Türkiye’de tarım işçiliğinin en yoğun olduğu nisan-eylül arası dönemin tam da ortasındayız. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin 2018’de açıkladığı verilere göre kadınlar tarımdaki en önemli istihdam unsuru. Örneğin; geçtiğimiz yıl Haziran ayında tarımda çalışan 5 milyon 624 bin kişinin yüzde 45.8’ini kadınlar oluşturmuş. Kadın çiftçiler günde ortalama 16-17 saat çalışırken en önemli sorunlardan biri de kayıt […]

Tarım işçisi kadınların yüzde 90’ı kayıt dışı çalışıyor: Feministin çantasında tohumları ekenler var

Türkiye’de tarım işçiliğinin en yoğun olduğu nisan-eylül arası dönemin tam da ortasındayız. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin 2018’de açıkladığı verilere göre kadınlar tarımdaki en önemli istihdam unsuru.

Örneğin; geçtiğimiz yıl Haziran ayında tarımda çalışan 5 milyon 624 bin kişinin yüzde 45.8’ini kadınlar oluşturmuş. Kadın çiftçiler günde ortalama 16-17 saat çalışırken en önemli sorunlardan biri de kayıt dışılık ve güvencesizlik. Tarımdaki kadınların yüzde 78.3’ü ücretsiz aile işçisi konumundayken, yüzde 90.8’i kayıt dışı çalışıyor ve sosyal güvenlik kapsamının dışında. Bunun yanında, tarımla uğraşan ailelerde kadınlar, hem tarımsal faaliyetleri hem de ev içi işleri üstlenmiş durumda.

Toprak, bir üretim aracının ötesinde, toplumsal ve kültürel ilişkilerin kurulduğu, kısacası yaşamın şekillendiği bir alan. Bu sadece gıda üreticileri için değil, tüketiciler için de geçerli elbette. Bu noktada, tarımda piyasanın değil üreten halkın egemenliğini hedefleyen “gıda egemenliği” kavramı, gıda üretiminde büyük ölçekli tarım şirketlerinin hakimiyetine, piyasa yanlısı düzenlemelere ve neoliberal politikalara karşı alternatif bir perspektif sunuyor. Gıda, toprak, su ve diğer kaynakların birer metaya indirgenerek talan edilmesine karşı, gıdayı üreten ve ona ihtiyaç duyan halk için sağlıklı gıda üretimine ve üretici-tüketici arasındaki ilişkinin eşit, adil ve özgür koşullarda gerçekleşeceği bir sistem için mücadeleye işaret ediyor.

Elbette bu mücadele, amacı gıda ve yaşamın yeniden özgürleşmesi olan toplumsal bir dönüşüm sürecine; yani bir gıda egemenliği hareketine işaret ediyor. Gıda egemenliği perspektifi ile feminist mücadeleyi kesiştiren La via campesina [Çiftçilerin Yolu] üyesi kadınlar, şiddete karşı, cinsiyetçiliğe karşı, bedenlerinin ve hayatlarının sömürülmesine karşı mücadeleyi; toprağın, suyun, doğanın sömürüsüne karşı mücadele ile birleştiriyor. Mücadelelerini “halkçı köylü feminizmi” olarak kavramsallaştırıyorlar. İfade ettikleri en önemli şeylerden biri kapitalizmin ve neoliberal uygulamaların, kadınların hayatlarını kuşatan şiddet, eşitsizlik, cinsiyetçilik ve yoksulluğu derinleştirdiği ve dolayısıyla mücadelelerinin kaçınılmaz olarak antikapitalist ve antipatriyarkal olduğu.

Feministin çantasında bu hafta, yaşama kaynak olan ve yaşamı şekillendiren toprağı işleyen gıda üreticisi kadınların mücadele perspektifine kısaca değinmeye çalıştık. Bunu çantamızdan fırlattığımız bir tohum olarak düşünüyoruz ve önümüzdeki haftalarda bu konuda çok daha kapsamlı tartışmaları ve deneyimleri sayfamıza taşımayı umut ediyoruz.