Lübnan, yarınki seçimlere son üç yılın tükenmişliği ve umutsuzluğuyla gidiyor. Seçimler Lübnan’da epey bir taşı yerinden oynatacağa benziyor. Ancak hangi taş ne kadar oynayacak, kestirmek çok zor.

Taşlar yerinden oynar ama nasıl?

Ümit Fırat Açıkgöz
Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi

Aylardır süren “ertelenecek mi” “ertelenmeyecek mi” papatya falından sonra Lübnan genel seçimleri bu Pazar gerçekleşiyor. Elde kalan son yaprak böyle söylüyor. Bu saatten sonra seçimleri ertelemek papatyanın gövdesini paramparça edip oyunu bozmakla mümkün. Lübnan’da olmamış şey değil. 2013’teki seçimi 2018’e kadar erteleyebilmiş bir ülke burası. Ama bu sefer koşullar farklı, Lübnan hiç olmadığı kadar kırılgan. Olası bir erteleme kararının maliyeti, bu seçimde kan kaybetmesi beklenen partileri caydıracak denli büyük.

Lübnan, Pazar günkü seçimlere son üç yılın tükenmişliği ve umutsuzluğuyla gidiyor. Ülke, Dünya Bankası’na göre son yüz elli yılın en ağır üç ekonomik krizinden biriyle boğuşuyor. 2019’dan beri Lübnan lirası yüzde doksandan fazla değer kaybetti. Devletin elektrik tedariki günde birkaç saatle sınırlı. Benzin sık sık karaborsaya düşüyor. İşsizlik yüzde kırklarda, enflasyon ise yüzde iki yüzlerde seyrediyor. Gelecek umutlarını yitiren Lübnanlılardan yurt dışına göçenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyor. Doktorların yüzde yirmisinden fazlası, bölgenin önde gelen eğitim kurumlarından Beyrut Amerikan Üniversitesi’nin bin beş yüzü aşkın öğretim üyesi ve çalışanı ülkeyi terk etti. Bunlar yurt dışına yasal yollarla çıkabilenler. Çıkamayanlar ise Trablus-Kıbrıs rotasıyla Avrupa’ya sığınmaya çalışırken, Ege’de yıllardır şahit olduğumuz trajedilerin benzerleri bu rotada yaşanıyor. Nisan ayında Lübnan sahil güvenliği tarafından geri çevrilirken batan teknede altı kişinin cesedine ulaşıldı, otuz kişi ise hala kayıp.

Seçimler Lübnan’da epey bir taşı yerinden oynatacağa benziyor. Hangi taş ne kadar oynayacak, kestirmek zor. Şunu ise rahatlıkla söyleyebiliriz: oynayacak olan sadece taşlar. Tektonik bir kayma yaşanmayacak. Lübnan’ın mezhepsel siyasi sistemi ve yolsuz, çürümüş yönetici eliti yerli yerinde duracak. Yeni ittifaklarla hükümetler ve muhalefet blokları kurup ülkenin kanını emmeye devam edecekler. Lübnanlılar ise ne kısa ne de orta vadede bellerini doğrultabilecekler.

Tüm bunlara rağmen, Pazar günkü seçimlerde takip edilmesi gereken, ülke ve bölge siyaseti için önemli sonuçlara gebe meseleler var. Bunlardan en kapsayıcı ve belirleyici olanı, Hizbullah’ın liderliğini yaptığı bloğun 2018’de kazandığı meclis üstünlüğünü devam ettirip ettiremeyeceği sorusu. Bu sorunun ise üç temel anahtarı var.

Birincisi, Saad Hariri ve Gelecek Hareketi’nin seçimleri boykot etmesiyle Sünni oylarının akıbeti.

İkincisi, en büyük Hıristiyan partisi, Hizbullah müttefiki Özgür Yurtseverler Hareketi’nin ne kadar kan kaybedeceği; buna mukabil, Hizbullah karşıtı Lübnan Güçleri’nin vekil sayısını ne kadar arttırabileceği.

Üçüncüsü ise 2019 İsyanı’nı temsil etme iddiasıyla ortaya çıkan düzen karşıtı parti ve ittifakların performansı.

MEZHEPÇİ SEÇİM SİSTEMİ

Tüm bunları tek tek ele almadan önce Lübnan’ın seçim sisteminden kısaca bahsetmek, karışık kafaları biraz netleştirmek, haddinden fazla net olanları ise biraz karıştırmak gerek. Zira Lübnan’ın kendine özgü mezhepçi siyasi sistemi, seçimlere ve temsili demokrasiye dair ön kabullerimizle pek örtüşmüyor.

Lübnan meclisi 128 sandalyeden oluşuyor. Bu sandalyelerin yarısı Hıristiyan, yarısı Müslüman vekillere tahsis ediliyor. Her iki 64 sandalye de kendi içlerinde mezheplerin nüfusa oranına göre paylaşılıyor. Sünniler ve Şiiler yirmi yedişer vekillik alırken geri kalan Müslüman sandalyelerinin sekizi Dürzülere ikisi ise Alevilere ait. Hıristiyan sandalyelerinin dağılımı ise mezhep sayısının çokluğu nedeniyle daha parçalı. Marunilerin 34, Rum Ortodoksların 14, Rum Katoliklerin 8, Ermeni Ortodoksların 5 ve Ermeni Katolikler ile Protestanların birer sandalyesi var. Bir sandalye ise diğer tüm küçük Hıristiyan mezheplerine ait.

Kotalar on beş seçim bölgesine dağıtıldığında durum daha da karmaşıklaşıyor. Güney Lübnan’daki çoğu seçim bölgesinde Şii vekil sayısı diğerlerinden daha fazla iken, ülkenin kuzeyindeki bölge kotalarından aslan payını Sünniler alıyor. Lübnan Dağı’ndaki seçim bölgeleri, Hıristiyan vekillikleri üzerine mücadelenin ana sahnesi. Beyrut’un ise iki seçim bölgesi var. Kentin doğusunu kapsayan Beyrut 1’den sadece Hıristiyan vekilleri çıkarken batıdaki Beyrut 2’de belli başlı mezheplerin çoğu temsil ediliyor.

Bu çerçevede partiler kendi isim ve logolarıyla, bağımsız adaylar ise bireysel olarak seçime katılsalar işimiz bir nebze kolay olacaktı. Ancak durum böyle değil. Adayların bir listenin içinde olması gerekiyor. Yani bağımsız bir aday sadece kendi ismiyle oy pusulasında yer alamıyor. Partilerin çoğu ise ittifak listeleriyle seçime katılıyor. İşin kötüsü bu ittifakların kompozisyonu da ismi de bir seçim bölgesinden diğerine farklılık gösterebiliyor. Örneğin Şii partileri Hizbullah ve Emel, Beyrut 2’de “Birleşik Beyrut”, Sur kentinin merkezinde olduğu Güney Lübnan 2’de ise “Umut ve Vefa” isimli listelerle yarışıyor. Çok az sayıda Şii Müslüman’ın yaşadığı Kuzey 1 gibi bölgelerde ise bu iki parti kendi listeleriyle seçime girmeyerek, irili ufaklı müttefik listelerini destekliyor.

1989’daki Taif Anlaşması ile belirlenen mezhep kotaları, istatistiksel meşruiyetini en son 1932’de yapılan nüfus sayımından alıyor. O tarihten bu yana Lübnan’ın mezhepsel demografisinin Hıristiyanlar aleyhine ve en çok Şiiler lehine ciddi şekilde değiştiği bilinse de hassas siyasi dengeleri bozmamak adına yeni bir nüfus sayımı yapılmıyor. Bunu bir önemli sonucu, partilerin oy oranları ile çıkardıkları vekil sayısı arasındaki uçurum. Örneğin 2018 seçimlerinde yaklaşık 290,000 oy aldığı tahmin edilen (karmaşık ittifak sistemi nedeni ile tam oy veya destekçi sayısını net olarak bilmek mümkün değil) Hizbullah 12 vekil çıkarabilirken ondan yaklaşık yirmi bin daha az oy almış Hıristiyan partisi Özgür Yurtseverler Hareketi 24 vekil çıkarmıştı.

Bu karmaşık sistemden siyasi güç devşirmenin yolu, yüzlerce siyasi parti, feodal ağa, köy-kasaba önde geleni ve mezhep liderinin söz sahibi olduğu Lübnan siyasi arenasında hassas dengelere dayalı ittifaklar kurabilmekten geçiyor. Bu ittifakları kurmaya en muktedir parti Hizbullah. Pazar günkü seçimlerde Hizbullah’ın iştahını en fazla kabartan ise Hariri’nin sahneden çekilmesiyle ortada kalan Sünni vekilliklerini kendi müttefiki parti ve adaylara devşirebilme ihtimali.

SÜNNİ OYLARI KİME GİDECEK?

Ocak ayında Saad Hariri partisi Gelecek Hareketi’nin boykot kararını açıkladığından beri Sünni oylarının nerelere dağılacağı sorusu, seçim tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Refik Hariri liderliğinde girdiği 1992 seçimlerinden beri Gelecek Hareketi, Sünni vekilliklerinin ezici çoğunluğunu kazanıyordu. İki-üç milletvekiline sahip partilerin bile hükümet kurulurken kilit haline gelebildiği Lübnan’da bir anda yirmiden fazla vekilliğin açığa düşmesinin önemi ne kadar vurgulansa az. Hariri’den sonraki en önemli Sünni lider, Başbakan Necip Mikati’nin de seçime katılmayacağını göz önüne alınca, Sünni mahallesindeki belirsizlik daha da derinleşiyor. Bu, mevcut parti ya da hareketlerden hiçbirinin tek başına dolduramayacağı kadar büyük bir boşluk. İrili ufaklı partilerden aşağıda tartışacağımız düzen karşıtı listelere kadar Gelecek Hareketi’nin vekilliklerine göz diken çok. Bunlar arasında en dikkat çeken, Saad Hariri’nin abisi Baha Hariri. Hizbullah ile uzlaşmasıyla Suudi desteğini yitiren Saad’ın düşüşünden aldığı dersle yüksek sesli bir Hizbullah karşıtı söylem tutturan abi Hariri, kendi seçime girmese de Sünni bölgelerinde desteklediği listelerle mecliste söz sahibi olmayı umuyor. Gelgelelim ne Gelecek Hareketi’nin desteğine ne de Saad’ın Lübnan Sünnileri arasındaki popülerliğine sahip.

Sünni oylarındaki bölünmenin Hizbullah’ın nüfuzunu arttıracak olması, uzun süredir Lübnan’dan elini ayağını çeken Suudi Arabistan’ı da tekrardan sahaya döndürdü. Hizbullah’ın Lübnan siyasetini yönlendirmesine engel olamayınca ekonomik desteğini kesen, geçen sonbahardaki Kordahi kriziyle de büyükelçisini çeken Suudiler son dakika hamleleriyle Sünnileri seçimi boykot etmemeye çağırıyor. Nisan ayında Beyrut’a dönen büyükelçi hem Ras Beyrut’taki elçilik binasında hem de ülkenin dört bir yanında yoğun temaslarda bulunuyor. Lübnan Sünnilerin baş müftüsü Şeyh Deryan da muhtemelen Suudi teşvikiyle mezhepdaşlarını oy vermeye çağırdı. Gelgelelim Sünni mahallelerin çoğunda Gelecek Hareketi’nin boykot çağrısı yapan posterleri dalgalanmaya devam ediyor. Bütün bu teşebbüslerin sandığa nasıl yansıyacağı, seçim sonrası Lübnan siyasetinin belirleyici öğelerinden biri olacak.

HIRİSTİYAN VEKİLLİKLERİ: DENGELER DEĞİŞECEK Mİ?

Bir başka kilit mesele ise iki büyük Hıristiyan partisi arasındaki rekabetin nasıl sonuçlanacağı. 2006’daki Mar Mikail anlaşması ile Hizbullah müttefiki olan Özgür Yurtseverler Hareketi (ÖYH), o dönemden beri Lübnan’ın en büyük Hıristiyan partisi. Hizbullah’ın kurduğu ve sayesinde Lübnan siyasetini yönlendirmekte olduğu mezhepler üstü ittifakın en önemli bileşeni olan ÖYH, zor bir süreçten geçiyor. Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın damadı olan liderleri Cibran Basil, 2019 İsyanı’nda her mezhepten Lübnanlının nefret seliyle boğulmuş, siyasi bir enkaz. 2020’de en büyük zararı Hıristiyan mahallelerine veren liman patlamasının sorumluluğunun Hizbullah’ta olduğu kanısı geniş Hıristiyanlar kitlelerinde yerleşir ve Lübnan, Hizbullah kontrolündeki hükümetler zamanında ekonomik olarak erirken, ÖYH’nin 2018’deki vekil sayısına ulaşması çok zor. Eski lider Avn’a cumhurbaşkanlığı yolunu açan Hizbullah ittifakı, muhteris damadının siyasi kariyerinde ise onulmaz yaralar açmış durumda.

ÖYH gerilerken, 1975-1990 arasındaki iç savaşın Avn gibi önde gelen bir başka aktörü Samir Jaja’nın partisi Lübnan Güçleri yükselişte. İran nüfuzunu kırmaya yeminli Suudi Arabistan’ın desteğini alan Jaja, Hizbullah’a karşı en yüksek perdeden muhalefet eden lider. Hizbullah karşıtlığının ise Hıristiyan Lübnanlılar arasında hiç olmadığı kadar geniş bir karşılığı var. Geçtiğimiz Ekim ayında, liman patlaması soruşturmasını yürüten savcı Tarık Bitar’ı protesto eden Hizbullah ve Emel taraftarları Hıristiyan mahallesi Tayyune’den geçerken üzerlerine ateş açılmış, yedi kişi ölmüştü. Ateş açanların Lübnan Güçleri militanları olduğu biliniyor. Jaja resmen saldırıyı üstlenmese de olayın üzerine yapıştırdığı “Hıristiyanların koruyucu lideri” gömleğini gururla giymeye, buradan oy devşirmeye devam ediyor. Pazar günkü seçimde milletvekili sayısı muhtemelen artacak. Ne kadar artacağı, Lübnan Güçleri’nin ÖYH’yi geçerek en büyük Hıristiyan partisi olup olamayacağı ise belirsiz. Açık olansa, Jaja’nın, özellikle bazı bölgelerde eski müttefiki Hariri’nin bu seçimleri boykot ediyor olmasına çok hayıflanacağı. Lübnan Güçleri’nin Pazar günkü performansı, seçim sonrası hükümet senaryolarında, dolayısıyla Hizbullah ittifakının çoğunluğu elinde tutup tutamayacağı konusunda belirleyici faktörlerden biri olacak.

İLERİCİ HAREKETLER: BİRLEŞMEYE ÇALIŞIRKEN DAHA DA BÖLÜNMEK…

Seçimlerin merakla beklenen bir başka sonucu da Ekim 2019 İsyanı’nı temsil etme iddiasındaki adayların performansı. İsyan, aylar boyunca ülkede benzeri görülmemiş bir birlik havası yaratmış, tüm siyasi elitin ve mezhepsel sistemin tasfiyesi gibi radikal talepler Beyrut’tan Trablus’a kent meydanlarında yankılanmış, düzen partileri hiç olmadığı kadar zemin kaybetmişti. Sokak hareketleri on ayda iki hükümeti istifaya zorlamıştı. Pandemi, liman patlaması ve derinleşen ekonomik kriz, o dönemki muazzam değişim umudundan geriye kırıntılar bırakmış durumda.

Esasen geçtiğimiz iki sene, 2019 İsyanı’ndan geniş bir muhalefet bloku yaratmak için önemli, belki de tarihi bir fırsattı. Bu fırsatın kaçmış olması sadece pandemi ile açıklanamayacak denli karmaşık. En az o kadar önemli başka bir neden de isyanı bir siyasi harekete tahvil edebilecek potansiyele sahip sivil toplum örgütleri ve aydınların sonu gelmez tartışmalardan bir uzlaşma zemini, geniş kitlelere hitap edebilecek müşterek ilkeler çıkarmayı başaramaması. Bu çabaların kısa bir özeti için Lübnanlı bir gazeteciye kulak verelim: “Sonu gelmez ego savaşları, yüzeysel konuşmalar ve okunması mümkün olmayan stratejiler.”

Sonuç, paramparça bir muhalefet manzarası. Farklı seçim bölgelerinde, hangisinin neyi temsil ettiğini Lübnanlıların bile anlamakta zorlandığı pek çok liste. Kimisi neredeyse aynı programlarla birbirine rakip. Vekil çıkarma potansiyeli en yüksek olan Beyrut 1 bölgesinde seçime ayrı listelerle giren iki ilerici hareket Kentim Beyrut ve Vatanım İçin, bunun en acı örneği. Kimi bağımsız listenin derli toplu bir programı bile yok. Kimisi irili ufaklı pek çok inisiyatifin ittifakı ile on beş bölgenin birkaçında seçime giriyor. Kimisi ise sadece tek bir bölgede.

2018 seçimlerinde sadece bir bağımsız liste adayı, Paula Yakupyan, meclise girebilmiş, bugünküne benzer bölünmeler, daha fazlasına imkan tanımamıştı. Örneğin Lübnan Dağı’ndaki Şuf bölgesinde son düzlükte ikiye bölünen bağımsız aday listeleri, potansiyel bir vekillikten olmuştu. Bu tecrübeden çıkarılan ders olması gerekenin tam tersi; zira bu seçimde Şuf’ta tam beş farklı bağımsız liste yarışıyor…

Muhalefeti bölen en önemli mesele, Lübnan siyasetinin yumuşak karnı Hizbullah’ın silahsızlandırılması. Neredeyse tüm bağımsız hareketler ilke olarak silahsızlandırma pozisyonunu benimsiyor. Fakat bunun siyasi gündemin merkezinde mi yoksa topyekûn bir sistem değişikliğinin bir parçası olarak çeperinde mi kalması gerektiği, muhalefeti bölen en önemli soru. Bir başka ikilem ise, kendini 2019 İsyanı’nın bayraktarlarından bir olarak yeniden yaratma tuhaflığına girişen, düzen partilerinin en eskilerinden Ketaib ile ittifak yapılıp yapılamayacağı. Bağımsız muhaliflerin çoğu, iç savaşın bu eli kanlı sağ partisi ile yan yana durmayı anlaşılır olarak reddetmişken bazısı Ketaib ile ortak liste oluşturdu.

Şubat ayında yapılan bir kamuoyu yoklaması, Lübnanlıların dörtte birinin bağımsız adaylara oy vermeyi düşündüğünü ortaya koymuştu. Mevcut bölünmüşlük, bu muazzam potansiyelin vekilliklere tahvilini imkansız kılıyor. Kaç bağımsız adayın meclise gireceğini kestirmek zor olsa da bu sayının güçlü bir blok oluşturmaya yeteceğini öngörmek şu noktada fazla iyimserlik olur. Her şeye rağmen, Yakupyan’ın liman patlamasından sonra protesto için istifa edene dek tek başına bile bir ses getirdiğini düşününce, meclise olabildiğince fazla bağımsız adayın girmesinin ilerisi için küçük de olsa bir umut ışığı olacağını söyleyebiliriz.

Bağımsız listelerdeki isimler arasında, Lübnan dışında dahi tanınan, saygı duyulan kimseler var. Gazeteci Jad Ghosn bunlardan bir tanesi. Bir diğeri ise 2019’da BBC’nin 100 Kadın listesine giren Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden analitik kimya profesörü, çevre aktivisti Najat Saliba. Bu gibi adaylar, meclise girmeleri halinde belki Lübnan siyasetinin seyrini kökten değiştiremeyecekler ancak önemli bir fark yaratacaklar.

SEÇİM SONRASI: GÜLSÜZ DİKEN BAHÇESİ

Pazar günkü seçimlerin kısa ve orta vadede dengeleri değiştirme potansiyelleri açısından önemli sonuçlara gebe başlıca meseleleri bunlar. Hizbullah-Emel bloğunun Şii vekilliklerinin neredeyse tümünü paylaştıkları mevcut tablonun değişmesi beklenmiyor. Bununla beraber, Lübnan siyasetini yönlendirme kapasitelerini diğer mezheplerden partilerle yaptıkları ittifaka borçlu olan Hizbullah ve Emel’in gözü kulağı Sünni ve Hıristiyan oylarının seyrinde olacak. Bu oylar hem Hizbullah-Emel bloğunun hakimiyetine son verme hem de bu hakimiyeti perçinleme potansiyeli taşıyor.

Seçim sonuçları ne olursa olsun Lübnan, Pazar gününden sonra yeni bir siyasi belirsizliğin içine girecek. Liman patlamasından sonraki ağır koşullarda bile tam on dört ay hükümet kurmayı becerememiş siyasi elitin bu seçimden sonra kısa zamanda yeni bir hükümet üzerinde anlaşabilmesi sürpriz olur. Sonu gelmez pazarlıklar ve kayıkçı kavgalarıyla İMF ile yapılan görüşmelerde alınan mesafenin boşa çıkması, ekonomik krizin daha da derinleşmesi, Trablus-Kıbrıs hattında yeni trajediler yaşanması ne yazık ki en kuvvetli ihtimaller.

Yeni meclis, hükümet krizinin yanında bu sene içinde bir de cumhurbaşkanlığı seçiminin muhtemel kaosuyla da cebelleşecek. Mişel Avn’un görev süresi Ekim ayında bitiyor. Lübnan’daki güç paylaşım ilkeleri uyarınca Maruni Hıristiyan olması gereken yeni cumhurbaşkanı, bu Pazar günkü seçimlerin sonucunda iş başına gelecek olan meclis tarafından seçilecek. Geniş yetkiler sahip cumhurbaşkanlığı pozisyonuna kimin seçileceği Lübnan’da geçmişte büyük krizler çıkarmış bir mesele. Benzer bir kriz, Lübnanlıların canını derinden yakmakta olan ekonomik çöküşün ateşine benzin dökecek gibi görünüyor.

2019’dan beri Lübnan’da her yaz bir öncekinden daha sıcak, umutsuzluk bir öncekinden daha derin. Önümüzdeki yazın farklı olacağına dair bir işaret ortada yok.