Google Play Store
App Store

Veli-Der Başkanı Yılmaz ile laik, demokratik eğitim mücadelesini konuştuk. Yılmaz, iktidarın gericilik ve piyasalaştırma doğrultusunda ilerlediğini belirtti. Kürsü konuşmalarından yapılan muhalefeti eleştiren Veli-Der Başkanı Yılmaz, bütünlüklü bir mücadelenin gerekli olduğuna dikkat çekti.

Tasarruf dediğiniz eğitimden olmaz!
Fotoğraf: Veli-Der

Öncü DURMUŞ

Tarikat ve cemaat ağlarıyla yaşam alanlarına saldıran, konser ile festivalleri yasaklayan, şeriat ve hilafet çağrılarını palazlandıran, HÜDAPAR ve Yeniden Refah gibi gerici partileri Meclis’e sokan iktidar, eğitim alanını da bütünüyle gerici politikalarla çevreledi. 4+4+4 sisteminden ÇEDES projesine, MESEM’lerden imam hatipleşmeye ve gerici müfredat değişikliklerine kadar eğitim alanının tamamında rejimin gerici unsurları tahkim edilmeye çalışılıyor.

Buna karşı laiklik mücadelesini bırakmayan, bulunduğu her alanda rejime karşı itirazını yükselten, gericileştirilen eğitim modeline karşı bilimsel ve laik eğitimden yana olan bütün kesimler de mücadeleyi sürdürüyor. Laik ve bilimsel eğitim talebiyle kurulan Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Genel Başkanı Ömer Yılmaz ile iktidarın gerici politikalarını, mücadele yöntemlerini ve toplumsal muhalefetin laiklik talebi karşısındaki pozisyonunu konuştuk.

İktidarın gerici politikalarının en başında eğitim geliyor. Siz Öğrenci Veli Derneği olarak, iktidarın tarikat cemaat ağlarıyla, müfredat değişiklikleri ile uyguladığı bu politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Öğrenci Veli Derneği’mizin, kuruluşumuzun temel gerekçelerinin başında laik, bilimsel eğitim hakkı geliyor. 2012’de 4+4+4 yasasının çıkarıldığı günlerde İstanbul Kartal’ın en eski, tarihi okullarından olan Öğretmen Zekeriya Güçer İlköğretim Okulu velilerinin, mahallelinin, öğretmenlerin itirazlarına rağmen zorla imam hatipleştirme yapılmasına karşı “Okuluma Dokunma” diyerek başlattığımız mücadelemizi Öğrenci Veli Derneği’ne dönüştürmüştük. Bir okulda başlattığımız mücadele İstanbul’da çok sayıda ilçeye ve ülkenin her yerine yayıldı. Daha o günlerde yaşadıklarımızdan gördük ki çocuklarımızın laik, bilimsel eğitim hakkı için, geleceği için biz veliler el ele vermek ve örgütlenmek zorundayız. O günlerde AKP’li bir milletvekili “Bu yasa ile elimize tarihi bir fırsat geçti. Tüm okulları imam hatipleştirme fırsatı geçti.” cümlesini kurmuştu. 2012’den bugüne geldiğimizde o cümle gerçek oldu. Müfredat değişikliklerinden, okullaşma politikasına, seçmeli adıyla sayıları arttırılan zorunlu din derslerinden, protokoller, iş birlikleri eliyle okul öncesinden yükseköğretime eğitimdeki tarikat kuşatmasına tüm okullar imam hatip okulları haline getirildi. 4+4+4 yasası ve sonrasında atılan adımlar 1739 Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre imam hatip okullarını, din görevlisi yetiştirme amaçlı kurulan okullar olarak düzenlemişti. Ancak; bu kanunu da yok sayacak şekilde 2012’den bugüne geldiğimiz süreç tüm okulların imam hatipleştirilmesi ile sonuçlandı.

Diğer taraftan eğitim kurumlarının yapısal ve işlevsel yetersizlikler başta olmak üzere birçok sorundan kaynaklı eğitimin niteliğinin bozulması sonucu velilerin bir kısmının özel okullara yönlendirilmesi ile özelleştirme politikaları geliştirmesidir. Açıkçası son 22 yılda eğitimi iki argüman üzerinden daha çok tarif edebiliriz. Birincisi eğitimin gericileştirilmesi, ikincisi ise piyasalaştırılmasıdır.

Ömer Yılmaz
Veli-Der Genel Başkanı

Siyasetin üst perdesine kurulan bu politikaların günlük hayattaki karşılıkları hakkında ne söylemek istersiniz? Siz okullarda nelerle karşılaşıyorsunuz? Halkın bu politikalara tepkileri neler?

Okullarda iktidara oy veren seçmenler de, farklı partilere oy veren seçmenler de vardı. Ülkemizin yarısından fazlasının asgari ücretle yaşadığı gerçeği üzerinden tüm veliler çocukları için kamusal ve bilimsel eğitim istiyordu çünkü veliler için çocuklarının gelecek yaşantılarının değişebilmesinin, yoksulluğun bir kader gibi anne-babadan çocuğa geçmemesinin tek yolu eğitimdi. Ayrımsız tüm veliler eğitim hakkına ortak yerden bakıyor. Örneğin Kartal’da Öğretmen Selma Akay Ortaokulu’nun olduğu mahalle iktidara yoğun olarak oy veren mahallelerden biriydi. Mahalledeki tek ortaokul imam hatip yapılıyordu. Mahalledeki çocuklara başka bir “seçenek” bırakılmıyordu. Okul velileri ile birlikte düzenlediğimiz imza kampanyasında velilerinin tamamına yakını okulun imam hatip olmaması için imza verdi. Günlerce ilçe milli eğitim, il milli eğitim önünde birlikte eylemler yaptık. Şunu diyordu veliler; “Bizim ücretsiz ulaşabildiğimiz tek eğitim din eğitimi. Her mahallede çok sayıda cami, Kuran kursu vb. yerler var. Biz çocuklarımız için din dersleri ağırlıklı değil, matematik, Türkçe, fen ağırlıklı bir eğitim istiyoruz. Çocuklarımız doktor, öğretmen, mühendis olmak istiyorlar ve bu hayallerinin gerçek olması, ancak imam hatip olmayan bir okulda eğitim alması ile mümkün”

İl/ilçe milli eğitim müdürlerinin en büyük tepkisi ise iktidara oy veren velilere yönelik oluyordu. ‘Siz nasıl böyle düşünürsünüz’, ‘imam hatibe nasıl tepki gösterirsiniz’ minvalinde cümleler kuruyorlardı. Bu sorular karşısında ise velilerin ortak cevabı; ‘Tüm okulları imam hatibe dönüştüreceğiz’ cümlesini kuran AKP’li milletvekili torununu imam hatibe değil de neden koleje gönderiyor’ Parası olanın, milletvekili, bakan, bürokrat vb. olanın çocukları ancak onlara göre bilimsel eğitimi hak ediyordu.

Beşiktaş İsmail Tarman Ortaokulu’ndaki veliler, arkadaşlarımız mahalleli üç bine yakın gündür hala direniyorlar. Yıllardır süren eylemlere, kazanılmış mahkeme kararlarına, velilere, mahalleliye rağmen okul imam hatibe dönüştürüldü ve süreci hukuksuzca devam ettiriyorlar. Ancak direnişimiz de devam ediyor.

Gericiliğin yanı sıra ülkede yaratılan ve günden güne derinleşen bu ekonomik krizin eğitimdeki yansımaları neler? Yürüttükleri MESEM gibi projelerle eğitim alanında da yaratılan ucuz iş gücü piyasasının etkileri hakkında ne söylersiniz?

Genelleştirilen asgari ücret ve altında geliri olan, hatta hiçbir geliri olmayan sosyal yardımlarla geçinen velilerin varlığını hesaba katarsak eğitimdeki yansımaları çok derinleşerek artmaktadır. Bunun en önemli göstergelerinden biri de çocuklarımızın nitelikli beslenme koşullarının gün geçtikçe azalmasıdır. Haliyle çocuklarımız kansızlık, bodurluk gibi sağlık sorunlarından akademik gelişmelerinin yetersizliğine, olumsuz sosyal ve psikolojik etkilerinin görüldüğüne tanıklık ettik. Bu tanıklık bizleri ücretsiz okul yemeği talebimiz ve içilebilir temiz su talebimizi daha etkili ve örgütlü bir şekilde dile getirmek içim Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nu kurmamıza vesile oldu.

Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nun kurulabilmesi için Veli-Der olarak büyük çaba gösterdik. Dünya’da uzun yıllardır Kenya’dan Hindistan’a, Fransa’dan ABD’ye yüzü aşkın ülkede çocuklara ücretsiz okul yemeği dağıtılmasına ve kamusal bir hak olarak görülmesine rağmen ülkemizde tasarruf gerekçesiyle ücretsiz okul yemeği tüm okullarda yaşama geçirilmedi. İtibardan tasarruf edemeyenler çocuklarımızın okul yemeğini tasarruf kalemi haline getirdi.

LAİK BİLİMSEL DEMOKRATİK EĞİTİM SINIFSAL BİR MESELEDİR

Muhalefetin farklı kesimleri tarafından eğitim yap-boz tahtası haline getirildi cümlesi çok defalar kuruldu. Çok hatalı bir cümleydi. Çünkü yirmi iki yıl süresince eğitimde iki hat kesintisiz işletildi. Bu ikili hattın bir boyutu eğitimin paralılaştırılması, piyasalaştırılması, diğer boyutu da eğitimin dinselleştirilmesiydi. Özel okulların devlet okullarına oranı kamu kaynaklarının teşvik, destek vb. isimler ile özel okullaşmaya aktarılması sonucunda özel okulların oranı yüzde 24’e ulaştı.

PISA 2022 raporunda fen liseleri ile meslek liseleri/imam hatip liseleri arasındaki akademik başarının on eğitim yılı farkına ulaştığı açıklandı. Eşitsizlik artık öyle bir boyutta ki on iki yıllık eğitim döneminde meslek ve İHL’lerindeki öğrenciler ilkokul ikinci sınıf düzeyinde kalıyor. Bu tablo laik, kamusal, bilimsel eğitimin sınıfsal bir mesele olduğunun açık kanıtıdır. Kamu okulları için, ücretsiz okul yemeği için yok denilen kaynaklar söz konusu olan sermaye, özel okul patronları ve şirketleşmiş tarikatlar olduğunda sınırsızca aktarılıyor.

Uygulamaya konulan MESEM’lerle çocuklar bir gün okula gidiyor ya da okulda gösteriliyor. Haftanın neredeyse her günü günde on iki-on dört saate ulaşan esnek çalışma koşullarında çalıştırıyorlar. MEB’in son paylaşımlarında bu sayının 1 milyon altı yüz bini geçtiğini görüyoruz. Neden çocuklar okullarını bırakıyor peki? 9.10.11. sınıfta asgari ücretin üçte birini, 12. sınıfta yarısını alabilmek için. Yoksulluğun getirdiği çaresizlikten. En son 12 yaşında bir çocuğumuzu daha kaybettik MESEM’lerde. Birer birer iş cinayetlerinde kaybediyoruz çocuklarımızı. Çocuklarımıza verilen ücretler nereden karşılanıyor peki? Kamunun, halkın kaynaklarından, vergilerimizden. Çocuklar sermaye için bedava iş gücü haline getiriliyor. İşte bu yüzden ‘’ MESEM Uygulaması derhal kaldırılmalıdır

Muhalefetin eğitim yapboz haline getirildi eleştirilerini eksik ve hatalı buldunuz. Gerici politikalara, piyasalaşmaya karşı sınıfsal bir bakış açısının önemine vurgu yaptınız. Siz muhalefetin laiklik mücadelesi içerisindeki aldığı pozisyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Son 22 yılı hep birlikte yaşadık. Ensarlarda, Aladağlarda çocuklarımızın yaşamları, umutları ellerinden alındı. Ülkemiz çocuk işçi ülkesi haline getirildi. Eğitim tamamen parayla alınıp satılan bir meta haline dönüştürüldü. Çocuk yaşta evlilikler olağanlaştırıldı, 6 yaşındaki çocukların yaşadığı istismarı yüreğimiz acıyarak, acıyla, isyanla konuşur hale geldik. Tüm eğitim kurumları sermaye ile tarikatlarla kuşatılmış durumda.

Yaşadığımız yirmi iki yıla rağmen laiklik, kamusal, parasız eğitim demekten korkmak, kaçınmak, laik, kamusal eğitim mücadelesinden uzak bir görüntü vermek, yumuşama, normalleşme diyerek yaşatılanları olağanlaştırmak, perdelemek yüz binlerce çocuğa yaşatılan karanlığa onay vermek, ortak olmaktır.

Ayrıca meclisin işlevini tamamen yitirdiği güncel durumda meclis muhalefeti ile sınırlı bir muhalefetin çocuklarımızın yaşamında hiçbir karşılığı yoktur. Karşılığı olmayı bırakın bu sınırda bir muhalefet yürütmek gerçeğin üzerini gizlemektir.

Laik, parasız, kamusal eğitim mücadelesi çocuklarımızın yaşamlarına, umutlarına sahip çıkmanın mücadelesidir.

Tüm bu politikalara karşı Veli-Der’in bir mücadele hattı koyduğu ve bu politikalara dair eylemsellikler geliştirdiği aşikar. Sizce bu pratiklerin eksik yanları neler? Diğer toplumsal güçlerle de bu politikalara karşı nasıl bir yol izlenmeli?

Bahsettiğim üzere Veli-Der sınıflarda, koridorlarda, okul bahçelerinde kuruldu. Onlarca okul mücadelesi örgütledik. Okulların imam hatibe dönüştürülmesine karşı verdiğimiz mücadeleden, 4+4+4 sitemine karşı örgütlediğimiz boykotlara, proje okullarına karşı verdiğimiz mücadeleden kamusal beslenme, ulaşım, barınma hakkı mücadelesine, ÇEDES’e, MESEM’lere karşı 12 yıldır durmaksızın mücadele etmeye devam ediyoruz.

Laik, kamusal eğitim talebini söylemekten imtina eden herkes çok iyi bilmelidir ki, laik, kamusal eğitimi kaybettiğimiz her günün kaybedeni MESEM’lerde iş cinayetlerinde kaybettiğimiz, tarikat yurtlarında yaşamları karartılan çocuklarımız oluyor. Çocuklarımızı, ortak geleceğimizi kaybediyoruz.

Bu süreçteki en büyük eksik bu mücadelenin tam anlamıyla toplumsallaşamaması. Parça parça verdiğimiz mücadelede biriktirdiğimiz gücü yeterince ortaklaştıramamamız. Özellikle son dönemlerde normalleşme, yumuşama söylemleri ile parasız, kamusal, laik eğitimin toplumsal muhalefetin bazı kesimleri tarafından yeterince güçlü dile getirilmemesi en büyük eksikliklerden.