Stratejik belirsizlik uzun vadede barışı tehlikeye atar. Ya barışçıl yöntemlerle ya da savaşla çözersiniz. Maalesef her iki seçenek de Tayvan ve Batı için olumsuz sonuçlar doğuracak.

Tayvan kimin?

Ben SAUL

“Stratejik Belirsizlik.” Bu kavram, Batı’nın yarım yüzyıldan uzun süredir yürüttüğü Tayvan politikasını açıklayabilir. Tayvan’ın uluslararası hukuktaki statüsü belirsiz ve bu belirsizlik önemli, çünkü üç soruya yanıt bulmamızı sağlayabilir. Çin’in Tayvan’ı güç kullanarak bünyesine katmaya hakkı var mı? Tayvan ve müttefiklerinin bu tür bir saldırıya karşı koymaya hakkı var mı? Tayvan’ın bağımsızlığını ilan etmeye hakkı var mı?

Tayvan olarak bildiğimiz adalarda insanlar 30 bin yıldır yaşıyorlar. Çin ana karasından birkaç dalga halinde Tayvan’a göç edenler de olmuş. Adalar, 17. Yüzyılın başlarından itibaren Hollanda ve İspanya tarafından kolonileştirilmiş, 1661’den itibaren Ming Hanedanından geriye kalan erkler tarafından yönetilmiş, 1683’ten sonra ise Çing Hanedanı tarafından yönetilmiş. 1887 yılında ise Çin tarafından topraklarına katılmış.

1894-95 yılının Çin-Japonya savaşı sonrasında imzalanan anlaşmayla Tayvan, Japon toprağı haline geliyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın yenilgiye uğramasıyla Birleşmiş Milletler, Tayvan’ı Çin Cumhuriyeti kontrolüne teslim ediyor. 1912’de kurulan Çin Cumhuriyeti, milliyetçi Kuomintang partisi tarafından yönetiliyordu ve savaş döneminde Batı’nın önemli bir müttefiki haline gelmişti.

Japonya, 1951 San Francisco Barış Anlaşması ile Tayvan’dan feragat etmiş olsa da bu anlaşma Tayvan meselesini çözmeye yetmedi. 1943’te imzalanan, bağlayıcılığı bulunmayan Kaire Anlaşması ise Tayvan’ın Çin Cumhuriyeti’ne teslim edileceğini söylüyordu.

Çin iç savaşını komünist güçler kazandığında işler yine değişti. Çin Cumhuriyeti’nin yerine, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) kuruldu. Ana karadaki egemenliğini yitirerek Tayvan’a çekilen Çin Cumhuriyeti, Çin topraklarında egemenlik hakkı olan tek ‘meşru’ devlet olduğunu iddia etmeyi sürdürdü.

KİMİN EGEMENLİĞİNDE OLDUĞU KONUŞULMADI

Tabii Çin Cumhuriyeti yıkılmadan önce, 1945 yılında Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden biri olarak kabul edilmişti. Çin Cumhuriyeti’nin BM’deki yasal temsili 25 sene daha devam etti. Fakat 1971 yılı geldiğinde Çin’in meşru temsilcilerinin ÇHC temcilcileri olduğu kabul edildi ve Çin Cumhuriyeti temsilcileri BM’den atıldı. Çin’i kimin temsil edeceği meselesi çözülmüştü fakat Tayvan’ın kimin egemenliğinde olduğu konuşulmamıştı.

Hem ÇHC, hem Çin Cumhuriyeti Tayvan’ı kendi “Çinlerinin” bir parçası olarak görmeyi sürdürdüler. ÇHC Tayvan’ı hiçbir zaman doğrudan yönetmemiş olsa da “tek Çin” duruşunu bu güne kadar sürdürüyor.

Tayvanlı liderler ise Çin ana karasının ÇHC tarafından yönetildiğini 1990’lı yıllardan beri kabul ediyorlar. Fakat Tayvan anayasası halen Çin’in tamamı üzerinde egemenlik iddiası içeriyor. Tayvan yıllar içinde fiilen bağımsız bir ülke olarak kabul görmeye başlasa da, Çin’in askeri müdahalesinden endişe eden liderler Tayvan’ın bağımsızlığını resmen ilan etmekten kaçındılar.

Hukuki açıdan bakıldığında, Tayvan bağımsız bir devlet değil. Fakat kendine ait bir nüfusu, toprağı ve işleyen bir hükümeti olduğu için yasal kriterleri karşılıyor. Diğer bir yasal kriter olan “devletler ile yasal ilişkiler kurma kapasitesi” ise biraz daha çetrefilli çünkü Tayvan’ın bağımsız devlet olma hakkını tanımayan birçok devlet var.

DEVLET OLDUĞUNU İDDİA ETMİYOR

Mevcut durumda Tayvan diplomatik temsilci atama, çok uluslu anlaşmalara dahil olma, BM gibi uluslararası birliklere katılma gibi konularda sorun yaşıyor. Tabii şu var ki, devlet olduğunu iddia etmeyen bir kurum, devlet olamaz. Tayvan devlet olduğunu iddia etmiyor.

Çin’in Tayvan’ı güç kullanarak geri alabileceği iddiası ise şuradan kaynaklanıyor: Topraklarını tamamlanmamış bir iç savaşta ele geçiren isyancılardan, topraklarını geri alacağını söylüyor. Uluslararası hukuka göre, devletlerin topraklarındaki isyancıları bastırma yetkileri var ve buna önceki bir devletin ‘artık’ güçleri de dahil. Buna göre Çin’in Tayvan hamleleri Batı’nın söylediğinin aksine ‘agresyon’ olarak değil, Çin devletinin meşru haklarını uygulaması olarak görülmeli.

Dahası, eğer Tayvan Çin’in bir parçasıysa, diğer devletlerin bu krize müdahil olma hakkı kalmıyor. Tayvan devlet olmadığına göre, kendini Çin’e karşı savunma hakkına sahip değil ve diğer devletler Tayvan’ın kendini savunmasına yardım ederse uluslararası hukuku ihlal etmiş olurlar.

Diğer yönden baktığımızda, Tayvan’ı Çin’in parçası olarak görmememizi gerektiren detaylar da var. Tayvan’ın egemenliği meselesi Japonya’nın yenilgisini takip eden süreçte resmen çözüme kavuşturulmadı. BM, Tayvan’ı “özgürlüğüne kavuşmaya hazır eski Japonya kolonisi” olarak görmedi (ki muhtemelen görmeliydi) ve savaş dönemindeki müttefiki Çin Cumhuriyeti’ne teslim etmeyi seçti.Daha güncel bir hukuki yoruma göre, Tayvan halen hukuken Çin’in bir parçasıysa bile halkının şu an “çözümcül” bir şekilde özerklik talep etmesi mümkün olmalı. Tayvan’ın 70 senedir fiilen bağımsız olması, bağımsız bir devlet tarafından yönetilmeyi talep etmesi ve kendine has ulus kimliği oluşu bu hakka dayanak olarak sunulanlar arasında.

Bu fikre göre Çin ile bir tür uzlaşmaya varma hakları olmalı. Uzlaşma statükonun korunması, Çin bünyesinde özerk yönetim oluşturulması ya da tam bağımsızlık biçimlerinde olabilir. Tabii Çin’in bunların tamamını reddetme ihtimali yüksek. Meseleyi ilerici, insan hakkı temelli bakış açısıyla ele alacak olursak, bu seçenekleri değerlendirmeliyiz. Tayvan gelecekte bağımsızlığını ilan etmeyi seçerse, egemenliği kazanma başarısı toprakları ve nüfusu üzerinde kontrolünü koruma, Çin’i dışarıda tutma ve bunları yaparken uluslararası toplum tarafından tanınma becerilerine bağlı olacak. Eski Yogoslavya topraklarından ayrılarak bağımsızlaşmaya çalışan Kosova örneğinde de aynı süreci görüyoruz. Ülkelerin yalnızca yarısı Kosova’yı devlet olarak tanıyor.

EN KÖTÜ SEÇENEK OLAN BELİRSİZLİĞİN RİSKLERİ

Tayvan’da statükoyu korumak için sürdürülen stratejik belirsizlik bazen “en kötü seçenek” olarak anılıyor. (Tayvan ve Batı için öyle, ama Çin için öyle olmayabilir.) Bu hukuki düğümü çözmekten kaçınmak Tayvan’ın zenginleşmesine ve 1980’lerden sonra demokratikleşmesine imkan tanıdı. Batı açısından da Çin’in “yayılmasını önleme” hedefine hizmet etti. Çin’in savaş sonrası dönemdeki askeri zayıflığı esnasında barışın sürmesini de mümkün kıldı.

Çin’in şimdilerde daha talepkar hale gelmesi şaşırtıcı değil. Tayvan hukuken Çin’in bir parçası ise, Batı’nın sorunu çözmekten kaçınması, stratejik ve hukuki belirsizliği sürdürmek istemesi de şaşırtıcı değil.

Sorun şu ki, hukuki sorunları sonsuza kadar çözümsüz bırakıp, sonuçsuz kalmalarını bekleyemezsiniz. Ya barışçıl (hukuka uygun, diyaloğa dayalı) yöntemlerle, ya da (hukuk dışı) savaşla çözersiniz. Maalesef her iki seçenek de Tayvan ve Batı için olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Stratejik belirsizlik barışı sürdürmek için zaman kazanmanızı sağlayabilir, fakat uzun vadede barışı tehlikeye atar.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Conversation