'Mavi Dalga' ne yapmak istediğini bilen ve bunu da büyük ölçüde gerçekleştirmiş iki yönetmenin ilk işi. Klasik anlamda bir başı, bir doruk noktası ve bir finali yok ama kahramanları için unutulmayacak bir dönemi sükunetle anlatıyor. Özellikle genç kadınların seyretmesini öneririm.

Merve Kayan ve Zeynep Dadak’ın ilk filmleri “Bu Sahilde”, bir belgeseldi. “Bu Sahilde” beni derinden etkilemiş bir filmdir. 17 Ağustos sonrasında benim için sonsuza dek kaybolmuş Yalova tatillerimi hatırlattığı içindir bu etki muhtemelen. Tatil sitelerindeki yaz tatilleri çok sıkıcıdır. Boş boş oturmakla ya da yatmakla geçer yazın neredeyse tamamı. Ama öte yandan her şeyin bildik, her şeyin güvenli olmasının dayanılmaz bir hafifliği ve çekiciliği vardır. Anne vardır, baba vardır, kardeş vardır, arkadaşlar vardır; kumsalda dolaşan ve serinletici şeyler satan seyyar satıcılar vardır. “Bu Sahilde” hem o sahilde olma, hem de oradan kaçma isteğini güçlü bir biçimde hissettirmişti bana.

KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDELİM
“Mavi Dalga” sanki “Bu Sahilde”nin kaldığı yerden başlayıp, devam ediyor. Tatilin bittiği, kışlık eve dönüşün gerçekleşeceği gün başlıyor film ve bir sonraki yaza kadar sürüyor. Filmin merkezinde 16-17 yaşında bir geç kız olan Deniz (Ayris Alptekin) ve onun arkadaş çevresi ile ailesi var. Mekan ise İstanbul’dan ve Ankara’dan çok uzakta olmayan, geleneklerine bağlı olsa da, oldukça da modern bir kent olan Balıkesir. Taşranın olanakları elbette kısıtlı ama gençlerin kızlı erkekli takılması kimseyi irrite etmiyor. Hayat konforlu ve rahat görünüyor filmin orta sınıf kahramanları için ama yine de doğal gazın kesilmesi ihtimali büyük bir felaket gibi algılanabiliyor. Sanki her şeyin çökmesi an meselesiymiş, hayat pamuk ipliğine bağlıymış gibi. Ne de olsa her şeyin ortasındayız; sınıfların ortasında, dünyanın doğusunun ortasında… Çıkmanın da, düşmenin de mümkün olduğu ara bir yerde.

Deniz de ara bir yerde. Lisenin bitmesine daha bir yıl var ve gelecekte ne yapacağını bilemiyor. Ne okumalı, hangi kentte okumalı? Daha da yakıcı bir sorun, kiminle birlikte olmalı, ilk cinsel deneyimi kiminle yaşamalı? Bir baba figürü olan rehberlik öğretmeniyle (Onur Saylak) mi, kendisinden sadece bir yaş büyük olan Kaya’yla (Barış Hacıhan) mı?

ARZUNUN RESMİ
Bu yıl sinemada dudakların, 17’lik genç kızların ve mavinin yılı: “Mavi En Sıcak Renktir”in genç Adele’inin dudakları filme damgasını vurmuştu. Ben “Mavi Dalga”nın, öğretmenle Deniz arasında gerçekleşmeyen öpüşme sahnesindeki Deniz’in dudaklarını Adele’inkinden daha etkileyici buldum. Arzunun resmini yapmam icap etse, bu sahneden kopya çekerdim.

Deniz’in annesiyle rekabetinin ve babasını arzulamasının tek işareti, öğretmenine duyduğu arzu değil. Deniz, annesiyle babasını fingirderken yakaladığında da hemen ortamı sabote ediyor. Yakınlaşmalarını engelliyor. Ama Deniz kafası karışık da olsa güçlü bir karakter. Fantezinin fantezide kalmasının gerektiğini anlayabilecek ve gerçekçi tercihlerde bulunabilecek bir karakter. Fantezinin fantezide kalmasının gerektiğini anlayabilecek ve gerçekçi tercihlerde bulunabilecek bir karakter.

Arkadaş çevresine yeni gelen kızı kıskançlıkla gagalasa da, büyük arıza çıkarmayacak biri. “Bırakın açık ve dağınık kalsın”, Zeynep Dadak’ın sinema anlayışlarına dair söylediği bir söz (Altyazı, sayı 137). “Mavi Dalga” gerçekten de bu hedefini gerçekleştiren bir film. Ama açık ve dağınık olmak bazen etkileyicilikten götüren, dikkati dağıtan da bir nitelik. Gerçekliğe bu şekilde daha fazla yakınlaşmanın mümkün olduğu söylenebilir ama izleyiciyi de gevşetebilen bir özellik bu. Belki filmi birkaç kez daha izlemekte yarar var. “Mavi Dalga”nın genç oyuncularının mükemmel bir ekip oyunculuğu gerçekleştirdiklerini vurgulamak lazım. Ayris Alptekin, Nazlı Bulum, Begüm Akkaya, Albina Özden ve küçük oyuncu Sude Aslantaş’ı hayranlıkla izledim. Mükemmel bir casting işi yapmış Ezgi Baltaş. “Mavi Dalga” ne yapmak istediğini bilen ve bunu da büyük ölçüde gerçekleştirmiş iki yönetmenin ilk işi. Klasik anlamda bir başı, bir doruk noktası ve bir finali yok ama kahramanları için unutulmayacak bir dönemi sükunetle anlatıyor. Özellikle genç kızların seyretmesini öneririm.

300: BİR İMPARATORLUĞUN YÜKSELİŞİ
Medeniyetler çatışması

Bir film ne kadar yanlış şeyler söyleyebilirse o kadar çok yanlış şey söylüyor “300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”. Militarist, homofobik (ama homo-erotik bir biçimde), Batıyı yücelten, Doğu’yu aşağılayan, kadın düşmanı bir şiddet pornosu “300…”. Faşizan mı, evet faşizan da. 11 Eylül’ün ideolojik intikamı sürüyor!
Ülkemize sınırlı sayıda film ithal ediliyor. Birçok iyi filmi hiç göremiyoruz bile. Paramız, zamanımız ve sinema salonumuz sınırlı. Sansüre karşıyım ama seçim şansım olsaydı bu filmi ithal etmez, yerine başka bir film getirirdim. Filmin özellikle bizim gibi Doğu’ya daha yakın toplumların parasını alması ironik. Hem Doğuyu aşağılayacak, Doğu insanının “özgürlük ve adalet” gibi kavramlara karşı olduğunu söyleyecek, Batı’nın erkeksi homo-erotizminin karşısında, Doğu’nun efemine, travesti bir homo-erotizmi temsil ettiğini iddia edecek, Doğu’yu saldırgan ve cani taraf olarak resmedecek, hem de Doğulu seyircilerin parasıyla servetinize servet katacaksınız. Acı ama gerçek.
Ama bir şey söyleyeyim mi? Bizim 70 Kabataşlımız, 300 Spartalıyı evire çevire döver, bir de üstüne işer. Naber?