Bayılıyorum bizim buralara. Her gün macera. Geçen hafta boğazın ortasında 225 metreli koskoca gemi, bir yalıya çarptı. Hem de göbekten çarptı. Görüntüleri izledik. Maddi durumu yerinde genç kardeşlerimiz, ecnebi arkadaşlarıyla tekneyle dolaşırken “Ohmaygad” şeklinde nidalar eşliğinde 225 metrelik gemi haşırt tu dı bilekbord. Tarihimize tam ortadan geçti… Boğazda gemi kazası bol olur, bilen bilir. Yıllar boyu yalı olsun, kafe olsun, sahil olsun gemiler çarptı durdu. Bunu biliyoruz, ama engelleyemiyoruz. Fıtrat ve çok güçlü bir ülke olmamızı çekemeyenlerin işi diye düşünüyorum.

Gaipten sesler duyan enteresan bir köşe yazarı var. O da geçen hafta “Vay efendim bu dizi tanıtımı ikinci Gezi şeysi” diye kendinden geçti. Adama öncesinden mesaj atmışlar, kafalamışlar. Adamcağız da mevzuya uzak, zaten onun ekibi ağaçlarla konuşanlar, Almanya’da televizyon kanalı önünden canlı yayın yapanlar, GTA adlı oyunun eski versiyonundaki oyun şifrelerini “Darbe şifresi” olarak gören tayfa. Şimdi yumurtaların hepsini de aynı kefeye koyamayız ama işte bu ekip sürekli büyük oyunu görüyor. Kimin arkasında kim olduğunu biliyor, üstelik bu ekip iktidarla da çok iyi anlaşıyor ama bu öngörülerini ne yazık ki bir türlü engelleyemiyor. Bari iktidar yardımcı olsun bu arkadaşlara biraz. Neyse.

Medya demişken, artık ülkedeki medyanın yüzde 90’ı havuza bağlandı. Havuz artık neredeyse skuba dalış antrenmanlarının yapılabileceği bir derinliğe ulaştı. Medyanın amiral gemisi ve himayesindeki kanallar, devletten alınan iki yıl ödemesiz krediyle el değiştirdi. E çok güzel fikirler bunlar. Kimse bizi sevmiyorsa, biz de kendimizi kendimize sevdiririz, olur biter değil mi?

Şu iki gündür de Suriye ve çevresi iyice karıştı. Açıklamalar birbirini yalanlıyor. Birisi diyor ki “Orada kimyasal kullanıldı”, bizimkiler diyor ki “Ne kullanılırsa kullanılsın, can kaybı var”, öteki diyor ki “Kimyasalları falanca kullandı”, öbürü diyor ki daha araştırma ekibi araştırma yapamadı, kesin bir şey diyemeyiz. Olan yine ölenlere oluyor. Filler ortalıkta şov yapacak, ülkeler başka ülkelerin işine gücüne bulaşacak diye çoluk çocuk hayatlarını kaybediyor. Herkes tuttuğunu etkisiz hale getiriyor. Zaten bu işin kazananları hiçbir zaman kaybetmiyor. Silah satışları tüm dünyada artıyor.

Ortadaki büyüz denizi geç, orada da bir enteresan abi var. O da gak guk konuşuyor, zaten dünyanın diğer tarafında tombul bir çekik gözlü var, o iyice balataları sıyırmış. Yukarda ise KGB’nin gülü ayılara binen reyis var. Onun da sağı solu belli değil. Bir yerden yandaki ülkelere tebelleş oluyor, bir yandan bize füze savunma sistemi satmaya çalışıyor. Çernobil’i yapan ekibin son icraatı Akkuyu’da 3. kez törenlerle açılıyor.

Kuraklı filan geliyor ama bunlarla şimdi kimseleri darlamayalım. Kuraklık gelince zaten esas kıyamet o zaman kopacak…

Biraz aşağılara inelim. Suud ortamları ise yeni bir proje prens peşinde. Ülke artık halkının suyunu emmek için kullanılması gereken araçları yeniden tanımlıyor. Bir özgürlük havası hakim. Hakim dediğim de kadınların araba kullanmasına daha var ama olsun. Yeni prens Avrupa turnesinde esiyor. Şeklini şemalini de değiştiriyor. Batının en sevdiği yeni gözdesi gibi bir şey bu. Hem de eğitimli, yabancı dili var, genel kültürü var. Bakalım dünyanın kaynayan çorba kazanı bölgede yeni bir “Atanmış” yönetici kartları nasıl dağıtacak…

Suudi prens denince benim aklıma hep Beyrut Refik Hariri Uluslararası Havalimanı’nda iki ton uyuşturucuyla (captagon) dolu uçağın sahibi Suudi prens geliyor. Abdül Muhsin Bin Welid Bin Abdülaziz, özel uçağına zulalamış hapları nereye gidiyor belli değil. Gidemiyor tabii, paketlemişler. Ama ilginç bir detay bu hapları bölgedeki radikal gruplar çok seviyor. Mesela en çok da IŞID kullanıyor bu hapları…

Bir de Riyanna’yla gönül eğlendiren Suudi prens vardı, onun da yediği önünde yemediği beri tarafında zaten. Herkesin hayatına kimse karışamaz.

Sizi seviyoree, baaay!