Taşranın seyyar eğlencesi

ONUR TUNCAY - tncyonur@gmail.com

Üstümüzdeki gondol bir sarkaç gibi savrularak zamanı kemiriyor. Gondoldaki insanların mutlulukları gözlerinden okunuyor. Pilot kabinindeki çığırtkan elindeki mikrofona haykırıyor: “Hazır mıyız? Haydi eller havaya!” Çığırtkan bunu söylediği anda, gondoldakilerin hepsi ellerini kaldırarak müziğe eşlik etmeye başlıyor. Genelde müşteri olduğumuzdan, gondolun altında duran motoru ilk kez görüyoruz. Kavruk tenli bir adam motoru yağlamakla meşgul. Bizi görünce gülümsüyor ve korktuğumuzu anlıyor. Bizi rahatlatmak istiyor. “Korkmayın, senelerdir sallanır durur, bir kere bile yerinden oynamadı namussuz!”

Ardından, bunu söyleyen abimizle tanışıp adının Şenol olduğunu öğreniyoruz. Yüzünden gülümseme hiç eksik olmuyor. Bizi plastik iskemlelere buyur ediyor hemen. Panayırları merak ettiğimizi öğrenince daha bir seviniyor. Artık Şenol abimiz anlatıyor, biz dinliyoruz.

BABA MESLEĞİ

Bu mesleği kaç yıldır yapıyorsun diye sorarsan ayıp edersin. Biz bu mesleği seçmiyoruz, içinde doğuyoruz bunun. Baba mesleğidir yani bir nevi. Bu karmaşanın içinde doğarız, zamanla öğreniriz. Arkadaşlarımız, çevremiz, akrabalarımız hepsi panayır işi yapıyor.

Diğer dostlarımızla her zaman beraber olamıyoruz. Çünkü dağılmamız gerekiyor. Herkesin kendince belli muhitleri vardır zaten. Kimse kimsenin yerinde iş yapmaz. Aramızda imzasız anlaşmalar vardır yani. Birbirimize saygı gösteririz. Tabi bu bahsettiklerim bizim yörenin insanları için. Bir de başka bölgelerde çalışan arkadaşlar var. Onları kesinlikle bizim bölgemize sokmayız. Onlar da bizi sokmaz.

Pek dışarıya bulaşmayız biz. Kendi içimizde yaşarız, mutluyuz bu durumdan zaten. Evlilikler bile kendi içimizde olur. Erken evleniriz biz. Ben mesela on yedi yaşında evlendim. Askere gittiğimde benim büyük kız koşuyordu neredeyse. Ama artık genellikle on sekizi bekliyorlar. Evliliği kendi içimizde yapmak neye yarıyor dersen, mesleğimizin ve kültürümüzün devamlılığını sağlıyor. Zaten zorunlu eğitimden fazlasını da almayız. Neden okulla zaman harcayalım ki? Zaten hazır mesleğimiz var bizim.

PANAYIR BİR KÜLTÜRDÜR

Panayır kasabaya yılda bir kez gelir ve insanlar bu günleri iple çekerler. Çünkü taşrada eğlence yoktur pek. Her insan eğlenmek, keyifli vakit geçirmek ister. Sadece bu oyuncaklardan ibaret de değildir. İnsanlar alışverişlerini buradan yaparlar, görmedikleri yeni şeyleri görürler. Yani aslında yılda bir kez dışarıyla iletişime geçerler. Seyyar lokantalar açılır, şans oyunları oynatılır, sevgililer beraber gondola biner… Yani anlayacağın, panayır kasabaya geldiğinde insanlar kendilerini özgür hissederler.

Eskiden daha önemliydi tüm bunlar. Çünkü iletişimi yoktu köydeki insanların. Dışarıyla fazla bağ kuramıyorlardı, özgürce zaman geçirebildikleri mecralardan yoksundular. Ama şimdi internet, telefon, televizyon gibi şeylerle hem iletişim kurup, hem de eğlenebiliyorlar. O yüzden eskiye göre panayırın önemi biraz azaldı. Fakat hala bizi özlüyorlar. Bunu sıkça işitiyoruz ve bu bize mutluluk veriyor.

Panayır bir kültürdür, kasabaya yılda bir kez üç günlüğüne gelir. Başkasının ekmeğine mani olmak için değil, insanları mutlu etmek için gelir hem de. Esnaf halkın mutluluğunu düşünmez. Bu yüzden de bizi engellediler zaten. İnsanlar mutlu olacağına, o parayı bize versin daha iyi dediler. Olsun, kırgınız ama kızgın değiliz.

BİZ SEYYAR İNSANLARIZ

Lunaparkla panayır aynı şey değil. Neden dersen, panayır seyyar bir alışveriş merkezi gibidir. Küçük yerler için önemli bir olaydır. Panayır sayesinde kasabalarda ticaret gelişir. Üç beş oyuncaktan ibaret değildir yani. Fakat lunapark oyuncaklarla şehirli çocukları avutma yeridir. Lunapark kötüdür demiyorum, sadece aynı şey değil. Lunaparkta çocuk eğlendirirsin, çünkü ailelerin ilgisini çekecek pek bir şey yoktur. Panayıra ise ailecek gelebilirsin. Gelirken heyecanlanırsın. Her zaman bulamazsın. Kıymetlidir anlayacağın.

Çocuklar ayrı sever panayırı. Şehirde çocukları alışveriş merkezlerine tıkıyorlar. Çocuklar betonun içinde büyüyor ama burada öyle değil. Her zaman açık havadayız. Bak çocuklar tozun toprağın içinde koşuşturuyor. Buna şehirliler pislik derler ama aslında bu da lazım.

Bir de biz seyyar insanlarız. Şimdi buradayım, haftaya diğer kasabada. Nerede olacağımızı yalnızca biz belirleriz. Para kazanma derdimiz yoktur. Allah’a şükür elimizden her iş geliyor. Çalgıcılıkta yaparız hurdacılıkta. Bu zanaatlar da var bizde. Öyle bir yere bağlı yaşamak bize göre değil. Bir alışveriş merkezine tıkılmanın bence hiç manası yok. Gökyüzünü göremiyorsam nasıl keyif alırım hayattan.

Panayır işi yavaş yavaş bitiyor. Bilmiyorum da benim çocuklar torunlar bu işi yapamayacaklar gibi geliyor bana. Sadece iş için tasalanmıyorum yanlış anlama. Bu kültür bitecek diye üzülüyorum. Çok anılarımız var bizim panayırlarda. Torunlarımın böyle anıları olmayacak. Halk dışında destekleyenimiz pek yok. Belediyeler, esnaflar ve şirketler yavaş yavaş eksiltiyor bizi. Her şey gibi bu da bitecek. Bitmese iyiydi aslında ama bitecek. Biliyorum, yavaş yavaş eksiliyoruz. Yakında yok olacağız.