“Sharper” dolandırıcılığın açgözlülükte sınır tanımayan yapısını gözler önüne sererek ilerleyen ve birbirinin ayağına dolanmayan, her yeni bölümünde “Aha!” duygusunu yaşatabilen bir film.

Tatmin edici bir yapboz

Bu hafta sonu Apple TV+’ta yayımlanmaya başlayan A24’ün gerilim filmi “Sharper”i izlerken kime güveneceğinizi bilemeyeceksiniz. Dolandırıcılık sanatıyla ilgili bu dolambaçlı dramayı oldukça beğendim ve ilgiyle izledim. Benjamin Caron’un yönettiği, Brian Gatewood ve Alessandro Tanaka’nın senaryosuyla Sharper filminde Oscar ödüllü Julianne Moore, Sebastian Stan, Briana Middleton ve John Lithgow da yer alıyor. Julianne Moore’un harika performansıyla desteklenen, güven sorunu ile oluşturulan ikna yöntemleri açıldıkça her şeyi yavaş yavaş bir araya getiren ve nihayetinde kendi doğrusunu bulan bu film tatmin edici ve akıllı bir yapboz.


MESELENİN RUHU

Kalp kırmak ve ikiyüzlülük, Sharper filminin meselesinin ruhunu oluşturuyor. Yer yer Julia Roberts, Clive Owen’ın Duplicity filmini anımsatan ana karakterleri ve Catch Me If You Can ile American Hustle dolandırıcılığının yakınlarında dolaşan yapısı olsa da filmimiz insandan ve insan ilişkilerinden uzaklaşmayarak daha duygusal bir yerde bulmuş kendi aklını. Filmin alt metni ile ana fikri arasındaki bağ kuvvetli. Bölümlü hikâye anlatımı, dinamik kurgusu ve göz dolduran estetiği olan filmin, tüm eylemlerinden bir bütün olarak nihai bir anlam çıkarması kendi manasını güçlendirmiş. Anlatmak istediğime bir örnek verecek olursam sevgilisini zor bir durumdan kurtarmak için üç farklı girişimde bulunurken izlediğimiz Run Lola Run filmindeki Lola’nın her döngüsünde farklı sonuçlarla karşılaşması ile film aslında üzeri örtülü bir şekilde ama net olarak kaos teorisine işaret ediyor. Bu filmde de bu anlamda tüm olay örgüleri “kötü ahlak”a gönderme yapıyor. Bunun haricinde neo-noir bazı unsurlar da yer alıyor filmde. Şöyle ki erkek karakterlerin kurban hale gelmesi, femme fatale kullanımı ve de bazı karakterlerin cezasız kalmaması ile ‘kötü ahlak’ karşısında ‘iyi ahlak’ın temsili film içinde sağlam yer buluyor.

FIRSATI KAÇIRMIŞ

Film kesinlikle daha uzun olmalıydı. Karakterlere daha fazla yaklaşmalıydık. Bu anlamda bana kalırsa büyük bir fırsat kaçırılmış. Çünkü film aslında en zor olan kısmını harika bir şekilde başarmış. Dolandırıcılığın açgözlülükte sınır tanımayan yapısını gözler önüne sererek ilerleyen ve birbirinin ayağına dolanmayan her yeni bölümünde “Aha!” duygusunu yaşatabilen bir film bu. Ki bu çok zor bir şey, hemen tahmin edilemez olabilme ve halihazırda tetikte olan seyirciyi ikna edebilme. İşte film, bu avantajını karakterlerini biraz daha derinleşerek zenginleştirebilirdi. Bunun haricinde bir nokta daha var. Ahlaksız açgözlülük içindeki insanların birbirlerini kandırmasıyla ilgili olan bu film ‘katil/suçlu kim’ sorusunda ‘karakter bunu neden yaptı?’ sorusuna yer açmış olsaydı hem gizemini korurdu hem de akılda kalıcı filmlerden biri olabilirdi. Dolandırıcı türü (con-artist genre) ilgili sorunlardan biri, izleyicinin bu tarz filmlerin kitabına uygun ilerleyeceğini bilerek her hareketin fazlasıyla farkında olmasıdır. Bu türe ait filmler izlediğimizde biliyorsunuz ki bazen kendimizi kandırılmış ve aptal yerine konulmuş hissederiz. Boynuzlu bir aldatmaca misali. Ancak bu film onlardan değil. Evet olaylar ilerlerken aklınızdan geçen onlarca olasılıktan biri illa ki çıkıyordur, ama bu bir filmi öngörülebilir ve o yüzden de kötü film yapmaz, yapmamalı. Diyeceğim o ki, Sharper türdeşlerine oranla daha az tahmin edilebilir olan, seyirciyi dolandırmadan samimi bir çaba ile bir önceki sahneden diğerine geçiren, ters köşeler yapabilen canlı ve eğlenceli bir yapım. Diyalogları, oyuncuları, sinematografisi, temposu iyi olan, sürükleyici olay örgüsü tartışılmaz bu filmi izleyin derim.