Bu memlekette adında adalet ve kalkınma geçen bir parti iktidarda. Ve kendine bakılırsa ileri demokrasi ile bu memleketi yönetmekteler. Bu memlekette artık kalkınma dediklerinde ne dediklerini tam olarak anlıyoruz. Kalkınma dedikleri biz mülksüz çoğunluğun aç kalmamak için hayatta kalmak için her yeni gün gözlerimizin nuru ellerimizin emeğini ruhumuzun ferini bir grup soyguncuya teslim etmemizdir. Tersanelerde gemi gövdelerinden düşüşümüz, Esenyurt’da taammüden yakılışımız, Avcılar’da metrobüs betonlarının bedenimizin üzerine düşmesidir. Maden ocaklarına diri diri gömülmemizdir, inşaatlarda sapır sapır düşmemiz, korunmasız gönderildiğimiz baraj göllerinde boğulmamızdır kalkınma. Derelerin toprakların madenlerin peşkeş çekilip bizim susuz kalmamız, zehirli atıklarla yaşamamızdır. Dere yatağına konut yapan TOKİ’dir. Yüzlerce yıldır yaşadığımız mahalleden sürülmedir, kentsel dönüşümdür, depremlerde can verip, en çok da afet yasası ile canımız kanımız pahasına bir avuç zenginin daha da zengin edilmesi bizim alabildiğine öldürülmemizdir. Gün be gün daha güvencesiz daha esnek daha çok çalışmamız, emeğimizin hakkının her gün daha az ödenmesidir. Hakkımızı armaya kalktığımızda örgütlendiğimizde kapının önüne konmamız, zaten örgütlü olduğumuz sendikaların grev ve örgütlenme haklarının fiilen ortadan kaldırılmasıdır.
 
Sendikacıların tutuklanmasının ise kalkınma ile bir ilişkisi yoktur. O olsa olsa bir ileri demokrasi uygulamasıdır. Diyarbakır’da kadın çocuk yaşlı genç vekilleri ile bir halkın bastırılması rejimidir ileri demokrasi. Tazyikli su, biber gazı, coptur, zulümdür savaştır en temel insani haklarımızın, yaşam hakkımızın yokluğudur. Roboski’de masum insanların katli üzerine türlü çeşit bahane üretme sanatıdır.

Adaletin ise gözleri çoktan açılmıştır. Hatta deyim yerinde ise adaletin gözleri fel fecir okumaktadır. Herkes hukuk karşısında eşit mi idi bu güne dek? Elbette değil idi. Kimileri daima hep biraz daha fazla eşit olmuştur. Ama en azından içerik olarak olmasa da biçimsel olarak durumu kurtaracak tedbirler almakla, iktidarlarının meşruluğunu korumaya yeltenirdi zalimler bugünlere dek. Artık ona bile “hukukun üstünlüğü” “hukukun önünde herkesin eşitliği” gibi ilkelerle rızamızı almaya bile tenezzül etmeden, dolaysız ve tüm çıplaklığı ile, şiddetleri ile binmek hevesindeler tepemize.

Şimdi adalet kimin kim olduğuna göre işlemekte, hangi networkün içinde olduğuna, kime biat ettiğine göre değişmektedir kanunların her maddesi. Puşi taktığı için kararsız bir görgü tanığı ifadesi ile 11 yıl hapis yatabilir, pankart açarsanız orada örgüt bulunur 8 buçuk yıl yatabilir, 771 tutuklu öğrenci arasına girebilir adaleti doyasıya yaşarsınız bu memlekette. Gazeteci iseniz milletvekili iseniz yıllarca ne ile suçlandığınızı bilmeksizin “içeri”de yatabilirsiniz. Üzerine cd’den kitaptan pankarttan örgüt çıkartırlar şaşarsınız. Aynı adalet, tuzluk gibi ortada iken Hrant Dink davasında örgüt bulamaz. Aynı adalet Roboski’nin semtine bile uğramaz. 35 kişiyi yaksanız mesela Sivas’ta elinizi kolunuzu sallayarak çıkarsınız zaman aşımından. Üstelik avukatlarınız da ihya olur dünya malı ile. İkbal ile sarhoş edilir AKP hükümeti tarafından. Hele silahsız ve savunmasız 7 genci öldürmüşseniz. Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence’yi öldürmüşseniz. Yirmili yaşlarının başında ise bu çocuklar, bugün başımıza gelenler gelmesin diye atıyorsa yürekleri. Taze üzümler gibi sıkılmasına ömrümüzün rızaları yoksa. Ve işte sırf bu yüzden siz, bir gece vakti sırtlanlar gibi sinsice ve kalleşçe ev basmışsanız. İkisini başından vurup bir yol kenarına atmışsanız bedenlerini. Hunharca telle boğacak kadar alçalmışsanız bir insan evladını, kurşunlamışsanız. İşte o zaman senelerce elinizi kolunuz sallayarak dolaşır, milletvekilleri, emniyet müdürleri, valilerle fink atarsınız aranırken. Düğünlerde diğer katillerle halay çekersiniz. Yakalanmadan tahliye kararları alınır hakkınızda. Kazara içerde yatmışsanız imdadınıza AKP’nin leş yiyici adaleti yetişir korkmayın. Soğukkanlı telli katillerle, 30 yıldır hapis yatan, muhtemelen bir karıncayı bile incitmemiş insanlar arasında, kimseyi öldürmeden idama mahkûm olanlar arasında eşitlik sağlar ve siz eli kanlı katilleri salıverirler. Taşları bağlayıp köpekleri salarlar.

Bunların karşısında adalet ve hukukunuza bir nebze olsun inancı kalmayan bizler için yapılacak tek şey kalıyor; kendi meşru ve fiili gücümüze güvenmek, kendi adaletimizi kendimiz kurmak. Şüphesiz bizim adaletimiz siz katiller ve zalimlere ve onların köşelerinin, kapılarının köpeklerine karşı hiç de insaflı olmayacaktır.