Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Dünyayı sarsan küresel salgınla birlikte dilimize yeni terimler, kavramlar giriyor. Daha önce bilmediğimiz ya da az duyduğumuz kimi sözcüklerle karşılaşmaya başladık. Bu sözcüklerden biri de “bulaş”.

“Bulaşmak” eyleminden ad olarak türetilmiş bir sözcük bu. İlk bakışta sanki “bulaşma” denecekmiş de sözcüğün son hecesi düşmüş gibi bir izlenim uyandırıyor. Sözcüğün TDK ve Dil Derneği’nin sözlüklerinde yer almaması da bu kanıyı güçlendiriyor. Ancak hekimlik terimi olarak özellikle mikrobiyoloji dalında sanıldığından fazla kullanıldığını biliyoruz. Nitekim Türk Tabipleri Birliği’nin oluşturduğu “Covid-19 İzleme Grubu”nun açıklamalarında da “bulaş” terimi sık sık geçiyor. Hatta KKTC’deki hekimler arasında bile aynı sözcüğün dolaşımda olduğunu söyleyebilirim.

Önceleri dar bir alanda kullanılan “bulaş”, koronavirüs salgınıyla daha görünür duruma geldi. Ama sözcüğü dilbilgisi açısından eleştirenler de az değil. Hatta “Türkçeye tıpçıların bulaştırdığı bir virüs” olduğunu söyleyenler bile var! Oysa tıp literatürüne salgından çok önce girmiş bir terim bu…

★ ★ ★

Fransa’da yaşayan yazar, ozan ve çevirmen arkadaşımız Aytekin Karaçoban da “bulaş”a ısınamayanlardan. Gönderdiği mektupta, başka bir öneride bulunuyor:

“Sevgili ağabey, bir süredir gazetelerde ‘virüs’ sözcüğüne karşılık olarak ‘bulaş’ sözcüğünün kullanıldığına tanık oluyorum. Bu sözcüğe Türkçe karşılık aranması elbette önemli bir aşamadır. Ancak bu kullanım, ‘bulaşmak’ eyleminin emir kipindeki ‘bulaş’ ile karıştırılma tehlikesini taşımaktadır. Bunun için ben bir süredir ‘bulaşkı’ sözcüğünü kullanıyorum. Nasıl ki boyuna atılan şey için atkı, etkileyen şey için etki, dışarı atılan şey için dışkı diyorsak, bulaşan şey olarak da virüs sözcüğüne ‘bulaşkı’ demenin doğru olacağını düşünüyorum. Ne dersin?”

Öncelikle bu sözcüğün “virüs” karşılığı değil “bulaşma” yerine kullanıldığını belirtelim. Terim, mikroorganizmaların bir canlıdan başka bir canlıya geçmesini tanımlıyor. Yani bakteri, virüs, parazit, mantar vb. hastalık etkenlerinden birinin ötekine bulaşma durumu sözkonusu.

Türkçede eylemden ad türetilirken genellikle “-i, -ı / -im, -ım / -me, -ma” ekleri kullanılır. O nedenle bulaş yerine “bulaşı, bulaşım, bulaşma” ya da Aytekin Karaçobanın önerdiği gibi “bulaşkı” sözcüklerinin daha doğru olacağını söylüyor kimi arkadaşlarımız.

Tersini savunanlar ise “bulaşmanın çok geniş bir kavramken bulaşın daha dar anlamlı bir terim olduğunu belirterek dilimizde benzer yapıda “uğraş”, “savaş” gibi sözcükler bulunduğunu anımsatıyor.

★ ★ ★

Konuya dilbilim açısından yaklaşan Fransızca öğretmeni, yazar ve çevirmen Prof. Dr. Ali Demir ise sözcüklerin süreç içinde yeni anlam yükleri kazandığını belirterek şöyle diyor:

“Dilbilimin bakış açısı şöyledir: Her yeni sözcük kullanıla kullanıla anlam yüküyle donanır. Aynı sözcük başka alanlarda da kullanılarak terim niteliği kazanır ve anlam alanını genişletir. Her yabancı sözcük ödünç alınmıştır. Dilbilimsel yaklaşım ve tutarlılık, ödünç sözcüklerin yerine Türkçe çekim ve yapım ekleriyle yeni sözcükler bulmak, alınanları da kendi dillerine geri vermektir. Türkçe, ünlü ve ünsüz uyumuyla kendi içinde tutarlı bir dildir. Bunun içine yabancı sözcükler girdiğinde ister istemez dil sayrılaşır. Bir örnek: Türkçenin sesbilimine ilişkin bir çalışma yapacaksınız, yabancı sözcükler araya girdiğinde, aynı anda ses uyumu bozulur ve dilin yürek çarpıntıları başlar...”

★ ★ ★

Terimler gündelik dilin sözcüklerinden ayrı nitelik taşır. Bir bilim, sanat, meslek dalıyla ilgili özel bir kavramı anlatırlar. Kullanım alanları o yüzden daha sınırlıdır.

“Bulaş”ın genel sözlüklerde yer almaması, onun tıp terimi olarak kullanılmasına engel değil.

Sözcükler biraz da işlevleriyle kendilerini var ediyor.