İzmir yoğun göçe bağlı hızla artan kentleşmeye rağmen tarım kenti olma iddiasını hãlâ sürdürüyor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, “Tarım sadece geçmişimiz değil, aynı zamanda geleceğimizdir” diyor.

Tarım geleceğimiz ileriye taşımalıyız

Yaşar AYDIN

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Tunç Soyer, Seferihisar Belediyesi’nde başladığı kırsal kalkınma ve tarım mücadelesini büyükşehirde de sürdürüyor. Üretimden markalaşmaya, kooperatiflerden Ar-Ge hizmetlerine neredeyse her alanda onlarca proje başladı ya da başlamak üzere. Başkan Soyer, bu projeleri ülkenin geleceği olarak nitelerken aynı zamanda merkezi hükümete “yol gösterici, ilham verici olsun” istiyor. Tunç Soyer’le tarımı ve İzmir Büyükşehir Belediye’sinin bu alanda yaptıklarını ve yapacaklarını konuştuk.

Soyer, şunları anlattı:


PLANLAMA OLMADAN OLMAZ

2013 yılında biz ilk kez tohum takas şenliği yaparken yerli tohumun muazzam bir hazine olduğunu biliyorduk. Tarım, yanlış politikalardan dolayı kaybolmaya yüz tutmuş hazine. Köyler bu hazinenin ev sahibi. Hani yasayla bir gecede 16 bin mahalleye dönüştürülen köyler. Geleceğin köyleri diye başlattığımız bu harekette Teos Antik Kenti Senato Binası’nda yüzlerce muhtarı topladık. Ve dedik ki "Bu köyleri kapatmayın." Köyler tüzel kişiliklerini korusunlar. Köy köktür, gelenektir, aynı zamanda gelecektir. O günden bu yana tarım sürekli kan kaybediyor. Dışa bağımlı hale geliyor. İnsanlarımız üretimden uzaklaştı. Bu yaşanılan süreç mutlaka hatırda kalmalı.

Bu topraklarda tarım çok büyük bir ekonomiydi; fakat birincisi planlama yapmayarak ikicisi de sadece büyük şirketlerin endüstriyel tarım yapmasını teşvik ederek iki büyük hata yapıldı. Küçük üretici yok edildi. Buna seyirci kalmak istemedik. Bu yaşanılan bir kader değil, bir mecburiyet hiç değil. Başka bir tarım mümkün. Bunu anlatmaya bu fikri hayata geçirmeye çalıştık. Başka tarım; özünde kuraklık ve yoksullukla mücadele etme anlamına geliyor bizim için. Küçük üreticiyi ürettiği yerde üretmeye devam ettirmek var. Ancak onların ekmeğini büyüterek tarımı büyütebiliriz. Birincisi köyden kente göçün önüne geçebilirsiniz. Kentleri rahatlatıyorsunuz. İkincisi kentliye gıda güvenliği sağlamış oluyorsunuz. Küçük üretici biyo çeşitliliği çoğalttığı için kentli çok daha sağlıklı ve çeşitli ürünlerle buluşuyor. Son olarak kamu olarak varlığınız fiyat politikasında dengeyi yaratıyor. Öyle polisiye tedbirler almaya gerek duymadan hem de...
Tarım alanında

BİZ NE YAPIYORUZ?

Bizim yaptığımız en temel şey planlama. Bunu da Tarım Geliştirme Merkezi ile yapıyoruz. Üreticiye iki ayaklı danışmanlık hizmeti veriyoruz. Birincisi birlikte ne üretmesi gerektiğine karar veriyoruz. Toprak analizi, rüzgârın yönü, yağmur, tüm bunları hesaplıyoruz. Sonra “sen burada saz çavdarı ekmelisin” diyoruz. Satabileceği fiyatı bile söylüyoruz. O fiyattan satamazsa belediye olarak alma taahhüdünde bulunuyoruz. Ayrıca diyoruz ki “zeytinyağın kaliteliyse biz sana ambalaj tasarlar patentini alırız” diyoruz. Küçük üreticiyi ihracatçı tarım firmalarıyla eşitliyoruz. Sadece alım garantisi değil satış garantisi de vermiş oluyoruz. Çünkü ancak böyle olursa dökme ürün mantığından üretici uzaklaşır, kaliteli ürününün sıradan ürün olarak satılmasının önüne geçilebilinir. Önce planlama yapıyoruz.

İkincisi planlamayı ürün bazında yaptık. Beş ürün tespit ettik. Tamamen yerli ırktan oluşan mera hayvancılığı, zeytin ve zeytinyağı, hububat, az sulama gerektiren meyve ağaçları ve kıyı balıkçılığı. Bu beş ürün uluslararası rekabet gücüne sahip. Dünyaya kafa tutabiliriz. Üstelik bunların tamamı düşük sulama gerektiren ürünler. Yani hem kuraklıkla hem de yoksullukla mücadele etmiş oluyorsunuz.

DÜNYAMIZ İÇİN KURAKLIK EN TEMEL SORUN

Anadolu’da öylesine bir kuraklık derdi var ki, bizim yeraltı suları seviyemiz olağanüstü aşağılara çekilmiş durumda. Öyle “bu sene çok yağmur yağdı, kuraklık tehdidi kalktı” denilecek bir noktayı çoktan geçtik. Örneğin Konya’da da yeni obruklar açılmış. Obrukların sayısı da derinliği de artıyor. Su çekiliyor. Kısacası bizim kuraklık ve yoksullukla mücadele ederken neyi destekleyeceğimizin adını koymamız lazım. Bir örnek daha vereyim; Türkiye’de silajlık mısır ekiliyor. 2019’da 25 milyon ton üretmişiz. 4 milyon ton patates üretmişiz. 25 milyon ton silajlık mısır üretmemiz ne demek? Silajlık mısır sadece büyükbaş hayvan yemi olarak kullanılıyor. Ancak acayip su tüketen vahşi sulama ile büyüyen bir mısır. Bir fidanı için 84 litre su tüketiyorsunuz. Biz Ödemiş’te haziran ayında saz çavdarı hasadı yaptık. Saz çavdarı büyükbaş hayvan yemi; 1 buçuk, 2 metre başağı var ve bir damla sulama yapmadık. Kendi doğal yağış rejimiyle büyüdü. Toprağın kendi ürünü hayvanını besliyor ama biz bunları terk etmişiz. Birincisi ürün planlaması yapmaya devam edeceğiz.

BİZ TEKRAR ÜRETİCİYLE TOPRAĞA YÖNELDİK

İkincisi vatandaşı üretim yapması için teşvik edeceğiz. Mesela yem vermeye devam edeceğiz. Doğumdan sonra yem ihtiyacı var, onu veriyoruz. Arıcılıkta kovan desteği veriyoruz. Sütçülükte tank desteği veriyoruz. Gübre desteği veriyoruz. 2 atık bertaraf tesisi yaptık her birinden 800 ton, bin ton gübre çıkarıp üreticiye veriyoruz. Kısacası ürün yetiştirebilmesi için temel maliyetleri aşağı çekecek destekler sağlıyoruz. Ürün dönüştürmeye çalışıyoruz. Tarım ürünü olarak bırakmayıp bir sanayi ürünü haline dönüştürecek, işleyecek ve katma değerini büyütecek çözümler içindeyiz. Bayındır’da 100 milyon liralık bir süt işleme tesisi yapıyoruz. Burada günde yaklaşık 100 ton süt işleyeceğiz. Mozeralladan değişik birtakım peynir ürünlerini işleyecek bir sistem kuruyoruz. Bu toprakların en kadim canlılarından biri manda. İşlemişler, İtalyan mozerallası diye tüm dünyaya satıyorlar. Şimdi biz tekrar bunu çoğaltıyoruz. Tüm üretimleri İzmirli adıyla yapacağız.

Üreticinin kendi kadim bilgisine eklenecek yeni bilgiye ihtiyacı var. Bu eğitim bile verilmiyor. O nedenle bir tarım lisesi kuruyoruz. Üreticiye doğrudan eğitim verecek; oranın vatandaşının, köylüsünün bilerek üretim yapmasını sağlayacak bir eğitimin peşindeyiz. Bir de bir üniversite girişimimiz var. Bir vakıfla ortak tarım teknoloji üniversitesi kurmayı planlıyoruz. Ayakları yere basan, sürdürülebilir bir proje inşa etmeye çalışıyoruz.

İLHAM VERMEYİ AMAÇLIYORUZ

İzmir sadece İzmir’den ibaret değil, 10 milyonluk bir nüfus. Aydın, Manisa’da ve buralarda kazancın büyük kısmı tarımdan sağlanıyor. Bizim iddiamız elbette ki ülkedeki tarım meselesini çözmek değil. Merkezi otoritenin bir yol haritası olmalı. Ama biz onlara ilham verecek, onlara doğru çözümlerin ne olduğunu gösterecek uygulamalar yapmak peşindeyiz.

Bir yasa var ya Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 1’i tarımı desteklemek için ayrılacak diye. İzmir’in yüzdesi çok daha yüksek. Çünkü tam da böyle olmak zorunda.

CHP’nin yerelde iktidar olduğu 11 büyük şehrin sadece ikisi tarım kenti değil. Onun dışında 9 büyük kent, tarım kenti. Mersin, Adana, Antalya, Tekirdağ… Dolayısıyla her birimizin kentinde uyguladığı tarım politikaları, CHP’nin iktidar olduğunda uygulayacağı politikalara ilham verecek. O nedenle de ortaya çok güzel, geniş perspektiften değerlendirilen tarım politikaları çıkacak.

Yaklaşık iki sene önce öneride bulunmuştum. İstanbul ve Ankara’ya siz tüketici biz üreticiyiz dedim. Aramızda öyle bir koordinasyon kuralım. Bu böyle olursa çok daha bütüncül sonuç elde ederiz.