Taşra denince, merkezin dışında, çeperde yer alan yerleşim bölgeleri akla gelirdi. Ve merkeze yerleşmiş biri, taşra olarak tanımlanan bölgenin insanlarını taşralı olarak kolaylıkla yargılayabilirdi. İşler kolaydı o zamanlar. Karşıtlar, net bir şekilde birbirinden ayrılmıştı. Zorda kaldığınızda, “nerelisin?” diye sormanız yeterliydi. Yaşadıkları yer ile bedenlerin örtüştükleri zamanlardı. Sormasınız da aksanı, bedenini kullanma tarzı taşralı olduğunu ele verirdi. Günümüzde artık taşra, merkezle ilişkili ya da merkezin karşıtı olarak coğrafik bir gönderme olmaktan çıkmış ve bedenlere sirayet ederek her yere dağılmıştır. Bedenin dışsal göstergeleri de bir işe yaramıyor. Kılığına, aksanına bakarak bir insanı kolaylıkla yargılayamazsınız. Dolayısıyla coğrafik terimlerle neresinin taşra, neresinin merkez, kimin merkezli, kimin taşralı olduğunu söylemek artık eskisi gibi kolay değil. Taşra coğrafi bir bölge değil, insanların bedenlerine ve zihinlerine yerleşmiştir.


Taşra, Nurdan Gürbilek’in “Taşra Sıkıntısı” denemesinde belirttiği gibi, “şehirde de yaşanabilecek bir eylemi; bir dışta kalma, bir daralma, bir evde kalma deneyimini, böyle yaşanmış hayatları ifade etmek için” de kullanılabilir. Taşra sözcüğü, “dışarı” sözcüğünün evrilmiş hâli. Dışarısı ve içerisi görecedir. Birisine göre dışarlıklı olan, aslında bir başka bağlamın içindedir. Ve herkes birbirini kendi bağlamından dışarlıklı olarak yargılayabilir. Ama burada asıl mesele, tek bir merkezin olması ve bu merkeze yerleşenlerin dışarıda kalanları toptan taşralı olarak tanımlanmasıdır. Ve her şeyin, kültürün, ekonominin, inancın, hakikatin, yani iktidarın merkezi olan labirentin merkezine yerleşen kişi, labirentin dış halkalarında yaşayanları yoksunlukla tanımlayabilir. Merkezden bakan, yaşam tarzlarını, düşünme biçimlerini, inançları sapkın olarak yargılayabilir. Merkezi tanımlayan mekân değil, bakış açısıdır. Merkez, iktidar tarafından inşa edildiğine göre, merkez tarafından işgal edilmiş bedenler ve zihinler, dışarıya iktidarın gözlerinden bakanlardır. Merkeze göre, taşra dar görüşlüdür. Oysa merkezin bakışını üstlenenler, iktidarın bakış açısından, iktidarın gösterdiği kadarıyla görürler dünyayı ve yargılar üretirler. Ve onlar açısından her zaman dışarısı, içeriye benzetilmek üzere fethedilecek bir yerdir; her yerde kendini evinde hissetmek isteyenler.

***

Nedir taşrayı ve taşralılığı tanımlayan? Batı dillerinde bu sözcüğü tüm anlamlarıyla birlikte kucaklayan ‘parochialism’ sözcüğünün bize yardımı dokunabilir. ‘Parochial’; bir kilise papazının sorumlu olduğu kıyıdaki bir mahalle, yani bir hakikat merkezidir. Parochialism ise dar görüşlülük anlamına gelir. Kimdir taşralı? Dışarıda kalanlar mı yoksa merkeze yerleşenler mi? “Parokyalizm annenizin dizinin dibinde öğrendiğiniz değerleri mutlak doğrular olarak alır ve bunlar başka insanların değerlerinden hiç tartışmasız üstündür: Benim dinim tek doğru din, yalnızca benim adetlerim rafine ve medeni, sadece benim dilim şiir yazmaya müsait, benim müziğim en güzel müzik gibi” (Denis Dutton, Sanat İçgüdüsü, Ayrıntı). Merkezin değerleriyle dışarıyı yargılamaya kalkıştığınızda, farkına varmadan taşralı konumuna düşebilirsiniz. Diyelim ki, ev sahibesini övmek için “buraya kadın eli değmiş” dediğinizde, kadının varoluşunu ev ile ilişkilendirmiş ve kadınların eve kapatılma tarihini olumlamış olabilirsiniz. Ve evin sahibesi size “ayrımcılık yapıyorsunuz” dediğinde sarsılabilirsiniz. “Annenizin dizinin dibi”, eril iktidar söylemlerinin üretildiği bir merkez olabilir.

***

Çok hassas bir yerdeyiz. Bir karşılaşma ile yerinden edilebilir, konumunuzu yitirip taşralıya atfettiğiniz konuma düşebilirsiniz. “Amélie” diye biri, kozmosunuzun kozmik odasına, evinize girebilir ve kurulu anlam dünyanızı yerinden edebilir. Hatırlayalım; filmde kendini merkeze yerleştirmiş, iktidar konumundaki mahallenin manavı, taşralı çırağını durmadan yargılayıp aşağılıyordu. Amélie, manavın evine gizlice girer ve alışkın olduğu nesneler düzenini değiştirir. Evin yerleşik eşya düzeni değişince, zihnin yerleşik kavram düzeni de değişir. Tanıdık eşyalar tekinsizleşmiş ve manavın kavram seti darmadağın olmuştur. Merkez bozulmuş ve merkez/taşra karşıtlığı yerinden edilmiştir.