Tavizsiz yönetmenden zorlayıcı film

Hızlı hayata karşı yavaş sinema olarak kabul edilen filmlerin iyi örneklerine gittikçe daha az rastlıyoruz. Bu yüzden Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un, festival izleyicisi ve sinefilleri memnun edecek olan Memoria filmi sinemalardayken kaçırmayın. Gerçi sinefil olmasanız da, klasik anlatı sinemasından biraz uzaklaşmak ve hızlı cevaplara ara vermek isteyen yeniliklere açık biriyseniz zihinleri zorlayacak bu filmi sizler de kaçırmamalısınız. Memoria, açık bir zihinle sinema salonunda izlenmesi gereken bir film çünkü ölüm sessizliği ile iliklere işleyen o tok gürültü, sinemadan başka bir yerde deneyimlenebilecek gibi değil.

GARİP VE YAVAŞ BİR YOLCULUK

Memoria filminde, Kolombiya’ya kardeşini ziyarete gelen Jessica (Tilda Swinton), farklı mekânlarda ara ara duyduğu ve giderek artan gürültülü tok bir sesin peşinde bir yolculuğa çıkıyor. Ve bu yolculukta gözle görülür olan dünyanın ötesinde bir bellek ile başka bir dünya düzlemini kurcalayan Jessica’yı izliyoruz. Jessica’nın bu garip yolculuğu için ona eşlik ederken bu yolculuğu elimizden geldiğince anlamaya çalışıyoruz. Film Tilda Swinton’a çok şey borçlu. Oyuncunun hayli incelikli, hünerli ve aslında pek fazla kişinin de altından kalkamayacağı performansına şahit oluyoruz. Jessica’nın o duyduğu, tarifi zor sese verdiği ilk tepkisindeki gerginlik, kafa karışıklığı, şaşkınlık, korku ile içine düştüğü muamma sonrası çok farklı bir hikâyenin içine sinsi sinsi çekildiğinizi fark ediyorsunuz. Duyduğu sesi yeniden yaratmak için bir ses tasarımcısı ile stüdyoda çalıştığı uzun sahneyi izlerken, seyirci olarak aslında imkansıza yakın bir şeyi kafanızda kendinizin de yapmaya çalıştığınızı fark edecek, Jessica gibi o sesi tanımlamaya çalışacaksınız.

YAVAŞ SİNEMADA ÖZNENİN RİTMİ

“Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor” (Lung Bunmi raluek chat) filmi ile 2010’da Cannes’da Altın Palmiye ödülü alan Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul’un çağdaş sinema içerisinde kendine has bir tarzı var. Beden, zaman-mekân olgularını, özgün bir şekilde kavramaya çalışırken, yavaş sinemasıyla klasik sinema anlatısına berlirgin karşıtlığını ortaya koyan bir yönetmen kendisi. Tayland’ın oldukça sorunlu olan politik tarihini filmlerinin arka planına yerleştiren yönetmenin, filmlerinde aynı zamanda Tayland mitolojisine ait hikâyeler de yer almakta. Mekân olarak tekrar tekrar kullandığı kırsal alanlar ve orman ise “Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor” ve 2004 Cannes’da Jüri ödülü kazanan “Tropical Malady” filmlerinde olduğu gibi bu filminde de karşımıza çıkmakta. Yönetmenin hikâyedeki karakterinin yani öznesinin kendi zamanını kullanmasını özgürleştirerek filmlerinin ritmini belirlemiş oluyor. Film yer yer gerçeküstü bir hal alsa da Weerasethakul’a gerçeküstücü demek doğru olmaz lakin yönetmenin gözle görünür dünya dışına bakmak istediği aşikâr.

JESSICA’NIN DUYDUĞU O SESİ TARİFLEMEK

Filmde Jessica’nın duyduğu o tok ses, hafızamda kaldığı kadarıyla, hâlâ kulaklarımda. Onu tarif etmeye kalkıştıkça da çıldıracak gibi oluyorum. Gürleme, kükreme, patlama, çarpma, sıçrama, uğultu, tıslama, gıcırtı, gümbürtü, inleme, hırıltı vd. anahtar kelimeler, fiziksel enerji biçimi olan sesi tanımlamaya yetmez ki. Film, ölüm sessizliği içine bürünen uzun sahnelerle bizi baş başa bıraktığında, sinema salonundan gelen seslere dikkat kesilmiştim; fermuar sesi, öksürme, hışırtılar gibi. Bu deneyim bana Amerikalı sanatçı, besteci John Cage’in 4’33" adlı bestesini hatırlattı. Bu ses entelasyonunda John Cage konser salonunda konserin başlamasını bekleyen dinleyicilere salondakilerin yani kendilerinin çıkardığı gıcırtı, hışırtı gibi sesleri dinlettirmişti. Yönetmen Weerasethakul da uzun sessiz sahneleri ile seyircisine, sessizliğin aslında ulaşılamaz olduğunu kanıtlamak istemiş olabilir. Öte yandan Jessica’nın duyduğu o ses, hayatın içindeki seslerin zamanla nasıl değiştiğinin bir alegorisi de olabilir. Fütürist sanatçı Luigi Russolo’nun Sanayi Devrimi sonrası makineleşmenin hayatın seslerini nasıl değiştirdiğini ve yeni ortaya çıkan gürültünün sesten farklı olduğunu anlamamızı sağlayan 1913 tarihli Gürültü Makinesi ile yapmış olduğu gibi.