Tam 1 ay oldu köşeyi bırakıp gideli. Tatildi güya, ama daha çok sıkıntı yaşattı; ne gezip gördüğüm yerler oldu sizlere anlatmaya değecek, ne de gönlümce kitap okuyabildim.

Yine de, insan başka zamanlarda, başka yerlerde, başkalarının çektiği sıkıntıları bilince kendi yaşadıklarına sıkıntı demeye utanıyor!

Devrimcilerin, 80 sonrası, 12 Eylül faşizmine karşı “acemi gerillalar”* olarak yürüttükleri mücadeleyi; çaresizlikleri, acıyı, ölümü, her şeye karşın ayakta kalmayı sağlayan inancı yaşayanların tanıklığından okuyunca da büyüyor o utanç.
Şükrü Yılmazer, “Turhal’da Devrimci Mücadele”yi** anlatırken, yalnızca mücadeleyi değil aynı zamanda bir kasabanın toplumsal dönüşümünü, şeker fabrikasının kasaba ve kasabalıların hayatı üzerindeki etkisini derinlikli bir sosyolojik gözlemle aktarıyor. Okurken tarifi zor duygulara, düşüncelere dalıyorsunuz.

Keşke bir “Of” düğmemiz olsa; 1 hafta, 15 gün, 1 ay kendimizi tümüyle kapatabilsek; kitaplara, müziğe, sanata gömülebilsek biraz... Ciddi bir ruhsal sağalma yaşardı insan.

Eninde sonunda “On” düğmesine basılıyor gerçi!

Geçen gün, “tatil” dönüşü, Suat’ın kırtasiyeye takıldım biraz. Birkaç saatlik esnaf muhabbeti toplumsal sıkıntının bireysel sıkıntılarımızın ne kadar üstünde olduğunu görmeye yetti.

Okulların açılmasına birkaç gün kala, geçmiş yıllarda tıklım tıklım dolan kırtasiyeye uğrayan yok. Nihayet 7,5 liraya bir kalem satıyor Suat. Lakin sattığına bin pişman aynı kalemin yeni liste fiyatını gösteriyor. 14 lira! “İnsanlara fiyat söylerken utanıyorum” diyor, “Son iki haftada her şeyin fiyatı iki misli arttı.”

Kuyumcu Kemal, “Zaten gelen giden yok” diye, dükkânı kapatıp muhabbete geliyor. Berber Özkan, (yıllardır peşini bırakmadığı atlar da pas vermiyor bu aralar) oğluna düğün yapacak, Altılı’dan birşey çıkmazsa bana çift davetiye gönderecek! Çift düğün davetiyesi gönderdiğinden çift hediye gelir mi hesabı yapıyor.

Laf dönüp dolaşıp dövizle yapılan sözleşmelerin TL’ye çevrilmesine geliyor. “Önce sen dövizle yapılan anlaşmaları TL’ye çevir” diye sesleniyorlar başkana. “Çevir ki, vatandaşa örnek olsun. Köprü geçiş ücretlerinden başla.”

Katar Emiri’nin uçağı... Hediye mi edildi, satıldı mı? Azerbaycan dönüşü Erdoğan da hediye dedi ama bu hediyeye esnafın pek aklı yatmıyor.

Konu buraya gelmişken, çocuğunu yakındaki okula kayıt ettirecek bir veli girip, bir top kâğıdın fiyatını soruyor. “18 TL” diyor Suat. Adam, dükkânda biraz düşünüp mırıldandıktan sonra, daha ucuzunu aramak için çıkıyor. Ardından, gittigidiyor.com’u açıp oradaki fiyata bakıyoruz: “24,65 TL. Günün fırsatı. % 18 İndirim”

Bir yanda 18 TL’den ucuza kâğıt aramaya giden baba, öte yanda “hediye” denilen Katar Emiri’nin uçağı!
İçmeye ayranımız yokken, yandaş kanallar sinema filmlerindeki “Dolar olmuş 4 lira” repliklerini sansürlerken, millet cümleten yüzde 50 fakirleşmişken, bu kaçıncı uçağı Başkan’ın?

Kim olduğunu anımsamıyorum, affetsin, internette genç bir konuşmacı dinlemiştim. Bir grup polise şöyle birşeyler anlatıyordu: Kendi parasını kendisi için harcayan, fiyatına ve kalitesine bakar. Başkasının (devletin) parasını kendine harcayan sadece kalitesine bakar, fiyata hiç bakmaz. Kendi parasını başkasına harcayan da sadece fiyata bakar, kaliteye bakmaz. Başkasının parasını başkasına harcayan ne fiyata bakar ne kaliteye!

Okula kayıt olacak kız çocuğunun babası, 18 TL’den ucuza bir top a4 kâğıt aramak için dükkândan çıkarken, biz döndük Katar Emiri’nin “hediye”sine…

Kim, kimin parasını, kime harcadı acaba diye tartışırken, o uçağın da ineceği 3. Havaalanı’nda işçiler koşullarına isyan ediyordu. Bir gün sonra da koğuşları basılıp tutuklandılar; kim, kimin parasını, kime harcıyor gibi şeylere kafalarını takıp ortalığı karıştırmasınlar diye.

Benim “tatil” de bitti işte!

-----

*Harun Korkmaz, 2018, Sesine Kurşun Değen Çocuklar, İstanbul: Su Yayınevi.
**Şükrü Yılmazer, 2018, Turhal’da Devrimci Mücadele – Göç Yolundan Devrimci Yol’a, İstanbul: NotaBene.