zaiyatı vereceklerdi.

Merkezdeki falanks birlikleri koşuyor ve ardından tekrar falanks düzeni alarak çarpışmaya hazır hale geliyorlardı. Pers birlikleriyle zayıf Atina merkez birlikleri çarpışmaya başladıktan kısa bir süre sonra, Atina’nın merkez birlikleri Persler tarafından itilmeye başlıyordu. Ortadaki birlikler yavaş yavaş Perslerce eziliyordu. Ortada tam bir can pazarı vardı. Lakin bu aslında Miltiades’in taktik dehasının bir parçasıydı çünkü o Pers ordusunu iyi tanıyordu.

Şöyle ki, Pers ordusu her zaman en güçlü birliklerini ortaya koyar, kanatları ise daha zayıf kalırdı. Çünkü Persler kanatlara süvari desteği verdiğinden bu zayıf tarafı bertaraf edebiliyorlardı. Fakat o gün o coğrafyada, Pers süvarileri etkili şekilde kullanılamıyordu. Merkezde Pers ordusu Atina birliklerini bastırırken sağ ve sol kanada Miltiades tarafından yerleştirilen güçlü falankslar, Perslere karşı ezici bir üstünlük kuruyordu. Tam bu sırada geri itilmekte olan merkezi Atina birlikleri son bir hücuma daha kalktılar. Böylece Perslerin merkeze doğru ilerlemesi bir an için durdurulmuş oldu. Pers ordusuna üstün gelen sağ ve sol kanatlar da merkeze doğru yaklaştı ve Pers birlikleri «V» diye tabir edeceğimiz bir kıskaca alınarak, Atina birliklerince ezilmeye başlandı.

Bu taktik, Türklerle özdeş olarak bilinen hilal taktiğinin ya da kurt kapanı taktiğinin ta kendisiydi ve M.Ö. 490’da Hellen komutan Miltiades tarafından kullanılıyordu. Artık savaş Atina lehine dönmüştü ve meydanda adeta bir Pers kıyımı yaşanıyordu. Persler, manevra kabiliyetlerini tümüyle yitirmişlerdi zira üç yandan da Atinalılarca sıkıştırılıyorlardı. Aktarılanlara göre o gün 6000 civarında Pers askeri ölürken 200’e yakın Atinalı asker hayatını kaybetmişti. Bu savaşta ölen Atinalılar arasında, Atina’nın «polemarkhos’u» Kallimakhos da vardı. Çarpışmada ezilen Pers ordusu sahile doğru geri çekilmeye başlamıştı.

Atinalıların amacı onları geldikleri yere geri göndermekti. Bir süre daha sahil kısmında çarpışmalar devam etti. Kaçmaya çalışan Perslere saldıran Atinalılar, Perslere ait olan yedi gemiye de el koymuştu. Fakat kaçmaya çalışan Pers donanması, sanıldığı gibi Asya’ya değil, doğrudan Atina’ya doğru yelken açmıştı. Miltiades,, Marathon’da kazanılan zaferi Atina’ya bildirmesi için bir asker görevlendirmişti. Pheidippides isimli bu asker Atina ve Marathon arasındaki 40 km’lik mesafeyi koşarak katetmiş ve Atina’ya varınca Yunanca zafer anlamına gelen «nike» kelimesini haykırdıktan sonra düşmüş ve ölmüştür. Bu sebeple günümüzde hala maraton koşusu olarak adlandırılan koşular 40 km’dir. Bu Eskiçağ’dan günümüze kalan bir mirastır. Fakat Miltiades muharebeyi kazanmış olsa da, savaşı kazanıp kazanmadığından henüz emin değildi. Bu nedenle gönderdiği ulak Pheidippides’in ardından, muharebeden henüz çıkmış olan yorgun ordusunu da Atina’ya doğru hareket ettirmişti. 600 gemiden oluşan Pers donanması Atina kıyılarına vardığında, surlarda Miltiades ve ordusunu gören gören Datis, amfibik bir çıkartma yapmaktan ve tekrar onlarla çarpışmaktan çekinmiş ve donanmaya geri çekilme emri vermişti. Böylece Atinalılar, tarihe geçecek bir özgürlük mücadelesinden galip ayrılırken, aslında çok uzun süre daha sıcak çarpışmalar yaşayacakları ezeli düşmanlarına karşı sadece ilk zaferlerini kazanmışlardı. Bu zafer aynı zamanda Pers ve Hellen mücadelesinde, Hellenler adına ciddi bir motivasyon sebebiydi. Çünkü artık Perslerin mağlup edilebilir olduklarını biliyorlardı.